Büyük çoğunluk, seçim sürecinde kendi düşüncesi-duygusu dışında tek söz işitmek istemiyor.

Oysa:

Gelmekte olan büyük yük konusunda bazı bilgiler vereyim:

2023 yılının dörtte birlik bölümünü geride bıraktık ve bütçe açığı geçen yılın aynı dönemine göre iki katına çıktı: 139 milyar dolardan 250 milyar dolara...

Bunu şöyle izah edeyim:

Bu gidiş, 2001 ekonomik krizinde görülmedi...

Evet, 2023 bütçesi geçmiş yıllara göre olağanüstü bir istisna doğurdu/doğuruyor.

Deprem, seçim harcamaları, faiz giderleri, kamu harcamaları (asgari ücret artışı, memur zamları, EYT vs.) açığı görülmemiş durumda büyüttü/büyütecek...

Düşünün ki; salt deprem harcamalarının sadece bu yıla ait gideri 60 milyar dolar!

Bunu karşılayacak vergi geliri yok.

Bunu karşılayacak üretim yok.

Enflasyon zaten yüksek...

Banknot basımı zaten hızlandı...

Yakın gelecekte yerel seçim var. Vs.

Uzatmayayım:

Ekonomik krize çözüm için Osmanlı’dan beri bulunan tek çare, dış borçlanma!

Peki, borç aldığınıza siz ne vereceksiniz?

Bu işin salt ekonomik boyutu yok, siyasi sonuçları da var...

İktidarıyla muhalefetiyle siyasetin gündeminde bu acı reçete yok. Kimse realist değil, herkes vaat peşinde...

★★★

21 yıllık AKP iktidarının büyük ekonomik kriz yarattığı konusunda herkes hemfikir. Yaşanılan ağır tecrübeyle nihayet bunun farkına varıldı. Peki:

Artık taşınması güç hale gelen bu süreci, büyük çoğunluk neden yaşamadan farkına varmadı/varamadı? İlla insanların bu acı pratiği görmesi mi gerekiyordu? Ki bunu 200 yıldır kaç nesil yaşadı. Her kuşak bunu yaşamak zorunda mıydı? Niye ders çıkarılmıyor?

Bakınız:

Düşünme eylemi konusunda sorunlarımız var:

İktisat temelli düşünme geleneğimiz yok.

Analitik düşünemiyoruz.

Akılcı değil, duygusal hareket ediyoruz. İnançlar, değer yargıları, ön kabuller-ezberler insanımızı analitik düşünmekten uzaklaştırdığı yalın gerçek...

Bu nedenle sebep-sonuç ilişkisi kurmakta zorlanıyoruz.

AKP’nin yapamadığı-beceremediği şimdi yeni kavrandı.

Peki yeni bir iktidarın, ekonomi-politik ne yapacağı konusunda yeterli fikre sahip miyiz?

Kuralsız neoliberalizm uygulayan AKP ile kurallı neoliberalizm/“Kemal Derviş politikası” uygulayacak muhalefet arasına sıkışmak zorunda mıyız? Bunu tartışıyor muyuz?

Esas zorluk; yeni fikirlerin geliştirilmesi değil, eski düşünce yapısının değiştirilmesidir!

Kuralsız-kurallı her iki sistemde ezilen yine siz olacaksınız. Bu ekonomik sonuçtur. Ve daha derindeki; ülkeye ödetilecek siyasi fatura ne olacaktır?  Sormayalım mı?

★★★

Ekonominin, toplumsal yaşam sürecindeki yeri/etkisi büyüktür. Ekonomi, sadece birey ve toplumun ihtiyaçlarını karşılamaz, düşünceyi de derinden etkiler. F. Engels’in bu konuda harika tespiti oldu: İnsanlar yaşadıkları gibi düşünür...

Neoliberalizm ürünü post-modern hayat, insanı köksüzleştirdi. Fikir kalitesini vasatlaştırdı, hakikati algı operasyonlarıyla yok etti...

Nasıl endüstriyel devrim süreci aydınlanmayı doğurdu ise neoliberalizm de aydınlanmanın yıkımını sağladı! Düşünsel hayatı katletti...

“Kumarhane ekonomisi” neoliberalizm, kişisel menfaat için daima “mutlak kazancı” mubah gördü. Bu kafa yapısı; ağır borçlanmanın ülkeye salt ekonomi değil, siyasi olarak da hangi bedelleri ödeteceği konusunda konuşturmak, yazdırmak istemiyor...

Kimileri politika yapmayı; algıya kapılmak, güruha yenik düşmek sanabilir. Bu düşünsel kalitesizliğe ortak olmak, mevcut zamana yenik düşmek; ya güçsüzlüktür ya da sorumsuzluğun, kurnazlığın doğurduğu aydın ihanetidir...

Ne zaman buna boyun eğdim ki, şimdi susayım...