AKP’nin halkı tavlamak için kullandığı propaganda kalıplarını herkes biliyor. Ama net olarak akılda kalsın diye en sık kullandıkları iki yöntemi kısaca anlatayım. Birinci kalıp şudur: Rakibini her fırsatta o kadar kötüle ki, ne kadar başarısız olursan ol, seçmen senin için “kötülerin iyisi” desin. Bu maksatla rakibinle hiç ilgisi olmayan başarısızlıkları ona fatura et. Mesela Kılıçdaroğlu, genel müdürken Sosyal Sigortalar Kurumu’nu (SSK) batırdı de. Eğer Sosyal Sigortalar Kurumu yani günümüzün Sosyal Güvenlik Kurumu batmışsa, bunun ilk günahkarı, 1969’da yaş sınırını kaldırıp 38 yaşında emekli olabilmeyi yasalaştıran Demirel’dir. İkincisi de muhalefete puan kaptırmamak için EYT tavizi veren Başkan Erdoğan’ın bizzat kendisidir. Sosyal Güvenlik Kurumu genel müdürleri, iyi veya kötü yönetici olabilirler. Ama isteseler de bu kurumları ne batırabilir ne de kurtarabilirler. Bunu ancak siyasi liderler yapar. Emeklilik sistemleri bütün dünyada çok belalı bir konudur. Son örnek Fransa’dır. Başkan Macron, Fransız sosyal güvenlik sistemi batmasın yani bütçeye daha fazla yük getirmesin diye emeklilik yaşını yükseltti. Bu karar meclisten geçti. Anayasa mahkemesi onayladı. Buna rağmen halk (hangi halk?) “istemezük” diye ortalığı yakıp yıkıyor.

YAPAMAZSIN DEDİLER AMA BİZ YAPTIK

AKP’nin sıkça kullandığı ikinci propaganda kalıbı “yapamazsın dediler ama biz yaptık” tekerlemesidir. Propagandanın bu türü beni şahsen ilgilendiriyor. Çünkü bu köşede başta yeni İstanbul Havalimanı, üçüncü köprü, İstanbul Finans Merkezi, Yassıada turizm kompleksi, şehir dışına inşa edilen devasa şehir hastaneleri olmak üzere pek çok yatırıma “yapılabilir” olmadığı için karşı çıktım. Yerli ve milli otomobil “Togg” da bunlardan biriydi. Çünkü bu yatırımların “külfeti nimetinden büyüktür” yani bunların fizibilitesi yoktur, dedim. Fizibilite yabancı bir kelime, dilimize “yapılabilirlik” olarak çevrildi. Burada kullanılan “yapılabilirlik” fiziki bir olay değildir. Verirsin parayı yerli veya yabancı müteahhide, onlar sana bu eseri yapıp teslim ederler. Böbürlenmeye hakkın yok. Ancak bunları yapmak ulusal kaynakları yanlış tahsis etmektir. Yanlış tahsis, milli gelirin sağlıklı büyümesine engeller. Bu da halka “pahalılık” olarak yansır. Zaten bu terimin doğrusu “ekonomik fizibilite”dir. Yoksa mesela yerli ve milli otomobil yapılamaz, hele Togg gibi “yerli ve milli olmayan” bir araç yapılamaz, diyen yoktur.

TOGG, SOĞAN FİYATINI ARTIRIR

İktisatta “dışsallık” diye bir kavram vardır. Bununla bir yatırımın kendi dışında yaratacağı sosyal ve iktisadi fayda ve maliyetler kastedilir. Bazı yatırımlar mesela erken cumhuriyet döneminde Anadolu’da kurulan dokuma ve şeker fabrikalarının dışsal ekonomik faydası yüksektir. Bu yatırımlar, çevrenin medenileşmesine, köylünün zenginleşmesine, vasıflı elaman yetişmesine ve ülkenin sanayileşmesine katkıda bulunmuştur. Ama Togg için aynı argüman ileri sürülemez. Çünkü Türkiye’de epey gelişmiş yerli ama milli olmayan bir otomotiv sektörü zaten var. Bu sektör “milli olmadığı için” ihracat şampiyonudur. Böyle bir ortamda Togg, iktisaden yapılabilir olmak zorundaydı. Olamadığı için gerçekleşemedi. AKP bunu kabullenemedi. Açtı kesenin ağzını, iktisadi değil  siyasi bir kararla Togg diye bir KİT yarattı. Togg yabancı bir firmaya satılmazsa sürekli zarar eden bir KİT olarak kalacaktır. Piyasaya sürülen Togg markalı araçların, toplam birim maliyeti, (sabit+değişken) satış fiyatının çok üstündedir. Üretim adetlerinde kâra geçiş noktasını yakalaması imkansızdır. Buraya bağlanan sermayenin (çoğu döviz borcudur) bir fırsat maliyeti vardır. Bu da mesela soğan fiyatının artmasına sebep olur. Togg, bu haliyle bir döviz “kara-deliğidir”. Ne döviz tasarruf etme, ne de döviz kazanma kabiliyeti vardır. Bu da uzun yıllar değişmeyecektir.

SON SÖZ: Bir propaganda uğruna ya Rab, ne paralar batıyor.