Cumhurbaşkanlığı seçimini inşallah kazanacak Kemal Kılıçdaroğlu’nun  “Hazine’den çalınan 418 milyar doları (çalanlardan) alacağım ve bunu milletin cebine koyacağım” şeklinde iktisadi, mali ve hukuki açılardan çok riskli bir iddiası var. Danışması olsam, halka böyle bir söz vermesine şiddetle karşı çıkardım. Kılıçdaroğlu’nun bu iddiasını, ilki 8 Aralık 2022’de ikincisi 19 Şubat 2023’te çıkan iki yazımda irdelemiş ve “kanaatimi” de şöyle özetlemiştim: “Bırakın 418, değil 41.8; 4.18 milyar dolar toplamak bile çok zordur.” Yani, 418 milyar dolar toplanamaz dolayısıyla halkın cebine konamaz. Kimse boşuna ümitlenmesin demiştim. İktisatçılıkta, ileride mahcup olmamak için herhangi bir konuda “sayı söylüyorsan tarih verme, tarih veriyorsan sayı söyleme” diye bir düstur vardır. Kılıçdaroğlu da  bu kurala uyuyor. Miktar veriyor, tarih vermiyor. Ama konuşmalarında sanki bu parayı, bir veya iki yıl içinde toplayıp halkın cebine koyma sözü veriyor havası var. Herhalde yılda 20 milyar dolardan 21 senede veya 10 milyar dolardan 42 senede veya 2 yılda milyar dolardan 209 senede toplarım demiyor. Zaten halk  da bir siyasetçiden, verdiği sözleri en geç görev süresi içinde yerine getirmesi bekler.

ÇALINAN PARA DOLAR DEĞİL

TL (Türk Lirası) dört işlevi (1. Alışveriş aracı, 2. Ölçü birimi, 3. Tasarruf aleti, 4. Uzun vadeli sözleşme akçesi) olan bir “sert para” (hard currency) değildir. Onun için Türkiye’de parasal büyüklüklerden bahsederken, bunu dolarla ifade etmek zaruri oldu.  Çalınan (?) para  418 milyar “dolar” değildir.  Yani Hazine’den 418 milyar “dolar” çalınmış olamaz. Çünkü T.C. Hazinesi’nin kasasına belli miktarda dolar girmiş olsa bile çıkışlar esas olarak dolarla değil, TL ile yapılır. Burada sözü edilen çalınmış para 418 milyar dolara (bu günkü kurdan  8.4 trilyon TL’ye)  eşdeğer bir meblağdır denmek isteniyor. Bu meblağ, son 20 yılda ihaleler, varlık satışları ve satın almalar sırasında AKP’nin bilgisi dahilinde ve talimatı doğrultusunda “fiyat şişirmelerle” yandaş iş insanlarına, ağır sıklet siyasetçilere ve yetkili bürokratlara aktarılan haksız kazançtır. 418 milyar dolar, çalınan liraların soygun günlerindeki kurlara bölünerek bulunan dolar eşdeğerlerinin toplamı olmalıdır. Buna mürekkep faiz ve gecikme cezası dahil mi bilmiyorum. (Daha doğrusu değil sanıyorum). Çalındığı iddia edilen bu 418 milyar doların (8.4 trilyon TL) bir kısmı nakit ve benzeri menkul değerlerde park etmiş olsa bile önemli bir kısmı yurt içinde ve dışında sabit varlıklara dönüşmüştür. Dolar kuru artıkça, toplanacak para, bu varlıkların artan veya azalan fiyatıyla değişecektir. Bu da hesabı ve tahsilatı zorlaştırır.

ALİ BABACAN VE BİLGE YILMAZ

Her ne kadar Kılıçdaroğlu, Hazine’den çalınan bu 418 milyar doları bunları haksız iktisap edenlerden  geri alıp halkın cebine koyma sözünü verirken “ben” zamirini kullanıyorsa da, aslında kendisi Millet İttifakı’nın adayıdır. Cumhurbaşkanı olacaksa bu kimliğiyle olacaktır. Altılı Masa’nın İstanbul’daki büyük toplantısında, ittifakın iktisat politikasını Ali Babacan adına  yardımcısı İbrahim Çanakçı sunmuştu. Kamuoyuna Millet İttifakı’nın “Ekonomi Çarı” olarak da İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Profesör Bilge Yılmaz, takdim edilmektedir. Ben bugüne kadar bu iki büyük şahsiyetten  “halktan çalınmış 418 milyar doların geri alınıp tekrar halkın cebine koyulması” operasyonunun nasıl yapılacağı hususunda pek bir şey duymadım. Alçak sesle  bir yerlerde bazı şeyler söylemiş veya yazmış olabilirler. Yoksa  Ali Babacan ve Bilge Yılmaz bu babda  Kılıçdaroğlu ile hemfikir değil mi? Şunun şurasında “Bay Kemal”in “Recep Bey”in  tüm yetkilerine sahip cumhurbaşkanı olmasına 5 hafta kaldı. Millet İttifakı’nın önde gelenleri bu müthiş projeye dair fikirlerini şimdiden açıklamalıdır.

SON SÖZ: Susmak, bazen kabul etmemektir.