Çiftçiler çok kızgındılar. Konya türküsünde; “hani benim 50 dirhem bulgurum...” diyen seslenişi gibi bir araya toplandılar. Çumra’yı Ankara’ya ve ülkenin her noktasına bağlayan karayolunu kapattılar.

Biri bağırdı:

Burada su yok.

Öbürü ekledi:

Su yok, biz açız.

Diğeri devam etti.

Biz açsak, ülke de aç.

Dünyada toplam 208 ülke var ve toprakları 120 ülkeden daha büyük şehir olan Konya’nın kavunuyla ünlü ilçesi Çumra’da yol kapatan öfkeli çiftçilerin sesi sese karıştı; “Seçimlerde buradaydınız. Oy istediniz. Aldınız. Şimdi burada yanımızda değilsiniz. Çumra’ya goygoy bıraktınız” diye bağırdılar.

Goygoy:

Gürültü, patırtı.

Laf kalabalığı.

Goygoycu:

Dilenci demek.

Polis ve jandarma geldi, demir yumrukla değil tatlı dille çiftçileri ikna etti, dağılıp yolu açtılar.

Geride goygoy kaldı.

★★★

Çumra’da son seçimlerde oyların yüzde 80.59’unu Recep Tayyip Erdoğan, yüzde 19.41’ini ise Kemal Kılıçdaroğlu aldı. Bu iki liderin ikisi de “koltuk sevici” çıktı. Konya’da Çumra ve tüm Türkiye, bu iflah olmaz iki koltuk sevicinin arasında iyice sıkıştı, ciddi perişanlık yaşıyor.

Türkiye:

Goygoycu oldu.

Dış borç dileniyor.

Çumra’da çiftçiler “su yoksa biz açız, biz açsak ülke aç...” diye bağırırken yanlarında yüzde 80 oy verdikleri koltuk sevici yoktu. Yüzde 20 oy verdikleri diğer koltuk sevici de umutsuz vakaydı. Bu yüzden Çumralı çiftçiler; “suyu getirirse yine Tayyip getirir...” diye düşünmüş olacaklar ki, “seçimlerde oy istemeye buradaydınız...” diye kendilerince hatırlatma yapmış oldular. Yol kapatma; “sana oy verdik, unutma” eylemiydi.

Sessizce dağıldılar.

Konya’nın özlemi su:

204 yıl öncesine gider.

1819 yılında Konya Valisi Çelik Mehmet Paşa, Suğla Gölü’ne akan Beyşehir Çayı’nın yatağını değiştirip adı “Mavi Boğaz” konulan yeni kanalla Konya Ovası’na akıtmayı denemişti.

Yıllar bu özlemle aktı.

1903’de Anadolu- Osmanlı Demiryolu Şirketi’ne (Alman sermayeli) 850.000 Osmanlı altını keşif bedeliyle ilk kazma vuruldu, 1913 yılında tamamlandı ve 217 kilometre uzaklıktan su, kurak Konya toprağı ile buluştu.

★★★

Ancak yetmedi.

Konya’nın Avrupa’ya ilk buğday yetiştirmeyi öğreten toprağı, suya hasretlik çekmeyi sürdürdü. Cumhuriyet’in devlet şirketi DSİ, 38 yıl önce Konya Ovası Sulama Projesi’ni (KOP) yaptı ve ilk adımları attı. 1 enerji projesi, 3 içme suyu projesi, 14 sulama projesi olmak üzere toplam 18 proje; 1 milyon 100 bin hektar araziyi sulamak için yola çıktı.

Dev adımdı.

Tarım, şehircilik, enerji, sanayi, ticaret, eğitim, kültür, sağlık alanlarında bütün havzayı (Konya, Aksaray, Karman, Niğde, Kırıkkale, Yozgat, Nevşehir, Kırşehir illerini) kapsayarak ülkemizin refahı kanatlandırılacaktı. 204 yıl önceki projede “Mavi Boğaz” adı “Mavi Tünel” olarak değiştirildi. 2020 yılında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan İstanbul’da Padişah Vahdettin Köşkü’nden canlı bağlantı ile bağlanarak “KOP’un 1.2.3. Kısım Sulamalarını Hizmete Alma Töreni”ne katıldı. İşte Çumra’da bugün yaşanan goygoy; bu açılışı yapılan kısımlardan birinin üzerineydi.

3 şirket değişti.

541 milyon TL harcandı.

Çökmeler devam etti.

Neden çöktüğünün üzerine ciddi gidilmedi. Sorumlu bulmak istenmedi.

Kanal var.

Bitirilmemiş.

Ama açılmış.

Su yok.

Çumralı Çiftçi:

“Su yok.

Biz açız”

Diye bağırıyor.

Türkiye; “iki iflah olmaz koltuk sevicinin” arasında sıkıştı kıvranıyor.


O plazadan kurşun sıkılmıştı!


Sözüm ona bekçi hırsıza ateş etti, fakat şu işe bak ki, kurşun gitti İYİ Parti il binasının camını deldi geçti. Bu bekçinin beklediği lüks inşaat kimin, ne zaman başladı, arkasında devlet torpili var mı, nasıl bir proje? O arazi aslında “deprem toplanma alanı” olacaktı, niçin olmadı da Suudi 3-5 zenginin 3 ayda kurdukları şirketin oldu? Bu şirketi kim kayırdı, kolladı? Ben size anlatıyım; şunlar oldu: O yıllarda AKP henüz kurulmamış, iktidara gelmemişti. Devletin şirketi Arsa Ofisi, Topkapı Surları dışında Zeytinburnu’na doğru uzanan bölgede toplam 120.000 metrekare araziyi kamulaştırdı. Arazinin sahipleri çırpındılar. Satmak istemediler. Ancak devlet; İstanbul’un trafik sorununu çözmek için bu kamulaştırmayı yaptığını halka duyurdu. Devletin kamulaştırdığı arazi, çok uygun koşullarda ambar sahiplerine (Türkiye Nakliyeciler Kooperatifi’ne (NASKO) aktarıldı. Şehir içindeki 240 ambar buraya taşındı. Nakliyeciler Sitesi bu arazide kuruldu. İstanbul, trafik cinnetinden kurtuldu. Yıllar akıp geçti, ambar sahiplerinin devlet desteğiyle sahip oldukları araziler pırlanta şehir arazisine dönüştü. AKP iktidara geldi. Ambar sahiplerini, Merter’den Zeytinburnu’na kadar uzanan o kupon araziyi satılığa çıkarmaya zorladı. 6 Şubat 2017 günü Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayı ile ambarların yer aldığı bölge “riskli alan” ilan edildi. Ambar sahipleri karşı çıktılar. Danıştay’a başvurdular. Bunun üzerine 30 Temmuz 2018 günü bu arazi “rezerv yapı alanına” çevrildi. Afet yasası gereği kentsel dönüşüm yapılacaktı. Gece vakti polis baskını ve kepçelerle ambarlar yıkıldı. Ambarcılar eşyalarıyla birlikte devlet zoruyla adeta sürüldü. Bunlar olurken, birdenbire yerden biter gibi Suudi Arabistanlı iş adamlarının sahibi Al Qemam Holding Türkiye’ye geldi ve “Akzirve Gayrımenkul” diye bir şirket kurdu. Bu şirket her ambar sahibine 1 milyon dolar ve yanında da bir lüks konut vererek araziyi 240 milyon dolara yıldırım hızıyla satın aldı. Kupon arazi, Suudilerin oldu. İmar planı yapıldı. 5 kat izni 15 kata çıkarıldı. Bu kadar yüksek kat, imar planına aykırıydı. Şehir plancıları mahkemeye koştular. Şehircilik Bakanlığı anında devreye girdi, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, afet yasasına dayanarak, plan değişikliği re’sen (başka birine danışmaksızın, herhangi bir isteğe gerek duyulmadan) onaylandı. Deprem toplanma alanı olması gereken 120.000 metrekare alanda 441 lüks konut, otel, AVM, rezidanslar, oyun alanları, büyük bir cadde, kafeler, restoranlar, butikler, spor merkezleri yapıldı. İşte önceki gün Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın acele karar çıkararak korumaya aldığı Suudi şirketinin kaçak plazasının hikayesi buydu. Bu şirketin gizli yerli ortağı var mı, kim?