İsveç’in önde gelen siyasetçilerinden Bakan Mona Sahlin, 1995 yılının bir tatil günü, market alışverişini tamamladıktan sonra, özel aracıyla evine dönmek üzere yola koyulur. Yolda, çok sevdiği Toblerone çikolatalardan almayı unuttuğunu hatırlar.  Güzergahındaki bir başka marketin önünde durup, 6 dolar ödeyerek çikolatayı alır.

★★★

Bir hafta sonra maliyeciler kapısına dayanır.  Çünkü çikolatayı, devlet işleri için kendisine tahsis edilen kredi kartıyla aldığı belirlenmiştir. Hakkında başlatılan soruşturma 3 ay sürer. Savcılığın hazırladığı iddianame ile hakim karşısına çıktığında şu savunmayı yapar:

‘’Devletin verdiği kredi kartı cüzdanımda kişisel kartımla yan yana duruyordu. Bir anlık dalgınlık sonucu şahsi kartım yerine yanlışlıkla devletinkini kullanmışım. Amacım Hazine’ye zarar vermek değildi!..”

★★★

Savcılık bununla yetinmez, tüm mal varlığını incelemeye aldırır. Geriye dönük olarak harcamalarının dökümü çıkarılır, tek tek bakılır, her şeyi didik didik edilir. Soruşturmada, çikolatanın yanı sıra bazı başka ihtiyaçlarını da aynı karttan karşıladığı, ancak kısa sürede fazlasıyla ödediği belirlenir ve aklanır. Yargı tarihine “Toblerone Davası” olarak geçen bu olaydan sonra Sahlin, 1998 yılında yeniden siyaset sahnesindeki yerini alır.

Sosyal Demokrat Parti’nin Genel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığı gibi çok önemli görevlerde bulunur.

★★★

Bu arada Sahlin, ünlü tenisçi Roger Federer’in Dünya Şampiyonluğu final karşılaşmasına -turnuva organizatörleri tarafından- onur konuğu olarak davet edilir.

Bu organizasyondan kısa bir süre sonra Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu, bilet ücretini ödemediği ve bu yolla şahsi çıkar sağladığı gerekçesiyle, Sahlin hakkında yeni bir soruşturma başlatır. Turnuvayı düzenleyen yetkililerin bu tür etkinliklerde onur konuğu davetiyelerinin parayla satılmadığını söylemeleri de Sahlin’i kurtaramaz. Zira soruşturmacılar, İsveç Genelkurmay Başkanı’nın da onur konuğu olmasına karşın, davetiyeyi reddettiğini ve bileti kendi parasıyla aldığını ortaya çıkarırlar.

★★★

Zor durumda kalan Sahlin, 2010 yılında partisinin genel başkanı olarak girdiği seçimlerde yüzde 0.5 oy kaybına uğrayınca, görevinden hemen istifa eder!..

Ve sonra... Sonrasını anlatacağım ama önce gelin şöyle bir hayal kuralım:

★★★

Bir hafta sonunu ailecek bir otelde geçiriyorsunuz. Pazar sabahı biraz yatak keyfi yapmak isterken kapınız çalınıyor.

Açıyorsunuz, karşınızda temizlik görevlisi! “Affedersiniz” diyor, “Kahvaltı için odanızdan çıktığınızı düşünmüştüm de!..”

“Ne var bunda?” dediğinizi duyar gibiyim.

Çok şey var.

Çünkü kapınızı çalan temizlik görevlisi Mona Sahlin’den başkası değil!..

Siyasetten çekildikten sonra kızının kurduğu bir şirkette çalışıyor ve hafta sonları otel odalarını temizliyor!..

Soranlara işinden hiç gocunmadığını söylüyor!

★★★

Sahlin’in çarpıcı öyküsünü yazarken şunu düşündüm:

Rıza Zarrab ve Sezgin Baran Korkmaz gibi kara para akladıkları öne sürülen kişilerin uçaklarından inmeyen bizim siyasetçiler, acaba Mona Sahlin için ne düşünürler?..