17 Ağustos 1999 daki Büyük Marmara Depremi korkunç pençeleriyle vura vura gelmiş, binaları, araçları, önüne çıkan her şeyi çiğneyip parçalayarak, enkaza çevirerek, bir kenara atmıştı.

Gece 03.00 de başlayan ve 45 saniye süren deprem canavarının ilerlemesiyle Kocaeli, Sakarya, Yalova, İstanbul, Bolu, Eskişehir, Zonguldak, Bursa çok ağır hasar almıştı. Yirmi bine yakın insan ölmüş, yüz binlerce kişi de yaralanmıştı. O gece Türkiye, tarihin en ürkütücü yıkımlarından birini yaşamıştı...

★★★

Depremde, o ana kadar çok güvenilen insani yardım kuruluşumuz Kızılay da enkaz altında kalmıştı.

Günlerce; “Kızılay nerede?” diye sordu insanlar. On binlerce kişi yaralıydı ve hemşire, doktor, ilaç, yiyecek, içecek, giyecek, çadır ihtiyacı vardı...

Fakat Kızılay, en olması gereken zamanda, orada yoktu!.. 

O Kızılay ki, çocuklarının ölümünü tarifsiz acılar içinde yaşayan ana babalara, ana babalarını enkaz altında kaybetmiş çocuklara sarılıp teselli olamadı. Çığlıklar ve etrafta uçuşan tozlardan başka bir şey hatırlayamayan, etrafa boş gözlerle bakan zavallı, çaresiz kalmış insanlara, sıcak bir tas çorba uzatamadı.

★★★

Peki, 17 Ağustos depreminde Kızılay neden paralize olmuş ve hiçbir yere yetişememişti?

Ekibimizle birlikte bunun nedenlerini araştırdık. Gördük ki Kızılay, böyle bir felakete karşı hiç hazırlıklı değilmiş. Kurum çağın çok gerisine düşmüş. Hayati öneme sahip bu yardım kuruluşu sadece bazı siyasilere hizmet eder hale dönüşmüş. 

O süreçte bir ihbar üzerine Kızılay’ın Ankara Etimesgut’taki depolarına gittik. Görüntü şoke ediciydi. Vatandaşların bağışladığı giysi, yatak, yorgan, battaniye gibi eşyaların bulunduğu depoların çatılarındaki çinkolar, kağıt gibi yırtılmıştı. Yağmur suları yepyeni eşyaları çürütmüştü.

★★★

Sonra sağlık malzemelerinin bulunduğu yere geçtik. Oradaki durum da içler acısıydı. İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma gazlı bezler, patlamış gaz maskeleri, kullanılmaz haldeki tansiyon aletleri... Rezaletin böylesi karşısında, skandalları ortaya çıkarmaya alışkın olan bizler bile ne diyeceğimizi bilememiştik.

Haberin yayınlanmasıyla kamuoyu ayağa kalktı. Kızılay Genel Müdürü Kemal Demir ve yönetim görevden alındı.

Birkaç yönetim değişikliğinin ardından nihayet kurumun başına Kızılay’a çağ atlatacak Tekin Küçükali getirildi.

Tekin Küçükali öncekilerin aksine bizi suçlamak yerine, gösterdiğimiz eksikliklerin üstüne gitmeyi tercih ederek doğru olanı yaptı. Kısa sürede Kızılay’ı çağdaş bir kuruma dönüştürdü. Kızılay, Uzakdoğu’daki tsunami felaketinde çadır kentler kurup, en iyi şekilde işleyen, dünyada parmakla gösterilen kuruluşlardan birine dönüştü. Kızılhaç’a örnek gösterildi.

Tekin Bey, her zaman bizim haberlerimizin Kızılay için bir milat olduğunu ve ARENA’nın açtığı yoldan ilerlediklerini söyledi.

★★★

Kızılayla ilgili gelişmeleri takip ederken, Türkiye’de sanayileşmenin öncülerinden, merhum iş insanı Vehbi Koç’un 1938’de Kızılay Yönetim Kurulu’nda görev yaptığını öğrendim.

O yıllarda ambulans hizmetleri at arabasıyla yapılıyormuş. Vehbi Bey yönetime girince “Çağın gerisinde kalmayalım, motorlu araçlara geçelim” demiş. Bunları söylemekle yetinmeyip, 1938 model Ford marka bir otomobilin arka koltuklarını söktürmüş. İçini ince ahşap işçiliğiyle donatarak Kızılay’a bağışlamış. Böylece Kızılay’ın ilk motorlu ambulansı ortaya çıkmış.

★★★

Tekin Bey bu aracı, diğer hurdalarla birlikte preslenip Makine Kimya Endüstrisi’ne gönderilmek üzereyken, bizim çekimler yaptığımız hurdalıkta buldu.

Yurt dışındaki hurdacılardan eksik parçalarını topladı. Kaportasını ve ahşap aksamını -Vehbi Beyden kalan plan doğrultusunda- yenileterek, çalışır duruma getirdi.

Ve bir gün araçla birlikte, Koç Holding’in İstanbul Nakkaştepe’deki merkezine gitti.



Eşi Caroline Koç ile Kızılay’a büyük bağışlarda bulunan Mustafa Koç, dede yadigarı 1938 model Ford ambulansı çalışır durumda görünce, çok mutlu oldu. Kardeşi Ali Koç’un önerisiyle hemen Kızılay’a kan bağışı kampanyası başlattılar. İlk kanları kendilerinin verdiği kampanyaya, holding bünyesindeki kuruluşlarda çalışanların yanı sıra, bayiler de katıldılar. Mustafa ve Ali Koç ayrıca kan alma işlemlerinde kullanılmak üzere Kızılay’a iki minibüs ve bir otobüs bağışladılar... (Ambulans, halen Kızılay’ın Ankara’daki
müzesinde sergileniyor.)

Merhum Mustafa Koç kan bağışı yaparken.


★★★

Bir kitap hazırlığı için eski belgeleri karıştırırken Vehbi Bey’in bağışladığı Kızılay’ın ilk motorlu ambulansının, Nakkaştepe’de çekilmiş fotoğraflarını ve o kan kampanyasında ilk bağışı yapan Mustafa Koç’un Kızılay şapkalı fotoğraflarını buldum.

O fotoğraflara bakarken ülkemizde keşke onlarca Koç ailesi olsa demekten kendimi alamadım.

Bu vesileyle merhum Vehbi Bey’i ve genç yaşında kaybettiğimiz Mustafa Koç’u sevgi, saygı ve rahmetle andım.