Roma tarihi deyince akla ilk gelen isimlerden biri, Cassius Dio...

983 yılı kapsayan tarihi, yirmi iki yıl içerisinde seksen kitapla anlattı.

Değindiği konulardan biri de, 13 Aralık 115 tarihinde gerçekleşen ve iki yüz bini aşkın kişinin öldüğü Antakya depremi!

Ölülerin çok olmasının sebebi, Pers seferine çıkan Romalı askerlerin kışı geçirmek için Antakya’da konaklamaları idi. Bu depremden Suriye, İsrail, Lübnan da etkilendi.

Cassius Dio, depremin yüksek kükreme sesiyle başladığını, ardından yerin şiddetli şekilde sallanmaya başladığını, düşen enkaz parçalarıyla çok sayıda insan öldüğünü, pek çok insanın enkaz altında kaldığını, takip eden günlerde artçı depremlerin devam ettiğini vs. yazdı...

Keza:

Antakya’da 245 yılında, 526 yılında yine binlerce kişinin öldüğü ağır hasarlı depremler yaşandı. (20 Mayıs 526 günü olan depremde, Meryem Ana Yortusu’na gelen ziyaretçiler nedeniyle ölü sayısı üç yüz bine yakındı.)

Antakya’nın deprem tarihini uzun yazmayayım; tespit edilen MÖ 148 yılından 1894 yılına kadar 54 şiddetli deprem oldu...

Şuraya gelmek istiyorum:

★★★

Antakya ve diğerleri...

Onca yıkıcı depreme/ birinci derece deprem bölgesi olmasına rağmen, insanlar fayın üstünde yaşamaya niçin devam ediyor?

Doğanın/ fay hattının büyük tuzağı bu sorunun yanıtı:

Depremler; verimli ovaların, bol su kaynaklarının, şifalı suların, bazı maden yataklarının oluşum ve gelişiminde doğrudan veya dolaylı etkilerde bulunarak insanlara büyük olanaklar sunar! Antakya’daki Asi Nehri ve Türkiye’nin en verimli Amik Ovası gibi...

Büyük depremlere yol açan Şili’deki Domeyko Fayı’nın dünyanın en değerli bakır yataklarını ortaya çıkarması gibi...

Biliyoruz ki, insanlar yerleşik hayata geçtikten sonra yeraltı suyu gibi doğası zengin yerleri tercih etti. Anadolu’nun niçin ilk yerleşim yeri olduğunu sanıyorsunuz?

Keza, insanlar kendine zararlı olacağını bilmeden dönüşümler yaptı. Örneğin: Asi Nehri havzasında tatlı suyun bulunduğu Amik Gölü vardı. 1940’dan 1974’e kadar uzanan çalışmalar sonucu göl kurutulup tarıma açıldı! Sonra, zayıf zemin olduğu bilinerek, onca insanın uyarısına rağmen havaalanı yapıldı. Depremle pistin yıkılması tesadüf olabilir mi? Hangisini yazayım, alüvyon zemine bina inşa edilir mi?

★★★

Kuşkusuz şunu demiyorum:

Buralara yerleşim olmasın!

Faydan depremden kaçış yok...

Ama bakınız:

Kuzey Anadolu Fayı, 1939 yılında Erzincan’ı yıktı; 32 bin 968 ölü.

Aynı fay hattı 1999 yılında Marmara’yı yıktı; 18 bin 373 ölü.

Bu fayların yine yıkımlara sebep olacağını realite değil mi?

O halde:

Deprem bölgelerine uyumlu yaşam inşa etmek zorundayız. İşte, yerleşim yeri seçimi bunlardan yalnızca biri... Antakya, yıllar içinde sağlam zeminler bulunan Habibi Neccar Dağı’nın batı yamacına kaydırılsa yıkım bu derece olmayacağı sır eğil. Dağdaki tarihi surlar yerinde duruyor...

Ki bu yazıda inşaat ya da denetime filan girmeyeyim, o ayrı mevzu...

Yazacak çok konu var; bırakalım Japonya’yı ABD’yi, Çin’i filan... Büyük depremler yaşayan Şili, geliştirdiği anti-sismik teknolojilerin ihracatını yapıyor bugün!

Evet:

Binlerce yıl önce, insanlar depremin sebebini bilmiyordu.

Binlerce yıl önce, insanlar depremle yaşamayı bilmiyordu.

Ya günümüzde? Yapan ülkeler nasıl yapıyor? Biz neden yapamıyoruz?

Çünkü halkımız, yıkımın bir düzen-iktidar sorunu olduğunu kavrayamıyor.

Çünkü halkımız, korkuları ve hataları ile yüzleşmiyor, kaçıyor ve “kadere” sığınıyor.