Kendilerini seçkin olarak gören ve düşüncelerinin/ yollarının/kararlarının doğruluğundan kuşku duymayan bizim mahalledeki arkadaşların, seçimler sonrası halka yönelik tepkilerini bundan önceki yazımda, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ‘Sodom ve Gomore’ romanındaki mandacı Tanzimat aydınlarının tepkileri ile karşılaştırmıştım. Bu kez yurtsever bir aydının, aynı yazarın Yaban romanının kahramanı Ahmet Celal’in tepkisi ile karşılaştıracağım…

Yedek subay olarak katıldığı 1. Dünya Savaşı’nda bir kolunu kaybeden Ahmet Celal, işgal İstanbul’unda yaşayamayacağını anlayınca Anadolu’da bir köye sığınır.  Ancak cahilliklerinin yanında ulusal bilinçten de yoksun olan köylülerle anlaşamaz. Köylüler ona, “el” anlamında “Yaban” adını verirler. Bazen “ben kolumu bunlar için mi kaybettim?” diyerek sinirlense de sonunda aydın sorumluluğu ile iç hesaplaşma ve özeleştiri yapar: “Bunun nedeni, Türk aydını, yine sensin! Bu viran ülke ve yoksul insan kitlesi için ne yaptın?”

Nazım Hikmet de Türk köylüsünü Ahmet Celal gibi tanımlamakla birlikte der ki; “Fakat bir kere bir dert anlayan düşmesin önlerine/….Ne kendi nefsini korur/ Ne düşmanı kayırır/ Dağları yırtıp ayırır/ Kayaları kesip yol eyler/ Âbıhayat akıtmaya…”

Nitekim, “dert anlayan” 38 yaşındaki genç bir paşa önlerine düşünce, Ahmet Celal’e “yaban”
diyenler, düşmana “gayrı yeter” dediler. Halife Sultanı da yanına alarak üzerimize çullanmış ‘Yedi Düvel’i önlerine kattıkları gibi denize döktüler!..”

Dert anlayan Paşa, Osmanlı sultanları gibi onları savaşta kullandıktan sonra kenara atmadı. Onları ağaların ve cahil hocaların elinden kurtarmak için, en ücra köylere bile okul yaptı, öğretmen gönderdi.  Yalnız çocukları değil, yetişkinleri de eğitmeye çalıştı. Bu amaçla Millet Mektepleri, Halkevleri ve Halkodaları açtı. Yoksulluğu yenmek Anadolu’nun dört bir yanına fabrikalar kurdu. Fabrikalar yalnız üretim yeri değil aynı zamanda her türlü sosyal tesisleriyle ile sosyo- kültürel eğitim ocaklarıydı. Daha sonra bağımsızlıklarını kazanacak ülkeler için bu fabrikalar örnek olacak ve “Atatürk modeli fabrikalar” adı verilecektir…

Dert anlayan Paşa, ne yazık ki bu halkın başında sadece 15 yıl kaldı. 15 yılda ise bir kuşak bile yetiştirilemezdi…

Yerine geçenler ne yazık ki halkı anlamadıkları gibi onu da anlamamış, ondan hiçbir şey öğrenmemişlerdi. Devleti ve halkı gene Osmanlı gibi yönetmeye başladılar. Daha da kötüsü ülkeyi gene emperyalistlere teslim ettiler.

Emperyalistler “aklı hür, aydınlık kafalı, ulusal bilinç sahibi” insanlar değil, sömürebilecekleri örümcek kafalı insanlar isterler. Bu nedenle, “gaflet, dalalet ve hatta ihanet” içindeki iktidarlar, muhalefetle birlikte, mandacı Tanzimat aydınları ve Babı Âli medyasının da yardımıyla, O’nun yaptıklarını yıkmaya başladılar.

Karşıdevrimci/ gerici gidişe karşı çıkan bir avuç Kemalist aydına, mandacı Tanzimat aydınları “laikçi” diye saldırır, muhalefet lideri ise “laiklik tehlikededir diyemem” derken siz neredeydiniz, bugün bu muhalefete oy vermediği için halkı suçlayan seçkinci aydınlar?

MEB yasasından “Atatürk Devrimlerine ve Türk Milliyetçiliğine bağlı gençler yetiştirmek” ibaresinin çıkartılmasına tepki göstermeyen muhalefet liderine tepki gösterdiniz mi, bugün halkı suçlayan seçkinci aydınlar?

MEB ve DİB’nın işbirliği sonucu, yarıyıl tatilinde öğrencilerin Umre’ye götürülmesine ve  “Değerler Eğitimi” dersinin dinci vakıflarca verilmesine muhalefet liderinin ses çıkarmamasına, siz tepki gösterdiniz mi, bugün halkı suçlayan seçkinci aydınlar?

Geçmişte böyle liderlere karşın gerici gidişe tek tük de olsa karşı çıkan milletvekilleri oluyordu. En son şeriat rejiminin “ulema sınıfı”nı yetiştirecek Diyanet Akademisi yasasına bir tek milletvekili bile karşı çıkmadı. Çünkü Meclis artık Atatürkçülerden temizlenmiş dikensiz gül bahçesi olmuştu. Buna isyan ettiniz mi, halkı suçlayan seçkinci aydınlar?..

Zaman halkı suçlama zamanı değil, Ahmet Celal gibi özeleştiri yapma ve Atatürk ilkelerinde birleşerek Atatürk’ün partisini karşı devrimcilerin elinden kurtarma zamanıdır. Çünkü Atatürk’ün partisini karşı devrimcilerden kurtarmadıkça, Atatürk’ün Cumhuriyeti’ni kurtarmak olanaksızdır!..

Diyor,

Sayın PROF DR SÜLEYMAN ÇELİK …

Haksız mı?

SON SÖZ: Kasapların tartışmasında koyunların taraf tutması, koyunların kaderini değiştirmez. SÜMER ATASÖZÜ