Milleti enkaz altında çaresiz bırakan siyasetçiler, arsız müteahhitler, ahlaksız bürokratlar yüzünden Türkiye’nin yolsuzluk karnesi de 2013’ten bu yana sürekli kötüleşti. Dokuz yılda 48 basamak gerileyerek, 180 ülke arasında “En yolsuz” 101. ülke konumuna geldik. Yönetimde değişiklik olmazsa daha da dibe vuracağımız yolunda kaygılar var.

Yolsuzlukla mücadele, devletin “Beka” sorunudur. Emekli Mülkiye Başmüfettişi, Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer döneminde Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Üyesi olan Recep Sanal, “Kamudaki namuslu insanların, kamu varlıklarını aşıran namuzsuzlarla mücadelesi olmazsa, ortada devlet de olmaz. Bir tas suya bile vergi ödeyen halka, bu gerçeğin her platformda anlatılması gerekiyor” uyarısında bulunuyor.

NELER YAŞANIYOR?

Dün, Adıyaman’dan gelen vatandaşımızın ilk sözleri, “Sıkıntıların kaynağı beceriksizlik, organizasyon bozukluğudur” diye söze başladı. “Niçin beceriksizlik, niçin organizasyon bozukluğu olsun?” diye sorduğumda yaşadıklarını, tanık olduklarını, ilinde yaşananları anlatmaya başladı. O zaman söz Adıyaman’ın:

“Adıyaman’ın Valisi, Belediye Başkanı, Emniyet Müdürü, AFAD il Müdürü, Sağlık Müdürü var. Hepsi görevinin başında. Ama Olağanüstü Hal (OHAL) nedeniyle farklı illerden görevlendirilen ve Adıyaman’da koordinasyonu sağlamaya çalışan 4 vali, vali yardımcıları, sağlık müdürleri, AFAD müdürleri, değişik yerlerden sorumlu olarak kentteki düzeni sağlayama çalışıyor.

Ancak, Adıyaman’da çadır kurmak isterseniz, birçok AFAD müdürüyle, belediye yetkilisiyle, görüşüp, onay almak zorundasınız. Hepsi başkasına havale ediyor. Dolayısıyla memlekete kurulması için getirilen çadırın üstüne çalınmaması için oturup iki-üç gün bürokrasiyi aşmaya çalışıyoruz. Bu arada kuramadığınız çadır yüzünden vatandaş sizinle kavga ediyor. Güvenlik için jandarmayı aradığınızda il jandarma komutanının dışında ulaşmanız gereken en az 10 albay, çok sayıda emniyet müdürü var. Onlar da  ‘Burası bizim bölge dışında’ deyip evrak havalesiyle meşguller.”

BİR ÇADIR HİKAYESİ

Bunları aktardıktan sonra, “İsterseniz size bir çadır hikayesi anlatayım” dedi. “Anlatın” dediğimde devam etti:

“Bir dernek, Adıyaman’a 100 adet çadır getirdi. Belediye ile protokol imzalandı, çadırlar belediyenin tahsis ettiği alana kurulacaktı. O bölgeden sorumlu AFAD yetkilisine de bilgi verildi. Çadır kurulacak alan protokol gereği belediye tarafından düzeltildi. Çadırların kurulumu gecikince hava da kararmaya başladı. Çadırların bir an önce kurulması için jandarmadan yardım istedik. Jandarma, ‘Orası bizim değil, polisin sorumluluğunda’ dedi. Madem öyleyse, Emniyet’ten destek almak için gittik. Sadece bir polis görevlendirildi.

Bu aşamada vatandaş, çadırları söküp götürmeye çalıştı. Uzun çabalar sonucu bir grup asker geldi ve çadırları kurduk. Normalinde bir günde yapmamız gereken işi ağır işleyen ve kimin ne yaptığı belli olmayan, eşgüdümün bulunmaması sonucu ancak 4 günde tamamlayabildik.”

GÖREVE GELİN

Şehir merkezinde kamu kuruluşlarının hepsinin bahçesi AFAD çadırlarıyla dolu. Şehirdeki kamu ve özel sektörde çalışanların neredeyse tamamı evsiz. Çoğu birinci derecede yakınını, akrabalarını kaybetmiş, birçoğu da apar-topar Adıyaman’ı terk etmiş. Zaten kurum binalarının çoğu da hasar görmüş. Yani, mesai yapılacak bir durum yok.

Cumhurbaşkanlığı genelgesiyle kamu personeline uzaktan çalışma, esnek çalışma ve idari izin hakkı verilmişti. Ancak Adıyaman’daki  OHAL Valileriyle, Adıyaman Valisi tarafından alınan kararla tüm kamu kurum ve kuruluşların çalışanlarının acilen görevlerinin başına dönmeleri istendi. Gelmeyenler hakkında ise yasal işlem yapılacağı belirtildi.

ONUN YERİNDE OLSANIZ

Adıyaman’da bir kamu görevlisinin telefonunu istedim. Verilen numarayı aradık. İşte o kamu görevlisinin anlattıkları:

“Evim yıkıldı. Devlet, barınacağım bir çadır vermedi. Şehirde içecek su yok. Belediye ‘şehir su şebekesinden su içilmemesi’ uyarıları yapıyor. Tuvalet, banyo yok. Çarşı-Pazar, mahalle, şehir yok. Her yer aspest, moloz yığını. Devlet evi yıkılana çadır verememişken, konteynerleri temin edememişken, kamu kuruluşları binaları AFAD tarafından kullanılırken, bu personel mesai saati içinde ne yapacak? Mesaisi bittiğinde nereye gidecek, nerede yemek yiyecek? Kendinizi onun yerine koyun.”

TSO BAŞKANI ANLATIYOR

Kamu görevlileriyle konuştuktan sonra Adıyaman Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Gani Bereket’i aradım. “Durumlar artık iyiye gidiyordur” dediğimde “Hiç iyi gitmiyor” karşılığını verdi. Gani Bereket şöyle devam etti:

“Hala yönetim karmaşası var. Kimin ne yaptığı belli değil. Fenerbahçe yöneticileri geldi. Çadırkent kuracaklardı. Şimdi çadırkentte de kimse kalmak istemiyor. İnsanlar kendi evinin önüne çadır kurmak istiyor.  Evinden kopamıyor. Köyden gelen insanı çadırkente yerleştirmek yerine, onları köylerine yerleştirelim. Şehrimizi tanımayan insanlar gelip burayı yönetmeye çalışıyor. Bizden destek almak da istemiyorlar. Çadır geliyor, alt yapı sorunu var. Altyapıyı Adıyaman belediyesinin tek başına çözmesi mümkün olmuyor.

Çadırı bulanlar kendini ilk günlerde çok şanslı buluyordu. Şimdi, konteynere geçmek istiyorlar. Yalnız Adıyaman’da değil, deprem felaketini yaşayan her ilimizde tam anlamıyla kaos var.”

Adıyamanlılara konuştukça, “Adıyaman’ın adı olmuş Haliyaman” dedim.