Akıl, duygu ve inançtan; duygu, akıl ve inançtan; inanç ise akıl ve duygudan mahrum kalırsa, ortaya çıkacak olan, başta kendisiyle olmak üzere çevresiyle ve evrenle kavgalı insan tipidir. Dini kullanan siyaset açıklamalarını bu zeminde test edebilirsiniz. Kazanma hırsı ile kaybetme korkusu bir araya geldiğinde değer namına bir şey kalmadığı malumun ilamı. Toplumun, yakın ya da uzak birbirlerine söylemekten imtina ettiği sözlerin alasını, devlete rağmen söyleyebilen devlet adamlarından veya sözde yorumculardan geçilmiyor ortalık. Devlete rağmen diyorum zira kurulan cümleler en başta devletin kuruluş esaslarına aykırı. 14 Mayıs seçimlerini “siyasi darbe girişimi” olarak niteleyen de var, toplumu düşman kamplar olarak gören de. Daha birkaç gün önce Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın açıklaması bu örneklerden sadece biri. Şöyle diyor Bozdağ:

“14 Mayıs’ın akşamı Türkiye’de iki fotoğraftan biriyle karşılaşılır. Ya şampanya patlatıp bunu sabaha kadar kutlayanlar olacak ya da temiz alnını şükür için secdeye koyup Rabb’ine hamd edenler olacak. Bu ikisinden birini oluşturmak bizim milletimizin elindedir. O gece kimi sevindireceğimize iyi karar verelim.”

Siyaset ve din, devlet yönetimi ve kimlikçi yaklaşımlar yan yana geldiğinde muhakemeden uzak, duygudan yoksun, gönül incitici, bölücü, ötekileştirici, kamplaştırıcı ifadeler ortaya çıkar. En başta laik-sosyal-hukuk devletinin onay vermeyeceği bu sözlerin, devletin bakanları tarafından söyleniyor olması topluma bakışı göstermektedir. Bu bakış toplumun gerisindedir ve Anadolu Müslümanlığının hoşgörü kültürüyle örtüşmemektedir. Bakan Bozdağ da çok iyi bileceklerdir ki her ailede namaz kılanı da bulursunuz, alkol alanı da. Başörtülü olan da vardır başı açık olan da. Son derece çağdaş görünümlü olup, namazını orucunu ihmal etmeyenler de. Dine mesafe koyanların, Bakanın ifadesiyle şampanya patlatanların iftar masalarında oruç tutanlarla birlikte oldukları da bir vakıadır.

SİYASET TOPLUMU BÖLMEK DEĞİLDİR

Aslında bu hoşgörü dokusudur bizi biz kılan. Sevap-günah, helal-haram muhabbetleri yapılır yapılmasına ama biz birbirimizden gocunmayız ve birbirimizden kopmayız. Ünlü tarihçi Prof. Dr. Kemal Karpat, Anadolu Müslümanlığının bu dokusuna dokunulmaması gerektiğini söyler. Bu doku, Türkleri Araplardan, İranlılardan ve diğer Müslüman ülkelerden ayırır. Bu dokuya, her siyasetçi saygı duymak zorundadır. Bu hem dinin hem ahlakın hem de millet olmanın gereğidir. Türkiye bir cemaat değildir. Cemaat (topluluk) ile cemiyet (toplum) arasındaki farkı en başta her siyasetçi ve her devlet adamı bilmek zorundadır.

Topluluktan (communauté) topluma geçiş, bedevilikten (çölde sürekli hareket halindeki yaşam biçimi) hadarîliğe (yerleşik olmak, medeni yaşam) geçişin bir sonucudur. Topluluğun/cemaatin temelindeki ilişki biçimi, normatif şekilde kurulan örgütlerden farklıdır. Sosyolojik tartışmaları bir kenara koyarak söyleyelim; cemaat (dinî, fikrî, mezhepsel, ideolojik fark etmez) örgütlenmeleri, modern toplumların rasyonalitesiyle çoğu zaman çatışır. Bu noktada belli aidiyetleri olan bireyleri ve toplulukları bir arada tutan ilkeler, toplum sözleşmeleri ve evrensel değerlerdir.

Toplumda kabiliyet ve kapasite farklılıkları da gözetilir ve buna göre iş bölümü yapılır.  Toplum ve devlet, teşkilatlanmanın bir gereği olarak gruplaşmalara izin verir; ancak bu gruplaşmalar, devlet anlayışına, toplumsal yapıya, birlik beraberliğe ve toplumun hiçbir ferdine zarar vermemelidir. Herhangi bir grup, dini ya da seküler, bir diğeri üzerinde baskı uygulayamaz. Dindar kimlikler alkol alanları aşağılayamayacağı gibi kendisini çağdaş olarak nitelendiren kimlikler de ibadetlerini yerine getirmek isteyenleri aşağılayamaz. Modern toplum olmanın gereğidir bu. “Dinde zorlama yoktur” diyen İslam’ın ortaya koyduğu inanç özgürlüğünün gereği de budur.  Dini kullanan siyasal bilinç, bu gerçeği bilerek ve isteyerek görmezlikten gelmektedir. Çünkü buradan beslenmekte ve seçmenini buradan hareketle birleştirmeye çalışmaktadır. Lakin yıpranan yine Müslümanlıktır. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun benzetmesini ödünç alayım, kendisi başka bir bağlamda kullandı ama ben sözü İslam’ın ahlakına getireyim: Ayasofya’nın minaresi ne kadar dik ne kadar doğru ise bir Müslüman’ın ahlakı da o kadar düzgün o kadar doğru olmak zorundadır. Ne diyor Kur’an: “Sana buyrulduğu gibi dosdoğru ol.” Hud/112