Fethullah Gülen cemaatine dönük devlet içindeki operasyondan sonra yerini Menzilciler almaya başlamış, bazı yayın organlarında, yorumlarda “Gitti FETÖ, geldi METÖ” deniliyordu. Menzilciler 1970’li yıllardan itibaren biliniyordu. Ancak devlet içinde kuvvetlenmeleri önce Sağlık Bakanlığı’nda başladı. 12 Eylül 1980 askeri harekatından sonra cezaevine giren Ülkücülerden tahliye olanlar psikolojik yönden rahatlamak için Menzil köyüne gitmeye, orada uzun süre kalıp bağ-bahçe işlerinde gönüllü olarak çalışmaya, “İnançlarını” da yaşamaya başladılar.

Şeyh Muhammet Raşit Erol’un vefatından sonra Menzilciler ikiye bölündü. Raşit Erol’un kardeşi Abdulbaki Erol, Menzil’in tek yetkilisi oldu. Raşit Erol’un oğlu Şeyh Feyzeddin Erol ise Eskişehir’in Sivrihisar ilçesine bağlı Buhara köyüne dergah açtı. Erol, dün de amcasını son yolculuğa uğurlamak için Menzil’deydi.



“BEN, 5 MİLYON MÜRİTLİ TARİKAT LİDERİYİM”

Menzilciler arasındaki rekabet her alanda kendini gösterdi. Abdülbaki Erol, eskiden beri ailenin kullandığı “Erol” soyadını “El Hüseyni” olarak değiştirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın taziye mesajında “Abdulbaki El Hüseyni” demesinde bir yanlışlık yok. Çünkü mahkeme kararıyla dedesinin adı olan El Hüseyni’yi soyadı olarak almıştı.

Abdülbaki El Hüseyni, güçlü bir isimdi. Dönemin başbakanı Adıyaman’a gelmişti. Kendisiyle görüşmek istiyordu. Olaya tanık olan o dönem valilikte görevli olan şimdi ismini vermek istemediğim kişiden dinliyorum:

“Başbakanın danışmanı Seyda Abdülbaki El Hüseyni’yi telefonla aradı. Başbakanın kendisiyle görüşmek istediğini, Adıyaman’a gelmesini istedi.  Şeyh, ‘Bana daha önce bu konuda bir haber verilmedi. Ben gelemem’ dedi. Danışman bozulmuştu. Aynı odaya az sonra başbakanlık başdanışmanı geldi. Şeyhe, ‘Sayın Başbakanımız sizinle burada yüz yüze görüşmek istiyor’ deyince, şeyh, ‘5 milyon müridi olan, bu partiye oy veren şahsım. Siz beni ayağınıza çağırıyorsunuz. Ben gelmem. Ama başka zaman, başka yerde randevulaşarak görüşebilirim’ karşılığını verdi. Bu konuşmaya bizzat tanık olduğum için hayret ettim. Bir taraftan da şeyhi takdir ettim.”

BİR KAŞIK, İKİ KÜÇÜK EKMEK

Menzil köyünün eski adı Durak. Bu köyün tamamı şeyhe ait... Tarım, hayvancılık yapılıyor. Lokantalar, pastaneler, hediyelik eşya satış yerleri kısaca ne ararsanız var. Nasıl hacılar Suudi Arabistan’dan dönüşte hediyeler getiriyorsa, Menzil’e gidenler de sevap olduğuna inandıkları için hediyeler alıp memleketlerine dönüyor. Onun “Kutsal” olduğuna inananlar da çıkıyor.

Bazı günler köye gelenlerin sayısı on binlerle ifade ediliyor. Camide, açık havada yatıp kalkıyorlar. Sıraya girenlere sabah ve öğleden sonra bir kaşık, iki küçük ekmek veriliyor. Bulgur çorbası tencereyle masaya konuluyor. Küçük taburelere oturup masadaki aynı tencereye kaşık sallıyorlar. Nedeni de aynı kaptan çorba içmek, kardeşliği güçlendiriyormuş.

HİÇ BİTMEYEN ÇORBA!

Müritlerin en çok inandığı, “Çorbanın hiç bitmediği”dir. Şeyh Saki’ye, “Hocam sofiler çorbanın hiç bitmediğini söylüyor” dediğimde, “Saygı Bey hiç bitmez olur mu? Bittiği zaman yine yaparsın. Sofiler bizi uçuruyor” karşılığını verdi. Şeyh Saki’ye, “Uyuşturucu kullanan, içki bağımlısı olanları alışkanlıklarından vazgeçirdiğiniz söyleniyor. Dua mı okuyorsunuz, bunun aslı nedir?” dediğimde şunları söyledi:

“İnanın gelen kişiler arasında kendini jiletle doğramış olanlar da var. Görünce korkuyoruz. Onlara, ‘kötü adamlardan uzak durmalarını, namaz kılmalarını, çoluk-çocuklarını düşünmelerini’ söylüyorum. Yani nasihat ediyorum. Kimisinin üzerinde bu olumlu etki yapıyor. Bazıları da buradan gider gitmez içkisini içiyor, uyuşturucu kullanıyor. Yani dua ile uyuşturucuyu bıraktırmak diye bir şey yok.”

TÖVBE ALMAK İSTEYEN ÖNE GELSİN

Doğan kitaptan çıkan, “Menzil” isimli kitabım için yerinde araştırma yapmak için gitmiştim. Menzil’e gidenlerden isteyenler bir daha günah işlemeyeceklerine ilişkin şeyh tarafından tövbe ettiriliyor. En çok merak ettiğim tövbe seansıydı. Ne yapıp edip o anı fotoğraflamak istiyordum. Doğan Kitap’ın eski İzmir Sorumlusu olan Sefa Kılıç’la birlikte Menzil’e gitmiştik. Ayrı ayrı yerlere oturup gizlice fotoğraf çekmeye çalışacaktık.

Cami doluydu. Benim gibi birkaç kişinin başında takke yoktu. Namaz bitiminde, “Tövbe almak isteyenler öne gelsin” denildi. Öne geçenler arasında ben de vardım. Gerisini özetleyerek “MENZİL” kitabımdan aktarıyorum:

“Atılan ipi yakaladık. İpe bağlı başka ipler vardı. O ipi sağ elinizle tutmanız gerekiyor. Şeyhin söylediğini sizin de tekrarlamanız isteniyor. İpi bırakmıyor, Şeyh Saki’nin söylediklerini tekrarlıyorduk:

“Yarabbi! Bütün yapmış olduğum günahlardan ben pişmanım. Keşke yapmasaydım. İnşallah bir daha ben yapmayacağım. Seyda Abdülbaki’yi kendime şeyh kabul ettim”

ÖLÜM RABITASI

Söylenenleri üç defa tekrarlıyorsunuz. Sonra gözlerinizi kapatıyor, en az 25, en fazla 75 kez “Estağfurullah” diyorsunuz. Sonraki adaplara gözler kapalı olarak devam ediyor. 8 defa Fatiha okuyup hediye ediyorsunuz.

Sonra “Ölüm Rabıtası” ki insanlar o an kendinden geçiyor. Sadece ölümü düşünüyorsunuz. O bağırmalar, titremeler, feryatlar insanı ayrı bir dünyaya götürüyor. Gerçekten öldüğünüzü hissediyorsunuz. Menzil beni etkiledi mi? Hayır.

Tasavvufta ticaret olmaz. Ancak Menzil’in “Semerkant Holding”i var ve bünyesinde çok sayıda şirket bulunuyor. Hastanesi, okulları, otobüs şirketi, dinleme tesisleri, yurtdışında yatırımları, radyoları, televizyonları, gazeteleri, işyerleri, aklınıza ne gelirse var. Tüm illerde vakıf, dernek adı altında faaliyet yürütüyorlar.

EMNİYET MÜDÜRÜ SAVCIYA BAĞIRDI

Menzil şeyhleri, Türk basınında sadece bana konuştu. Kendileriyle kapsamlı röportajlar yaptım. “Gittim, gördüm, konuştum ve Menzil”i yazdım. Bir tarikatın iki yüzünü belgelerle ortaya koydum. “Çok gizli” kayıtlı belgelerde, bürokrasinin içine düştüğü durum da ortaya çıkıyordu. Bir tutanakta, Emniyet Müdürünün Cumhuriyet Savcısına, telefonda “Şıha bağlı olacağınıza, Allaha, devlete, bayrağa, temsil eder gibi göründüğünüz adalete bağlı olunuz” sözleri bana çok çarpıcı gelmişti.

Dün, saat 10.00 civarında Abdülbaki El Hüseyni toprağa verildi. Bir Menzilciye neden namazı beklemediklerini sorduğumda, “Şafi mezhebinde cenazeyi toprağa vermenin en kısa sürede yapılması gerektiği belirtti.” Artık günlerce sürecek taziyeler başlayacak.