Bugüne kadar emsali görülmemiş büyüklükte bir deprem felaketine maruz kalmış bulunuyoruz. Bu, son 3 yıl içinde ekonomimiz üzerine binen üçüncü yüktür. Birincisi salgın hastalık yüzünden dünya mal “tedarik zincirinin” aksamasıydı. İkincisi Ukrayna savaşı yüzünden enerji fiyatlarının misliyle artmasıdır. İlk ikisinde dünya milletleriyle aynı kaderi paylaştık. Nitekim son üç yılda bütün dünyada üretim geriledi, enflasyon yükseldi. Bu değişimler özellikle bizim gibi enerji ve finansmanda dışa bağımlı ülke ekonomilerinde “reel fakirleşmeye” sebep oldu. Reel fakirleşmenin diğer adı hayat pahalılığıdır. İktisat dilinde buna “harcanabilir gelir”in düşmesi denir. Diğer bir deyişle hacimsel olarak ölçülen milli gelir (GSYH) büyüse bile, bu büyüme halkın geneline refah artışı getirmez. Hatta hayat standardı geriye gider. Bizim 3 yıldır yaşadığımız fakirleşme budur. Hal böyleyken, belki de dünyanın gelmiş geçmiş en büyük depreminin ülkemizde olması çok acıdır. Ancak hayat böyle bir şeydir. Kadere isyan etmenin bir faydası yoktur. Başa gelen çekilecektir. Şimdi öncelikli ödevimiz, depremde can ve mal kaybına uğrayan vatandaşlarımızın yaralarını sarmaktır. Seçim yarışması bu zor görevi aksatmamalı, başımızdaki bu gaileden istifade etmek isteyen PKK’ya ve kara sularını genişletmek isteyen Yunanistan’a fırsat verilmemelidir.

HASAR TAHMİNİ

Bu büyük deprem felaketinin ekonomimiz üzerinde ne kadar bir hasar yarattığını tahmin etmeye çalıştım. Bu kabil tahminler (hesap demeye dilim varmıyor) belli varsayımlara dayanır. Varsayımlar hem olmuşa hem de olacaklara dairdir. Gelecekle ilgili varsayımlarda hata yapma ihtimali daha yüksektir. Çünkü gelecekte ne gibi fırsatların veya tehlikelerin ortaya çıkacağı bugünden kestirilemez. Tahmini hesaplamaya İngilizcede “estimate” denir. Elde yeterli veri yoksa, tahmini hesabı yapmaya kalkan kişi, mesleki sağduyusuyla “olsa olsa” yöntemiyle rakam atmaya başlar. Buna da “guesstimate” denir. Eğer “olsa olsa” yöntemini kullanan kişi bu konuda deneyimliyse, bulduğu sayısal büyüklüğe “eğitimli atmasyon” (educated guesstimate) eğer değilse sadece “atmasyon” denir. Gelelim sadede. Bendeki bilgilere göre 7000 bina yıkılmıştır. Binaların ekseriyeti çok katlıdır. Temel ve çatı katılırsa ortalama 3000 metrekare imalat yapılmış demektir. İçindeki eşyalar ve altyapı bağlantıları dahil metrekaresi 1000 dolara yenilenebilir. Bu 3 sayıyı birbiriyle çarparsak 21 milyar dolarlık maddi hasar oluşmuştur denilebilir. Bu bir milli servet aşınmasıdır. Türkiye’nin insan yapısı (man made) milli serveti, milli gelirin 2 katından fazladır. Bu da cari kurla kabaca 2 trilyon dolardır. Yani %1’lik bir kayıp oluşmuştur. Aynı hesap benim daha doğru bulduğum SAGP’a (Satın Alma Gücü Paritesi) göre yapılırsa, kayıp %04 (binde dört) çıkar. Her iki halde de zarar çok büyüktür.

MİLLİ GELİR KAYBI TAHMİNİ

1999 Marmara depreminde milli gelirimiz 1998’e göre %3,5 azalmıştı. Milli gelir düşüşünün tek sebebi depremdi denemez. Üstelik o deprem yılın 8. ayında olmuştu. Geride etkileyebileceği sadece 4 ay vardı. Şimdiki deprem yılın ikinci ayının başında olmuştur. 2023’ün kalan 11 ayını (gitgide azalan oranda) etkiyecektir. Marmara bölgesinin ekonomik ağırlığı, Maraş-Hatay bölgesinden fazladır. Deprem bölgesinde 13 milyon kişi yaşamaktadır. Nüfusun %15’idir. Dolaysız ve dolaylı olarak etkilenen nüfusun, toplam nüfusun %10’u olacağı ve bu nüfusun 3 aya yakın bir süre boyunca katma değer yaratamayacağı varsayılırsa, GSYH kaybı toplamın %2.5’i olur. <(3x10) bölü (12x100)> Bu da bize 2023’de sıfır büyüme olabileceğini gösterir. Milli gelir muhasebesi mantığı gereği, kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmalarına harcanan para, milli geliri büyütecektir. Ama bu zenginleşme yaratmayacaktır.

Son söz: Masadaki hesap, hayata uymaz.