Yıl 2003... İstanbul Teknik Üniversitesi’nde, henüz 19 yaşında, kafası bir karış havada gezen ikinci sınıf öğrencisiyim.

Bir gün, çok değerli “mukavemet” hocamızın dersindeyiz.

Hocamız, öğrenciler arasında korkulan biri... Zira herkes, kendisinin çok gaddar ve de acımasız olduğunu söylüyor. Örneğin; ara sınavdaki sınıf ortalamaları 100 üzerinden, ancak 15-20’leri buluyor.

Dediğim gibi, hepimiz gençlik yıllarının başında; aklı fikri eğlencede olan gençleriz...

★★★

Günün birinde arkadaşlardan biri isyan etti:

 “Sayın hocam, bize o kadar düşük notlar veriyorsunuz ki ortalamamız düşüyor. Hevesimizi yitiriyoruz!..”

Hocamız derin bir nefes aldı ve “Haksızlık mı yapıyorum?” diye sordu.

Arkadaşımız biraz laubali bir şekilde devam ederek  “Evet hocam, gidiş yolumuz doğru olan sorularda, bir virgül kaydırdık diye sıfır puan veriyorsunuz” serzenişinde bulundu.

Sakin sakin dinleyen hocamızın yüzü aniden gerildi ve haykırmaya başladı:

“Demek virgül yüzünden puan kırıyorum ha!.. Şimdi hiç kimse sınıftan çıkmayacak. Hepiniz burada bekleyeceksiniz. Eğer sınıftan çıkan olursa; dersten bırakırım” diyerek hışımla çıktı.

Hepimiz şaşkınlık içinde birbirimize bakıyorduk.

Ne olacağını merak ediyorduk.

Sonra aniden sınıfın kapısı açıldı ve hocamız kocaman bir slayt makinesi ile içeriye girdi.

Hemen bir kutu slaytı hızlıca makineye yerleştirip tekrar sınıfa seslendi:

“Hiçbiriniz dışarıya çıkmayacak!..”

★★★

Ekrana gelen ilk görüntüde, kalorifer peteği altında sıkışarak can vermiş bir vatandaşımız vardı.

Az önce başlayan uğultu o anda kesiliverdi.

Bazı arkadaşlar ekrana bakamadılar, bazıları da ağlamaya başladılar. Hatta kusan bile oldu.

Bir sonraki slaytta ise; deprem göçüğü sebebiyle patlayan bir kazan dairesinden fışkıran suların canlarını aldığı yatakhane dolusu ortaokul öğrencisinin görüntüsü vardı.

Hocamız, donup kalan sınıfa doğru döndü ve sesini bir ton yumuşattı. Ama halen öfkesi geçmiş değildi.

Soralım bu yitip giden talihsiz vatandaşlarımıza, bakalım virgülün yeri neresiymiş? Gidiş yolu doğru olan herkesi mezun etmemiz gereken bir kurum olmamız lazım aslında. Ne de olsa iyi niyet var değil mi?”

Sonra aniden elindeki tebeşiri tahtaya fırlattı.

“Ben o niyete tüküreyim! Siz nerede olduğunuzu, ne okuduğunuzu sanıyorsunuz? Çocuk oyunu mu bu? O virgül yüzünden insanlar ölüyor. İstersen onlara
soralım Tolga (takma isim) efendi! Belki sana puan verirler!.. Gidiş yoluymuş!.. Eskiden sizin yaşınızdaki insanlar, savaşta tünel kazıyorlardı, siperler,  köprüler yapıyorlardı. Dedeniz Osmanlı döneminde, 1773 yılında Mühendislik Mektebi’ni bu amaçla kurmuştu. Eğer bu okulu hobi olarak görüyorsanız; yarın derhal kaydınızı alın, sonra da gidip eğlenin istediğiniz yerde.

Bu meslekte kayan şey, virgül değil hayattır. Senin bir anlık ihmalin, yetersizliğin, bu slaytta görmüş olduğun masum insanların ölümüne neden olacaktır. Sen sadece doktorluğu kutsal bilirsin. Oysa her meslek kutsaldır. Yaşayan ve yaşama destek olan herkes kıymetlidir.  Sizler bu ülkenin geleceğisiniz, umudusunuz... 

Biz elimizden geleni yapmaya çalıştık ama olmadı. Belki siz başarırsınız diye yırtınıyorum. Bir umudum var sizden çocuklar.  İlk Boğaz Köprüsü yapılırken gece gündüz çalıştım. Babamın cenazesine bile zamanında gidemedim. 1973’de, açılacağı gün gittiğimde ‘Senin protokolde yerin yok’ denilince, protokole baktım ve anladım ülkenin gerçeğini!.. Zira halkın fedakarlığı ve vergisiyle yapılan köprünün protokolünde, zerre emeği olmayan ne kadar kebap düşkünü politikacı varsa hepsi oradaydı.

Mühendisler, mimarlar, yoktu ama kendileri vardı...

★★★

Ses tonunu düşüren hocamız artık kalplerimize hitap ediyor, bizler de nefesimizi tutmuş dinliyorduk:

“Benim tek istediğim, milletimizin bir öğretmen, bir doktor kadar sevdiği mühendisleri yetiştirmek, o mühendislerin, kendilerine sevgi ve saygı duyan insanları, bilimin ışığında yüksek ahlakla korumalarını sağlamaktır.

Bu vatanın yetiştirdiği mühendisler olarak, bu vatana sahip çıkmanızdır. 

Bunun için derslerinize iyi çalışmanız ve de kendinizi sürekli geliştirmeniz gerekiyor. Sizler artık çocuk değilsiniz.

Puan için yalvaran değil, insanı yaşatan medeniyetler kurmak için çalışan nesiller olmalısınız. Vatan sizden bu hizmeti bekliyor“ dedi.

★★★

Sonra Tolga’ya döndü ve “Sen katil olmak ister misin Tolga?” diye sordu. 

Yatakhanedeki ölü çocuklara bakan Tolga’nın gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Hepimiz gibi onun da boğazı düğümlenmişti ve ağlıyordu.

Titrek bir sesle “Hayır hocam” diyebildi!..

★★★

Ve hocamız hiç unutmayacağımız şu son sözleri söyledi:

“Beni ölüm mühendislerinin hocası olarak andırmayın. Bana gaddar diyebilirsiniz, acımasız diyebilirsiniz... Ama bana katil mühendisler mezun etmiş hoca dedirtmeyin. 

Bu benim sizden tek isteğim ve vasiyetimdir vatan sizden hizmet bekliyor...”(Sosyal medyadan)