Sevgili okurlarım, daha birkaç hafta önce çok önemli seçimler yaşadık ve ikisini de kazasız belasız atlatmayı başardık.

Devletin gücünü arkasına alan Recep Tayyip’in kazanacağı belliydi.

Nitekim az bir farkla, yüzde 52 oy alarak bunu başardı ve üçüncü kez cumhurbaşkanı oldu...

Beş yıl daha başımızda...

Devleti tek başına yönetecek.

O gördüğünüz, isimlerini bildiğiniz veya bilmediğiniz bakanlar, siyasetçiler, parti yetkilileri falan bu işin hikayesidir.

Hatta Meclis’te öyledir.

Her karar Saray’da alınmaktadır...

Ve alınan her karardan önce onun onayı gerekmektedir.

★★★

Son seçimlerin sonucu alındıktan sonra kendisi için şöyle düşünmüştüm...

“Artık herhalde rahata ermiştir. Hiç değilse bir süre için gerçek bir cumhurbaşkanı gibi düşünüp davranır, memlekette ortaya çıkan zihinsel bölünmelere ve gerginliklere el koyar ve ortamı yumuşatmaya çalışır...”

Ama hiç de öyle olmadığını şimdi çok daha net bir biçimde görüyoruz.

Kendisinden yana olmayanları, özellikle CHP’yi boy hedefi seçmiş, husumetini aynen sürdürüyor.

Seçimi kazandın be kardeşim, artık biraz rahatla...

Sen rahatla ki millet de rahatlasın.

★★★

Anayasa’nın hükmü açık...

Cumhurbaşkanı o makama seçildikten sonra Meclis önünde kürsüye çıkıp yemin metnini okur...

“...Görevimi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda NAMUSUM ve ŞEREFİM üzerine andiçerim.”

Hangi tarafsızlık?

Bizde gözlerden kaçan ve üzerinde fazla durulmayan bir Anayasa maddesi daha vardır. (Madde 104.)

“...Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Milletinin BİRLİĞİNİ temsil eder.”

Böylesine ayrımcılık yapan bir şahıs Türk Milleti’nin bütünlüğünü acaba nasıl temsil eder, merak konusudur!

★★★

Nitekim önceki gün bir kez daha çıktı Meclis kürsüsüne, özellikle CHP’ye ve bütün muhalif kesimlere yine bindirdikçe bindirdi.

Hem de en ağır ve gerçek dışı suçlamalarla...

Bu kez “Uçkurdan” falan söz ederek ve bu sözcüğü siyasete sokarak!..

Bu sözcükleri dün yandaş medya bile görmezden gelmek zorunda kaldı.

Bir cumhurbaşkanının ağzına asla yakışmayacak benzetmeler...

(Bilmeyenler için kısaca anlatayım, uçkur eski yıllarda erkekler açısından cinselliğin vazgeçilmez bir simgesiydi. O zaman donlarda lastik olmadığı için erkek kısmı yatağa ‘uçkurunu çözerek’ girerdi!)

Recep Tayyip Erdoğan’ı tarafsız cumhurbaşkanı olarak görmek ne yazık ki mümkün olmuyor.

O, taraflı bir parti başkanı.

Ama gelin görün ki hakkında hoşuna gitmeyen bir şeyler yazıp söylediğinizde aleyhinize açılan davaların tümü ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ davaları!

Cumhurbaşkanı yetkisini kullanan, millet ezilirken Saray’larda korkunç bir lüks içinde yaşamakta olan bir parti başkanı.

Hiç değilse milletin karşısına çıktığında ‘Tarafsız’ olabilmeyi bir gün olsun aklından geçirse...

Şansı da iyi gitmiş ve günümüze kadar ulaşmış durumda.

Beş yılımız daha böyle geçecek!



Sevgili okurlarım yukarıda ‘uçkurdan’ kısaca söz edince aklıma gerçekten yaşanmış fıkra gibi bir olay geldi...

Yıl 1919... Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmışız. Osmanlı’yı yöneten ittihatçı kadrolar işgalci İngilizler tarafından tutuklanıp Malta adasına sürgün ediliyor.

Asker ve sivil yüzlerce ittihatçı Malta’da hapis...

Yatan tutuklular arasında memleketi savaşa sokup başımıza bela açan ve sonra yurt dışına kaçan Enver Paşa’nın babası Ahmet Paşa, yazar ve siyasetçi Süleyman Nazif gibi niceleri var.

Günün birinde koğuşta muhabbet ederken laf uçkura geliyor.

Ahmet Paşa şöyle diyor:

“Ben ömrüm boyunca harama uçkur hiç çözmedim.” 

Süleyman Nazif lafı gediğine koyuyor:

“Paşa paşa, keşke helâle de çözmeseydin de Enver’i memleketin başına bela etmeseydin!”