Ocak ayının zam şampiyonu patlıcan oldu.

Doğrusu hiç şaşırmadım.

Çünkü bu ülkede her ne oluyorsa, altından mutlaka patlıcan çıkar.



Tüik başkanına söyle, enflasyonu düşmüş gibi göstersin.

Merkez bankası başkanına söyle, faizi düşmüş gibi göstersin.

Hazine bakanına söyle, doları düşmüş
gibi göstersin.

Nedir bu mesela?

Hünkarbeğendi.



Enflasyon rekor kırdı.

Faizler patladı.

Dolar dikiş tutmuyor.

E, imambayıldı.



Muhalefet genelde karnıyarık’tır.

Vay efendim imambayıldı’da kıyma bile yokmuş, devlet işleri zeytinyağlı olmazmış, patlıcan illa sıcak yenmeliymiş, hükümet dediğin hiç olmazsa musakka olmalıymış filan... Habire kendi tariflerini verirler.



Biri öbürüne “vampir, kafatasçı, namert, senin etrafındakiler esfel-i safilin, çoluk çocuk nedir bilmez” derken, öbürü de buna “iblis, Kandil yetiştirmesi, şerefi işportaya düşmüş, hırsız çarkı, fitne saçıyor” derken... Aniden birbirlerine zarafet ve nezaketle “devlet adamlığı nedeniyle kendisine teşekkür ediyorum” demeleri olsa olsa nedir?

Alinazik’tir.



Ahmet Davutoğlu’nu bile millet ittifakına alırlarken, kendisini almayanlara haklı olarak nasıl sitem ediyor Muharrem İnce?

Onunki can da benimki patlıcan mı?



Arap mutfağının mezesiyken, mastırşef asrın liderimiz tarafından Türk mutfağına monte edilen Suriyeliler nedir?

Babagannuş.



Şahlanıyoruz

şak şak şak şak alkışlarlar

Ay’a gidiyoruz

şak şak şak şak

Doğalgaz bulduk

şak şak şak şak

Almanya bizi kıskanıyor

şak şak şak şak

Nedir bu yalakalığın tarifi?

Şakşuka.



Elektrik zamları?

Oturtma!



Padişahımız efendimizin canı patlıcan çekmiş, yapmışlar, afiyetle yemiş, “şu patlıcan ne güzel sebzedir yahu, tadı damağımda kaldı” demiş.

Dalkavuk derhal onaylamış, “valla ağzınızın tadını biliyorsunuz haşmetlim, şu mübarek patlıcan öyle lezizdir ki, kırk çeşit yemeği olur, kızartması olur, dolması olur, tatlısı olur, turşusu olur, insan parmaklarını yer” demiş.

Ertesi gün, padişahımız efendimiz tersinden kalkmış, çatacak yer arıyor. Bir gün önce çok beğendi diye gene patlıcan pişirip, sofrasına getirmişler. Bu sefer öfkeyle kükremiş, “ne bu yahu, hergün patlıcan hergün patlıcan, bana kastınız mı var, bıktım be” diye bağırmış.

Dalkavuk derhal onaylamış, “valla haklısınız haşmetlim, ne yemeği yemek, ne tadı tat,
zaten kara kuru bir şey, hayvanın önüne koysan yemez” demiş.

Padişah iyice öfkelenmiş, “ulan sen değil miydin daha dün patlıcanı yere göğe sığdıramayan?
Alay mı ediyorsun?” diye haykırmış.

Dalkavuk pişkin pişkin sırıtmış, “aman haşmetlim, yanlış anlaşılmasın” demiş, “ben sizin dalkavuğunuzum, patlıcanın değil!”



Böyle yazarsan, sofrada başköşedesin.

Böyle yazmazsan...

Köpoğlu’sun!



Bakın, padişah filan dedim aklıma geldi...

Osmanlı’da “patlıcan yangınları” diye bir kavram vardı.

Evler ahşaptı, sayın ahalimiz mangalda patlıcan közleyeyim derken kıvılcım sıçratır, evden eve yayılarak, bütün mahalleyi kül ederdi.

Türk mutfağının vazgeçilmezi, Türk mutfağının kabusuydu.



Ocak ayının zam şampiyonu patlıcansa...

Mangal misali “ocak”taki patlıcanda yangın çıkmışsa...

O mahalleyi kimse kurtaramaz, haberiniz olsun.