26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’dan ilk kez okuyacağınız tarihi gerçekler...


Değerli okurlarım,

26.Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, “Mustafa Kemal Anlatıyor: Savaş ve Barış” isimli son eserinde, Büyük Taarruz sonucunda kazanılan zaferden sonra Ankara’ya dönen M. Kemal Atatürk’ün arkadaşlarından şu sözlerle özür dilediğini anlatıyor:

“Kusura bakmayın. İnsan hesabında bazen yanılabilir. Tahminimde bir günlük yanlış yapmışım!..”

Sayın Başbuğ ile bazı tarihi gerçekleri ilk kez duyacağınız bugünkü söyleşimize, bu konuyu biraz açmasını rica ederek başlıyoruz.

26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, 30 Ağustos Zaferi’nin hangi şartlarda kazanıldığını ve Türkiye’nin kaderini nasıl değiştirdiğini yazarımız Uğur Dündar’a anlattı.


★★★

TAARUZ BAŞLADIKTAN 14 GÜN SONRA YUNANLILARI DENİZE DÖKECEĞİM

İLKER BUŞBUĞ (İ.B.): Gazi M. Kemal Paşa “Büyük Taarruz” için cepheye gitmeden önce yakınlarından birkaç kişiyle Ankara dışında bir yerde yemek yedi. Ayrılırken, ellerini omuzlarına atarak: “Şimdi doğru cepheye gidiyorum. Taarruza başlamak için” dedi.

Arkadaşlarından biri, şaşkınlıkla, Paşam, ya başaramazsanız, diye, sordu.

Gazi M. Kemal Paşa’nın cevabı şöyle oldu:

“Ne demek istiyorsun? Taarruzun başlangıcından on dört gün sonra Yunanlıları denize dökmüş olacağım.”

O gece Tuz Gölü üzerinden otomobille Konya’ya giden, Gazi M. Kemal Paşa, 20 Ağustos 1922 günü öğleden sonra dörtte Batı Cephesi Karargâhı, yani Akşehir’de idi.

Sorunuza dönersek; Gazi M. Kemal Paşa on dört gün sonra, Yunanlıların İzmir’de denize döküleceğini söylemiştir. Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922 günü sabahı başlamıştır. 26 Ağustos’tan on dört gün sonra ise 8 Eylül’dür. Türk ordusu ise 9 Eylül’de İzmir’e girmiştir. İşte Gazi M. Kemal Paşa’nın “Tahminimde bir gün yanlış yapmışım” diyerek, aslında biraz esprili bir şekilde, değindiği konu budur.

Gazi M. Kemal Atatürk gibi bir deha az bulunur. Büyük bir harekâtın başarılı olarak kaç günde tamamlanacağını büyük bir doğrulukla değerlendirebilecek bir komutanı bulmak pek kolay değildir. Burada, Gazi M. Kemal’in üstün dehası yanında, onun güçlü bir önseziye, Türk ordusunun ve düşman ordusunun gücünü net şekilde değerlendirilebilecek bir muhakeme yeteneğine sahip olduğu da unutmamalıdır.

UĞUR DÜNDAR (U.D.): 23 Ağustos 1921 - 13 Eylül 1921 tarihleri arasında cereyan eden Sakarya Meydan Muharebesi Anadolu’da düşman ilerleyişini durduran büyük bir zaferdi.

Büyük Taarruz için neredeyse bir sene beklenilmiştir. Neden beklenilmiştir? Ayrıca, Büyük Taarruz öncesinde özellikle Meclis’te genel hava nasıldı?

BÜYÜK TAARRUZ ÖNCESİ MECLİS’TE ORDU ALEYHİNE OLANLAR VARDI

(İ.B.): M. Kemal Atatürk, “Nutuk” ta bu sorulara şöyle cevap vermektedir:

“Meclis’te ordu aleyhine bir cereyan meydana getirilmişti. Diyorlardı ki: Sakarya Muharebesi’nden sonra aylar geçtiği halde ordu niçin taarruz etmiyor? Mutlaka taarruz edilmelidir! Hiç olmazsa sınırlı, belli bir cephede taarruz yapılmalıdır ki, ordumuzun taarruz kabiliyeti olup, olmadığı anlaşılsın! Bu cereyana direndik.

Maksadımız tamamen hazırlığımızı tamamlayarak genel ve neticeli bir taarruz yapmak olduğu için, kısmen taarruz fikrini destekleyemezdik; bundan bir fayda yoktu.

Muhaliflerde oluşan kanaat, ordumuzun taarruz kabiliyeti kazanamayacağı noktasında yoğunlaştı. Başka bir teori ortaya attılar. Bu defa dediler ki: Bizim asıl düşmanımız Yunanlılar, Yunan ordusu değildir. Zaten Yunan ordusunu tamamen mağlup etsek de bununla bizim davamız son bulamaz. İtilaf Devletleri’ni, bilhassa İngilizleri fiilen mağlup etmek gerekir, bunun için Yunan ordusuna karşı bir perde hattı bırakmak, asıl orduyu Irak kuzey sınırına yığıp, İngilizlere taarruz etmek lazımdır.

Bu derece mana ve mantıktan uzak fikirlere iltifat etmedik...

Muhalifler, ordunun çürüdüğünden, kıpırdayacak halde olmadığından, böyle karanlık ve belirsizlik içinde beklemenin felaketle neticeleneceğinden ibaret propagandalarına hız vermişlerdi. Gerçi, Meclis’te bu anlayış cereyanının yaptığı yankılar, düşmanlardan çok gizlemek istediğim harekât bakımından faydalı idi.

Ordumuzun kararı taarruzdu. Fakat bu taarruzu erteliyoruz. Sebebi, hazırlığımızı bütünüyle tamamlamaya biraz daha zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten daha fenadır.

(U.D.): Gazi M. Kemal Paşa ordunun durumunu görmek üzere 6 Mart 1922 günü Ankara’dan ayrılıyor. Cephede bir buçuk ay kadar kalıyor. Bu arada 22 Mart 1922’de İtilaf Devletleri yeni bir ateşkes teklifinde bulunuyorlar. Ateşkes teklifi ile Vahdeddin hükümeti tarafından 10 Ağustos 1920’de imza edilen Sevr Antlaşması’nın biraz yumuşatılmış şekli Ankara’ya barış şartları olarak öneriliyor.

Gazi M. Kemal Paşa’nın bu teklife karşı aldığı tavır nasıl oluyor?

(İ.B.): 10 Ağustos 1920’de imzalanan Serv Antlaşması’ndan sonra İttifak Devletleri’nin iki defa barış teklifi oldu. Birinci teklif Birinci İnönü Muharebesi’ni müteakip toplanan Londra Konferansı’nın sonunda 12 Mart 1921 tarihinde olmuştur. İkincisi ise Sakarya Zaferi’nden sonra ve yakın bir zamanda taarruzumuzun beklendiği sırada 22 Mart 1920’de oldu. Bu iki teklifin de, Türk ordusunun başarı ve zaferlerinden sonra yapıldığı unutulmamalıdır. Özellikle 12 Mart 1921 tarihli teklif Türk ordusunun Birinci İnönü Muharebesi’nde başarılı olduğunun da bir göstergesidir. Bazıları pek bunu kabul etmek istemiyorlar.

22 Mart ateşkes teklifini, Gazi M. Kemal Paşa birlikleri denetlerken 24 Mart’ta öğreniyor. Ankara’daki Bakanlar Kurulu haberleşiyor. Gazi M. Kemal Paşa’nın düşüncesi şöyledir:

Ateşkes teklifini kabul etmemek veya herhangi bir şekilde bu teklife yanaşılmıyor ve güven gösterilmiyor hissini verecek gibi davranmak doğru değildir. Aksine ateşkes teklifini iyi karşılamak gerekir. Olumsuz davranış onlardan gelmelidir. Yalnız, onların ileri sürdüğü şartları kabul edemeyeceğimizden, karşı şartlar süreceğiz.

Burada, Gazi M. Kemal Paşa’nın diplomatik dehasına şahit oluyoruz. Neticede, ateşkes anlaşmasını ilke olarak kabul eden ve kendi şartlarını ileri süren Ankara’nın bu tavrı karşısında, İtilaf Devletleri 15 Nisan 1922’de Ankara’ya olumsuz cevaplarını ilettiler.

(U.D.): Cephede bir buçuk ay kadar kalan, Gazi M. Kemal, Türk ordusunun taarruz için hazır hale geldiğini görüyor. Haziran ortalarında da taarruz için zamanın geldiğine karar veriyor. Ve “Büyük Taarruz” 26 Ağustos 1922 günü sabahı başlıyor. Büyük Taarruz, 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile de doruk noktasına ulaşıyor. Büyük Taarruzu ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni sonuçları ile genel olarak değerlendirir misiniz?

GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞANIN BÜYÜK TAARRUZ’DAKİ STRATEJİK

(İ.B.): Yunanlılar büyük taarruzu, Türk ordusunun geniş çapta yığınak yaptığı Eskişehir’den bekliyorlardı. Gazi M. Kemal Paşa ise güneyde İzmir demiryoluna hakim durumdaki Afyonkarahisar’ı asıl hedef olarak almıştı. Ancak burası çok daha iyi tahkim edilmiş kuvvetli bir mevziydi.

Türk ordusunun taarruz planının temelini stratejik sürpriz oluşturuyordu.

Gazi M. Kemal, Filistin’de düşmanı General Allenby’nin uyguladığı yöntemden de faydalanarak, bir ay süresince gerekli birlikleri kuzeyden güneye kaydırdı. Düşman keşif uçakları bile bu durumu yakalayamadı. Böylece stratejik sürpriz Büyük Taarruz’un başarısında çok önemli bir noktayı oluşturdu.

Gazi M. Kemal, taarruz planında “hesaplı riski” de kabul etmişti. Yunan ordusu Akşehir istikametinde bir karşı taarruz icra edebilirdi. Bu bekleniyordu, gerekli tedbirler alınmıştı. Ancak, muharebede her şey kağıt üzerindeki plana uygun olarak gerçekleşemezdi. Yunan ordusunu bu karşı taarruzu yapmaktan engelleyen husus, süvari birliklerimizin Yunan ordusunun geri bölgelerinde icra ettiği hareketler olmuştu.

Büyük Taarruz’da elde edilen zafer, tam bağımsızlığa giden yolun başlangıcı olmuştur.

Büyük Taarruz aslında Gazi M. Kemal Paşa’nın ifadesi ile Sakarya Meydan Muharebesi’nde yapılan karşı taarruzun devamı gibidir.

30 Ağustos’ta durum şöyle idi:

Düşmanın beş tümeninin Dumlupınar’a çekilmesi önlenmiş, Kütahya yolu kapatılmıştı.

Düşman beş tümeni artık tamamen kuşatılmıştı.

30 Ağustos günü bu kuşatma hareketini kesin bir başarı ile tamamlamak üzere, Gazi M. Kemal Paşa savaşları yakından görmek üzere asıl harekâtı icra edecek 1. Ordu’nun yanına Çal Köyü yakınında, Zafer Tepe’ye gitti. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa da 2. Ordu’nun yanına gitmişti.

Çal Köyü düşman mevzilerine çok yakındı. Gazi M. Kemal cepheye o kadar yakındı ki, Türk askerlerinin, piyadelerin ateşten vazgeçerek, süngülerini takıp, bir an önce düşman mevzilerine girmeye çalıştıklarını çıplak gözleriyle görüyordu.

30 Ağustos’ta yaşanılan muharebeler daha sonra, haklı ve doğru olarak Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak isimlendirildi.

O gün düşmanın burada bulunan beş tümeni yok veya esir edilmişti.

Ertesi gün Gazi M. Kemal savaş cephesini gezdi. O günü Gazi M. Kemal şöyle değerlendirilmiştir:

“Bu savaş cephesini gezdiğim zaman acı duymaktan kendimi alamadım. Bir asker için ve herhangi bir asker için, bu durum üzüntüyü gerektirir. Fakat, Allah bu işgalcilere bunu uygun görmüş olduğuna göre; burada, bu duruma düşenler asker değildir. Bunlar her halde, caniler ve katillerdir.

Bu savaşın sonucu Yunanlıların ve Rumların kalbini sındırmıştır (parçalamıştır). Bundan dolayı bu savaşa ‘Rum Sındığı Meydan Savaşı’ demek çok uygun olur.”

U.D.: Son olarak ne demek istersiniz?

İ.B.: Büyük Taarruz, Türk milletinin hürriyet ve bağımsızlık fikrinin ölümsüz abidesidir. Bu zaferi bize kazandıran komutanlara ve Mehmetçiğe olan borcumuz çok büyüktür.

İsterseniz söyleşiyi Büyük Taarruz’un ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin üst komuta kadrosunu hatırlatarak tamamlayalım:

Başkomutan Mareşal Gazi M. Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Korgeneral Fevzi Paşa, Batı Cephesi Komutanı Tuğgeneral İsmet Paşa, 5. Süvari Kolordu Komutanı Tuğgeneral Fahrettin Paşa, Kocaeli Grup Komutanı Albay Halit (Karsıalan), 1. Ordu Komutanı Tuğgeneral Nurettin Paşa, 1. Kolordu Komutanı Albay İzlettin (Çalışlar), 4. Kolordu Komutanı Albay Kemalettin Sami (Gökçen), 2. Ordu Komutanı Tuğgeneral Yakup Şevki Paşa, 2. Kolordu Komutanı Albay Ali Hikmet (Ayerdem), 3. Kolordu Komutanı Albay Şükrü Naili (Gökberk), 6. Kolordu Komutanı Tuğgeneral Kazım (İnanç) Paşa ve Batı Cephesi Menzil Müfettişi Albay Kazım (Dirik).