Sevgili okurlarım, Türkiye’de olanları kıyısından köşesinden izleyen her vatandaş, gidişin iyi olmadığını görüyor.

Başımızda bir iktidar var...

Ve çok önemli, iddialı söylemlerle iş başına gelmiş, aynı söylemleri sık sık dile getirmişti.

Bunların üzerine ısrarla gideceklerdi.

Yasaklar, yolsuzluk, yoksulluk.

Buna isim bile koymuşlardı, 3Y diyorlardı

Aslında bunlar Türk Milleti’ni uyutmak için ortaya atılan temelsiz ve boş sözcüklerdi. Bunu kendileri de biliyordu.

★★★

Yasaklar hiçbir zaman kalkmadı...

Kalkmadığı gibi giderek arttı.

Günümüzde her şey yasak.

Anayasal haklarımızı kullanıp bir açıklamada bulunmak, yakıp yıkmadan ve kimseye zarar vermeden toplantı veya yürüyüş yapmak, ya da insancıl haklarımızı kullanmak bile mümkün değil.

En masum isteklerde bile polis veya jandarma ile muhatap kılınıyorsunuz.

Toplumun özgürlükleri budandı, valilerin, kaymakamların ve dolayısıyla iktidarın iznine tabi kılındı.

İktidardan yana olmayan gazeteciler için piyasaya sürülen baskıları kınamak bile zor iş!

★★★

Gazeteci arkadaşımız Merdan Yanardağ aylarca tutuklu kaldı, hapis cezası verildikten sonra bırakıldı.

Ayşenur Arslan’ın da tutuklanmasını bekliyorduk iyi ki olmadı... Polis tarafından evinde gözaltına alındı, mahkemede bırakıldı.

Böylesine bir baskı ortamında kim nasıl gazetecilik yapabilir, yapmak isteyenler başlarına her an iş açılacağı beklentisini nasıl yenebilir?

Onu yapma yasaktır!

Bunu söyleme o da yasaktır!

Bu nasıl bir ‘demokrasidir?’

★★★

İktidarın göstermelik “3 Y” konusunun ikinci ve üçüncü şıklarını oluşturan “Yolsuzluk ve yoksulluk” konusu milletimizin gözleri önünde her gün sergileniyor.

Türkiye’nin nasıl soyulduğu, nasıl peşkeş çekildiği gözlerimizin önünde her dakika izleniyor.

Toplumun sinir sistemi bozuldu...

İnsanımız ne yapacağını şaşırmış durumda. Belli bir kesim dışında herkes ister istemez karamsarlığa büründü.

Medyadan izliyoruz, bugüne kadar duyup işitmediğimiz akıl almaz olaylara tanık oluyoruz.

Örneğin herkes silahlanmış ve herkes birbirini vuruyor.

Mafyalar ortalıkta cirit atıyor.

En basit bir trafik kazasında bile anında yumruklar, sopalar, bıçaklar ve tabancalar konuşuyor...

Zira milletin ruh sağlığı bozuldu.

Aslında toplumun ruh sağlığını topluca bozmak kolay iş değildir, ne yazık ki bunu başardılar!

★★★

Ortalığa dün düşen bir haber vardı ki böylesine hiç tanık olmamıştık.

Konya’da Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde iki hoca...

Bunlar öğrencilerine İslam’ın esaslarıyla birlikte dinimizi öğretmekle yükümlü.

Her ikisi de aynı unvanı taşıyor.

Prof. Dr.

Meğer onların da arasında ‘husumet’ varmış...

Ve dekanlık ofisinde birbirleriyle karşılaşınca kapışmışlar.

Önce yumruklar konuşmuş sonra silahlar çekilmiş.

Şansları varmış ki ölen olmamış, biri kurşunla ayağından yaralanmış.

Biz bu durumda sokaklarda olanları es geçelim de gözlerimizi üniversitede bile konuşan silahlara çevirelim!

Bunlar milletin ne hallere geldiğinin, ne durumlara düşürüldüğünün somut örnekleridir...

Utanarak izlemek zorunda kalıyoruz.

★★★

Ruh sağlığı bozulan bir toplumu tedavi etmek kolay iş değildir. Hatta mümkün bile değildir.

Bunun ilacı yoktur.

Örneğin adına enflasyon denilen beladan nasıl kurtulacağımızı bilen yok.

Memleketi yönetenlerin elinden sadece biraz daha sabır istemek geliyor.

Biz şu 100 yıllık Cumhuriyet döneminde böylesini hiç görmemiştik.

Milletin ruh sağlığını ve sinir sistemini ‘sabırla’ tedavi etmek ne yazık ki mümkün olmuyor!

Tıp alemi bu konuda henüz ilaç bulamadı.