Deprem alttan 9 saat arayla 2 defa vurunca hazin gerçek ortaya çıktı. O hazin gerçek şuydu: Devletin başı çok güçlü fakat devletin kendisi çok zayıf.

Vinç var.

Operatör yok.

Tüplü soba var.

Ulaştıran yok.

Sıcak yemek var.

Getiren yok.

Mazot-Benzin var.

Pompaya akıtan yok.

Çadır var.

Kuran yok.

Battaniye var.

Örten yok.

Çocuk maması var.

Sunan yok.

Ekmek var.

Dağıtan yok.

Matkap var.

Jeneratör yok.

Asker var.

Sevkiyat yok.

Mobil tuvalet var.

Ulaştıran yok.

Kepçe var.

Sürücüsü yok.

AFAD adı var.

Kendisi yok.

Kızılay namı var.

Varlığı yok.

Tecrübeli madenci var.

Sahaya indiren yok.

Deprem var.

Yetişen yok.

Yaralı var.

Saran yok.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi modeli var fakat depremin üzerinden 2 gün geçmişti henüz ortada Cumhurbaşkanı da yoktu. İlk iki gün; “Devletin kurumsal gücü ve Devletin organize gücü” 10 şehirde, ilçelerinde, köylerinde yoktu.

10 şehirde afet vardı!

Afeti yöneten yoktu!

★★★

Feryat göğe ulaştı.

Figan 10 şehri sardı.

Milli kaleci Volkan, milli orta saha oyuncusu Gökhan, bağlanabildikleri TV ekranından ağlayarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden yardım istediler. İlk iki gün feryadı ve figanı duyan olmadı değil, oldu. Cumhurbaşkanı ilk iki gün oturduğu Saray’ında bütün valiler, bütün kaymakamlar, bütün bakanlar, bütün genel müdürler ile konuştu fakat deprem bölgesine yardımları ve dayanışmayı organize edemedi. Deprem enkazı altında kalanlara ve onların çırpınan yakınlarına yurt çapında ve dünya ölçüsünde yardım ve dayanışma arzusu sel olmuştu fakat Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi,  bu yardım selini ve dayanışma duygusunu bile yönetememişti. Halk bu yönetim aczi içinde partizan eğilimler gördüğünü TV ekranlarından bağırmaya başladı.

Deprem acımasızdı.

Enkazlar can pazarıydı.

İkinci günün sonunda Cumhurbaşkanı deprem bölgesine geldi; “Bunlar (depremle evlerin yıkılması ve insanların enkaz altında can vermesi) kader planının içinde olan şeyler” dedi. Oğullarının, kızlarının, anne ve babalarının enkaz altından çıkartılmasını bekleyen ailelere “10 bin Lira bağış vereceğini” duyurdu.

★★★

Üçüncü gün de bitti.

Dördüncü güne girildi.

2 yaşındaki Mert bebek, Üçüncü günün sonunda deprem enkazından sağ çıkartıldı. Günün başında vinç operatörü ile, kepçe sürücüsüyle, ekmek, su, sıcak çorba, tüplü soba, mobil tuvalet, doktor, ambülans, asker, AFAD, Kızılay deprem bölgesiyle buluştu. Halk askeri görünce umutlandı. Üçüncü günün gecesine toplam 9 bin 434 can kaybı ile girildi ve dördüncü günün öğlen namazı sırasında canını yitiren sayısı 16 bini geçti. Günün sonunda enkaz altından gelen seseler de kesildi. Sırtında tel battaniye ile kadınlar enkaz altından cansız çıkartılan yavruları için ağladılar. Türkiye dünya tarihine “vatandaşını enkaz altında soğukta donduran ülke olarak” geçti.

★★★

Taş olan vicdan!

Ölüm sessizliği!

Yeter artık!

Seçim kararı alın.

İstifa edin.

Gidin.

Sizin “siyasi kader planınız buymuş” kabul edin. 1999 yılı büyük depreminin ve 2000 yılı büyük ekonomik krizin halk kitleleri üzerinde yarattığı; “kurtarıcı arama ihtiyacı” sizi iktidara taşımıştı. Şimdi vatandaşı gece karanlığında ucuz et ve ekmek kuyruğu mahkumu sahipsizler haline getiren 2022 büyük ekonomik krizi ardından 10 kentte 13 milyon insanın; “nerede devlet, nerede vali, bir tas sıcak çorba, nerede kepçe, nerede vinç, nerede Cumhurbaşkanı...” feryadını da sız bir arada daha büyük ölçekte halka yaşattınız. En büyük ekonomik kiriz ve en yüksek ölümlü deprem sırasında yönetim aczi içinde kalmak sizin dönemin kader planına denk geldi.  

★★★

Kaderinize ağlayın.

Kaderinizi kendi ellerinizle kendiniz yazdınız. Deprem ve ekonomik krizle geldiniz. Ekonomik kriz ve deprem ile gideceksiniz.

Kader planınız buymuş!

Yeter artık!

Seçim gününü öne çekin.

İstifa edin.

Gidin.