“Değerli büyüğüm, Uğur ağabeyim,

Size Gebze-Kocaeli’den yazıyorum, Dün gece şahit olduğum çökmüş sağlık sisteminden duyduğum derin keder, size yazmama neden oldu.

Biz 4 kişilik çekirdek bir aileyiz. İşçi emeklisi bir babanın, okumuş kendini yetiştirmiş iki dil bilen, 3 üniversite mezunu özel sektörde çalışan kızıyım. Eşim makine mühendisi. İkimiz de çalışanız.

Ellerinizden öper, 3 ve 6 yaşında iki kızımız var. İkisi de bu hafta peşi sıra hastalandı ve güvencemiz olan, yöneticilerimizin öve öve bitiremediği sağlık kurumundan sağlık hizmeti almak için, devlet hastanesinin yolunu tuttuk. (Özele gidemedik, çünkü özel hastane sadece acil muayene ücretinin 283 lira olduğunu söyledi. Hani yasal değildi, kimse alamazdı? Uygulanacak tedavi bedelini siz düşünün!..)

Farabi Araştırma Hastanesi’nde yaşadıklarımızdan, korkunç utanç duydum.​

★★★

Ateşi bir türlü düşmeyen kızım için ilk müdahale olarak serum verilmesi kararlaştırıldı. Hastanede boş sedyeyi bırakın, boş sandalye bile yoktu! Her yer çocuk hasta doluydu. Tümünde aynı semptomlar vardı: Ateş - halsizlik - boğaz ağrısı… Bu durumda olan belki 50 çocuk gördüm abartısız.

Serumun ardından yarım saat beklememiz ve akabinde yeniden ateş ölçtürüp kontrol ettirmemiz istendi.

İnanın ateş ölçtürmek için 3 farklı bölüm dolandım. Kimsede ateş ölçer yoktu! Sonunda “Ben alayım, hastaneye bağışlayayım, alt tarafı bir ateş ölçer” diyerek isyan ettim.

★★★

Neyse bizi tekrar triaj noktasına yönlendirdiler. Gece dışarıya kadar varan kuyrukta, hasta çocuğumla sadece ateş ölçümü için 30 dakika kadar sıra bekledim. İnanın insanlığımdan utandım. Ateş ölçümünden sonra acil hekimine ulaşabilmek için yine sıraya girdim. Sadece damar yolunun sökülmesi için bir kuyruk daha bekledim.(Hastanede çocuk doktoru yok.)

Bu çile sırasında hekimlerin haklı olarak yüksek sesli isyanlarına şahit oldum. “24 saat mi çalışalım, biz de insanız” diye haykırışları içimi burktu. Acildeki sağlık görevlisinin sırtına kadar çıkmış ter içinde ve saniye durup dinlenmeden koşuşturduğunu gördüm. Fedakar görevli tek başına, her yere koşmaya, herkese yetişmeye çalışıyordu.

6 aylık bebeği kucağında ateşten kendinden geçmiş bir annenin “Çocuk doktoru yok, benim çocuğum ölsün mü?” diye ağlayışı yüreğimi dağladı.

Bu rahatsızlık Covid mi, başka bir şey mi söyleyen yok! Zira hastanede yeterli hekim yok. Hasta kuyrukları dışarıya taşmış durumda. Sanki savaş hali. İnanamıyorum.​

★★★

Kıymetli hekimlerimize yazık, bu ülkeye yazık, bizlere yazık, çocuklarımızın geleceğine yazık…

Üzgün, hayal kırıklığı içinde ve gelecekten umutsuz, sadece hayatta kalmaya çalışıyoruz. Bunun bir an evvel değişmesi - düzelmesi hepimizin bu hastalıklı yapıdan kurtulması gerek.​

Ne olur kaleminiz kurumasın, ne olur artık kimse sessiz kalmasın, ne olur artık biat etmesin kimse…

Uyansın, uyandıralım. İçimdeki değişim inancını ve umudunu yaşatmaya çalışıyorum. Böyle olmamalı, kimse böyle yaşamamalı…

Okuduğunuz için şükranlarımı sunuyor, sizi en içten saygı ve sevgilerimle selamlıyorum…”

(Okurumun ismi bende saklı)

★★★

Sağlık sistemindeki çöküşü anlatan bir başka mektup da İzmir”den.

“Ben sürekli basın kartı sahibi emekli gazeteci Nuri Bilim.

Karaciğer nakli geçirmiş, böbrek yetmezliği tanısı konulmuş, kontrol altında yaşayan bir hastayım.

Geçtiğimiz yıl kasım ayında boğazım şişti ve yemek yiyemez hale geldim.

İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin çabasıyla Eşrefpaşa Hastanesi Kulak Burun Boğaz bölümünde muayene oldum.

Meğer tükürük bezi kanalımda 2 milimetrelik bir taş oluşmuş, alınması gerekiyormuş.

Bunun üzerine bu operasyonun yapılabileceği imkanlara sahip bulunan, geçmişte karaciğer nakli olduğum 9 Eylül Üniversitesi Hastanesi’ne gittim. Zorlukla randevu alarak orada da muayene oldum. Aradan 9 ay geçti, hala ameliyat için aramalarını bekliyorum.

Geçenlerde boğazımda nüksetme başlayınca binbir ricayla aynı hastanenin Kulak Burun Boğaz Polikliği’ne başvurarak ameliyat sıramın ne zaman geleceğini sordum.

‘Ameliyathane yakında bakıma girecek’ demezler mi?..

Bu boğaz şişmesi ile yemek yiyemediğiniz gibi, bisküvileri çayın içinde yumuşatıp, karnınızı çay kaşığıyla doyurabiliyorsunuz. Yani tam bir çile.

Sağlıkta çağ atlamanın (!) yaşattığı çile!..”

★★★

Çöken sağlık sisteminin ve bundan kaynaklanan şiddetin acı faturasını, güçlükle yetişmelerine, insanüstü bir gayretle çalışmalarına karşın, ne yazık ki hekimlerimiz ve sağlık görevlileri hayatlarıyla ödüyor.

Şiddetin hedefi olmaktan, horlanmaktan bıkıp usanan değerli hekimlerimiz ise, çareyi yurt dışına gitmekte buluyor.

Çöken sistemi ayağa kaldırması gereken siyasetçiler de “çağ atladık” masalını anlatmaya devam ediyor!..