“... Diğer partilerle oluşturduğumuz milletvekili aday listelerine yönelik eleştiriler haksızdır. Yüzde 25 oyumuz var, yüzde 50’ye ulaşmak için müttefiklere muhtacız. Bu listeleri bahane ederek partimiz içinde sert ve öfkeli tepkiler örgütlendi. ‘Parti sağa kayıyor’ haksız değerlendirmeleri yapıldı. Bazı ulusalcı seçmenler bu propagandanın da etkisiyle aşırı milliyetçi seçenekleri tercih etti.

“İktidardan kopuş eğiliminde olan muhafazakar kitle, sonucu tayin etti. Bu aday listelerine gösterilen aşırı tepkilerden, söz konusu kitle olumsuz yönde etkilendi. Kararsız muhafazakarlar, ‘Ulusalcılar iktidara gelirse yeniden eski günlere dönebiliriz korkusu’ ile oylarını dönüp tekrar Erdoğan’a verdiler.”

İki tespit de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun serbestiyet adlı internet sitesine verdiği (30 Ağustos 2023) röportajdan.

Bu röportajın ardından CHP’de etkin bir isimden şu mesajı aldım:

Kemal Bey diyor ki ‘Biz ittifak gereği sağcı eski AKP’li isimleri aday yaptık, ulusalcılar tepki olarak (Zafer Partisi) milliyetçi partilere gitti. Ardından da milletvekili listelerine gösterilen tepki ile (ulusalcılar geliyor) korkusu oluştu, AKP’den kopanlar geri gitti.’ Ancak... Öyle bir liste yapmışlar ki, AKP’liler (Ulusalcılar geliyor), ulusalcılar da (AKP’liler geliyor) diye CHP’ye oy vermemiş. Böyle bir bakış açısı olabilir mi?”

Ben de “Olur” dedim.

Çünkü... 2010 yılından bu yana yani Kılıçdaroğlu’nun partinin başına geçtiği günden bugüne “kafa karışıklığı” hakim. Partiyi büyütmek için “sağa açılan” Kılıçdaroğlu, partinin tabanı olarak değerlendirilen “Kemalist/Atatürkçü” kesimle ilişkisini en düşük seviyeye indirdi. 14 Mayıs öncesi ve sonrasına baktığımızda bu durum daha da iyi anlaşılıyor. 14 Mayıs sonrası ikinci tura kalan seçimde CHP lideri, Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ’la masaya oturdu ve “ulusalcı” tabanının oyunu almak için harekete geçti ve bu durum daha da kafa karışıklığına neden oldu! Öyle bir mutabakat metni hazırlandı ki Anayasa’nın ilk dört maddesinin değiştirilemeyeceği bile CHP’ye imzalatıldı.

Mutabakata göre: “Anayasamızın ilk 4 maddesi ve 66. madde de yer alan Türk Vatandaşlığı konusundaki tanımı ve içeriği korunacaktır. 1924 yılında kurulan milli-üniter-laik devletten asla taviz verilmeyecektir. Bu değerlere bağlı kalınacaktır. Devletin varlığı ve bütünlüğünü hedef alan başta FETÖ, PKK, IŞİD olmak üzere bütün terör örgütleri ile etkin ve kararlı mücadele edilecektir. Terörle müzakere değil, mücadele edilecektir. Türkiye’nin milli ve üniter devlet yapısını hedef alan hiçbir siyasi ve hukuki düzenlemeye izin verilmeyecektir.”

Şimdi sormazlar mı: Sayın Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs-28 Mayıs arasında ne değişti? Ayrıca... “Ulusalcılar geliyor” korkusu kararsız muhafazakarlarda neden oluşsun ki? “Helalleşme” adı altında, başörtüsü meselesinde, bütün adımları attınız! Çankaya’da, Ergenekon kumpas davalarının sembol isminin aday olmasını sağladınız vs...

“Ben her gün onun annesiyim”


Ersen Gül, Serhat Şahin, Melek Tuna, Ayşe Başaran, Ergün Kerpiç, Hakan Sel, Oğuz Arda Sel, Özge Nur Dikmen, Gülce Dikmen, Sena Köse, İrfan Kurt, Mavinur Tiflizden, Bahar Koçman, Yağmur Laçin, Özcan Cesur, Derya Kurtuluş, Beren Kurtuluş, Emel Duman, Bihter Bilgin, Ömer Alperen Can, Seyfi Ergül, Zübeyde Seven, Gani Kartal ve Rubize Kartal...

Bu isimleri unutmayın!

İstanbul Halkalı’dan Edirne Uzunköprü’ye giden “hızlandırılmış” tren, 8 Temmuz 2018’de Tekirdağ’ın Çorlu ilçesine bağlı Sarılar’da devrildi. Olayda 25 kişi yaşamını yitirdi, 340 kişi de yaralandı. Olayla ilgili hazırlanan iddianamede Türkiye TCDD 1. Bölge Müdürlüğü’nde görev yapan Demiryolu Bakım Müdürü Turgut Kurt, Yol Bakım ve Onarım Şefi Özkan Polat, Köprüler Şefi Çetin Yıldırım ve Hat Bakım ve Onarım Memuru Celaleddin Çabuk “kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu” bulunmakla suçlandı. Dört sanığın, “taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olmak” suçundan 2’şer yıldan 15’er yıla kadar hapsi istendi.

En son... 19 Temmuz 2023’te dava görüldü ve ek bilirkişi raporu okundu:

“Demiryolu altyapısı ve sanat yapılarında olağanüstü hava koşulları ile ilgili gerekli önlemleri (balast tutucu duvar dahil) almayan ve meteorolojik durum ile hava koşulları hakkında gerekli koordinasyonu sağlamayan; TCDD Genel Müdürlüğü AR-GE Birimi, Merkez ve 1’inci Bölge Demiryolu Emniyet ve Risk Yönetimi Müdürlükleri ve diğer ilgili müdürlüklerin asli kusurlu oldukları görüş ve kanaatine varılmıştır. Demiryolu altyapısı ve sanat yapılarını üstyapıda yapılan yenilemelere uygun hale getirmeyen; TCDD Genel Müdürlüğü’nün altyapı ve sanat yapılarını yenilemeden sorumlu Başkanlığı’nın asli kusurlu olduğu görüş ve kanaatine varılmıştır. Mevcut durumda, demiryolu altyapısı ve üstyapısının, olası problemlere karşı her gün düzenli olarak kontrol edilmesi için sorumlu personel olan Yol ve Geçit Kontrol memurlarını yeterli sayıda istihdam etmeyen; TCDD Genel Müdürlüğü’nün Yol ve Geçit Kontrol Memuru istihdam etmekle sorumlu başkanlığının asli kusurlu olduğu görüş ve kanaatine varılmıştır.”

Evet...

Elimde Çorlu Tren Katliamında oğlu Oğuz Arda Sel’i kaybeden ve o günden beridir adalet arayışını sürdüren Mısra Öz’ün “Hep 9 Yaşında - Bir Melek Masalı (Kırmızı Kedi Yayınevi)” kitabı var ve 360 sayfayı boğazım düğümlenerek okudum:

“Gözümü açıyorum. Oğlumun bir daha yanımda olamayacağı düşüncesi içimi paramparça ediyor. Bu gerçeğin altında kalırken çığlıklarla canımı teslim ediyorum. Ciğerlerim yanıyor sanki. Avaz avaz nefesim beni yakıp soluksuz bırakıyor. Soluksuz kalınca sızıyorum. Uyanıyorum. Soruyorum. Oğlum nerde? Anneler Günü geliyor. Ben her gün onun annesiyim. Onun gülüşünü hatırladığım her gün benim günüm. Biliyorum ki onun adını yaşatacağım dernekle, onun için yazacağım kitapla ve ne kadar gecikirse geciksin adaletin yerine gelmesini sağlayarak, yine onun için yaşayacağım bu hayatta.”

-----------------------------

NOT: Bu yaz hiç tatil yapmadığımın farkına vardım. Kısa bir mola... Yakında görüşürüz.