Memurlar ve memur emeklilerini ilgilendiren 7. Dönem Kamu Toplu Sözleşmesi görüşmeleri anlaşmazlıkla sonuçlandı.

Artık 2024 yılının zam miktarına Kamu Görevlileri Hakem Heyeti karar verecek. Heyet  31 Ağustos’a kadar kararını açıklayacak.

Hakem Heyeti, hangi oranı esas alacak?

En çok yüzde 25 mi?

Yoksa en az yüzde 70 mi?

SARI SENDİKA İSYANDA

İktidar güncellenmiş haliyle bile yüzde 25’in üzerini vermiyor. Ömrünü bir seçim daha uzatabilmek için Hazine kaynaklarını Kur Korumalı Mevduat’a, garantili ödemelere ve seçim ekonomisine harcayan iktidar memurlara para bulamıyor.

Kamu çalışanları adına müzakereleri yürüten Memur-Sen ise en az yüzde 70 zam istiyor.

Düşünün ki...

İktidarın memur masası olarak işlev gören, hemen her seçimde yada, referandumda ve TBMM’deki oylamada AK Parti’yi destekleyen, sendikacılık tarihinin en sarı örneği olan bu konfederasyon yüzde 25’e isyan ediyor.

Nasıl etmez ki!

Hükümet zam adı altında memur ve emeklilere bahşiş ve cep harçlığı öneriyor.

Merkez Bankası yüzde 22.3 olan 2023 yılı enflasyon tahminini yüzde 58’e güncellemişken, 2024 yılı için yüzde 33’e çekmişken...

Gelecek yıl için yüzde 25 ve 2025 yılı için yüzde 11 önermek milyonlarca kamu çalışanıyla alay etmektir.

Yüzde 25’lik teklif “Benim memurum işin bilir” düzenini geri getirir. Hatta bir adım öteye geçerek, “Benim memurum yolunu bulur” demektir.

Nasıl mı?

Memurlar ya tersine göç ederek...

Ya ek iş yaparak...

Ya da rüşvet alarak yaşamak zorunda kalacak.

ÜÇ İHTİMAL

TERSİNE GÖÇ: Geçiyorum bekarı, karı-koca çalışan memur ailesinin bile kenara para ayırması artık imkansız. Memur maaşıyla kooperatife katılarak ev sahibi olmak ya da topraktan eve girmek, babaların anlattığı uzak bir hatıra bugün...

İstanbul için örnek vereyim:

Çağlayan Adliyesi’nde görev yapan hakim veya savcının maaşı Şişli ve Mecidiyeköy’de ev tutmaya; Vatan Caddesi’nde çalışan polisin maaşı Fatih’te oturmaya yetmiyor.

Hasbelkader Göztepe’ye atanmış öğretmen bütün maaşını verse de Kadıköy’de ev bulamaz.

İddiayla söylüyorum.

İstanbul Valisi Davut Gül, devletin verdiği lojman olmasa vali maaşıyla kiraya çıkmakta zorlanabilirdi.

Araba almak, tatile gitmek ve yurtdışına seyahat etmek lüks sınıfına giriyor.

Dolayısıyla memurlar geçinmek için büyükşehirlerden taşraya, şehir merkezlerinden kırsala göçe mecbur kalabilir. Asgari ücretlilerin göçü başladı bile.

EK İŞ: Kemal Sunal’ın meşhur ‘Öğretmen’ filmi vardır. Eşi ve iki çocuğuyla köyde yaşayan Hüsnü öğretmen başarıları nedeniyle şehre atanarak ödüllendirilir. Öğretmen maaşıyla geçinemediği için ek iş yapmaya başlar. Tutunamaz ve akıl sağlığını kaybeder.

Bu film “Benim memurum işini bilir” diyen Turgut Özal’ın iktidarında 1988’de çekilmişti.

Ve 35 yıl sonra bugün öğretmenler mesaisi bitince ya da mesai saatinden çalarak, özel ders vermeye itilebilirler. İçlerinde Almanya’ya göçmemiş olanlar kaldıysa doktorlar da muayenehanelerinde hasta bakmaya yönelebilirler. Dahası bizler memurlarımızı mesleklerine yakışmayan işlerde çalışırken görebiliriz. O takdirde bu utanç memurlarımıza değil, iktidara ait olacak.

RÜŞVET: Dilimin ucuna getirmek istemesem de bu ihtimali kuvvetli görüyorum. Yüzde 25’lik zam memurları geçinebilmek için rüşvete teşvik etmektir.

Suça itmektir.

Trafik polisine “Alkollü sürücüyü görmezden gel, yoluna bak” demektir.

Savcıya “Zarfı aç, davayı açma” demektir.

Hakime “Bas beraatı, çantadaki parayı al” demektir.

Gümrükçüye “Kaçakçılığa gözlerini yum, hesabına para yatsın” demektir.

Memur zammı enflasyon oranının altında tutmak, memurların karıştığı ve sürüklendiği suçların oranını arttırmaktan başka sonuç vermez.

EMEKLİYE KEFEN PARASI

Memurlar için yapılacak zam, memur emeklilerinin maaşlarına da etki edecek. Memurunu tersine göçe, ek işe ve hatta suça mecbur eden iktidar, emeklisine gün gösterir mi?

Tabii ki göstermez.

Ömürlerinin en güzel yıllarını devlete adayan emeklilere 7500 TL aylık veriliyor.

Bu, emeklileri külfet saymaktır.

Toplumun sırtında yük görmektir.

“Benim emeklim mezarının yolunu bulur” demektir.

Çanakkale ormanları tomruk için mi yakıldı?


Çanakkale’de, önceki gün çıkan yangın rüzgarın etkisiyle 1500 hektarlık alana yayıldı.

Dokuz köy boşaltıldı, 1252 vatandaş tahliye edildi.

16 Temmuz’dan beri aynı bölgede çıkan üçüncü yangın bu.

Tarım-Orman İş Sendikası Genel Başkanı Şükrü Durmuş, üç yangının birbiriyle bağlantılı olduğunu, ormanların ticari gerekçelerle yakıldığını iddia ediyor.

Durmuş’a göre Kemer köyü kooperatifi tarafından 72 hektarlık orman, Edirne’de ormana karşı işlediği suçtan tutuklanmış olan Ş.S. adlı iş adamına verildi.

Ş.S., depremden bir gün sonra, 7 Şubat’ta endüstriyel plantasyon adı altında ağaç kesimi yaptı.

Durmuş, şöyle diyor:

“Türkiye ve dünyanın gözü depremdeyken ve kamuoyu onunla meşgulken, 100’e yakın motorla ormana girdiler. Neden? Çevreciler ilgilenemez diye.”

Durmuş’a göre kızılçamlar kesilerek, yassı levhalara dönüştürülüyor.

Aradan beş ay geçti.

İlk yangın 16 Temmuz’da, tıraşlanmış bu alanın bitişiğindeki Kızılkeçili köyü sınırında çıktı. 600 hektar orman ve 1200 hektar tarım alanı yandı. Buğdaylar kavruldu.

İkinci yangın 26 Temmuz’da Sarıbeyli’de çıktı.

Neyse ki yayılmadan söndürüldü.

Üçüncü yangınsa Kemer’de, tıraşlanan ormanın yakınında meydana geldi.

Durmuş, birinci yangından önce bir vatandaşın kendisini arayarak, “Ormanı yakacaklar” diye ihbarda bulunduğunu, bu ihbarı Orman Genel Müdürlüğü’ne ilettiğini kaydediyor.

Orman neden mi kundaklanıyor?

Durmuş:

“Orman yangını denildiğinde ağacın yandığı sanılıyor. Ağaçlar kavruluyor ama içi yanmıyor. Hammadde olarak çok ucuza alınıyor. Tomruğun metreküpü 3-4 bin TL iken, yanık alanlarda 500 TL’ye düşüyor.”

Bu nedenle Durmuş, üç yangının birbiriyle bağlantılı olduğunu ve ormanların yakıldığını iddia ediyor.

Durmuş:

“Hammadde temini ve ağaçları ucuza kapatmak için yakıldı. Ucu çok uluslu şirketlere gidiyor.”

Ancak Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, ormanların yakıldığı iddiasına ihtimal vermiyor ve yangının elektrikten kaynaklandığını vurguluyor.