Türk ulusu Büyük Ata’sını 75 yıl önce bugün kaybetmişti...
O, Türkiye’nin karanlıklarını yırtan bir meşale idi, uygarlık ışığıydı...
Türkiye Cumhuriyeti tüm kazanımlarını onun devrimlerine borçludur.
Oysa bugün, Atatürk’ün anılmasından bile rahatsız olanlar var. Millet kavramını ümmete dönüştürmek, akıl ve bilimin ışığında yaratılan devrimleri yok etmek, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkarak Hilafet’i getirmek istiyorlar!
Bu çağ dışı insanlar, Atatürk’ün unutturmak istemenin biçareliği içindeler.
Atatürk düşmanı gafillerin çırpınışları her zaman hüsrana uğrayacak ve Türk Milleti aziz Ata’sını asla unutmayacaktır. Onu hasretle, şükranla, sevgiyle anıyoruz.

* * *

Eski bir olay! Atatürk, Mersin’e yaptığı gezilerden birinde, kentte gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş: “Bu köşk kimin?”
“Kirkor’un.”
“Ya şu koca bina kimin? “Yorgo’nun.”
“Ya şu apartman kimin?”
“O da Salomon’un.”
Atatürk biraz sinirlenerek sormuş:
“Onlar bunları yaparken ya siz neredeydiniz?”
Toplananların arkalarından yaşlı bir köylünün sesi duyulmuş:
“Biz Yemen’de, Tuna boylarında, Balkanlar’da, Arnavutluk dağlarında, Kafkasya’da, Çanakkale’de, Sakarya’da savaşıyorduk paşam!”
Atatürk bu hatırasını naklederken:
“Hayatta cevap veremeyeceğim yegâne insan bu ak saçlı ihtiyar olmuştur.” der.
* * *

Şimdi aradan yıllar geçti.
Soruyorlar:
“Bu gemi kimin?”
“Başbakan’ın oğlunun...”
“Ya şu gemiler kimin?
“Onlar da Başbakan’ın oğlunun...”
“Maşallah, maşallah! Peki, bu televizyonlar kimin?”
“Başbakan’ın dostlarının”
“Bu gazeteler kimin?”
“Başbakan’ın arkadaşlarının”
“Peki, onlar bunları yaparken siz neredeydiniz?”
“Biz vatan için canlarımızı, yıllarımızı dağlara gömüyor, teröristlerle çarpışıyorduk!”

* * *

Bugün saat 9’u 5 geçe milyonlarca insanımız tek yürek, tek vücut, tek ses olup Büyük Atatürk’ü anacak, ona olan şükranını, özlemini dile getirecek.
Ata’mızın manevi huzurunda ve aziz hatırası önünde saygı ile eğiliyoruz.

Bu çatlak, büyük çatlak!

Herkesi fırçalamasına alışmıştık ama... Böyle bir olay beklemiyorduk doğrusu...
Tayyip Bey sonunda, en yakın yardımcısının da kalbini kırdı!
Öğrenci evleri krizinde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ters sözlerine muhatap olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın sabrı taştı ve o da patladı!
Bülent Arınç’ın görüşlerini paylaşmam ve genellikle eleştiririm. Ancak... Bu olayda onu yerden göğe kadar haklı buluyorum.
Bülent Bey onurlu bir kişidir, kendisini ezdirmez. Başbakan’a tepki gösterip:
“Ben tutanak kâtibi değilim. Ben yanlış yapmadım. O farklı şey söyledi ve benim açıklamalarımla kendi sözleri arasında bir fark ortaya çıkardı. Pek çok insan ‘Başbakan’ın beni hiçe saydığını’ söyledi. Ben sadece Bakan değilim, benim bir özgül ağırlığım var. Kırmızı plaka meraklısı da değilim. Birilerinin kum torbası haline getirilmek istemem. Benim yıpranmamam lâzım. İkimizin arasındaki çelişkiyi düzeltmesi kendisinden (Başbakan’dan) beklenir.” dedi.
Bülent Arınç, hafife alınacak bir adam değildir.
Tayyip Bey yaptığı hatayı anlamış mıdır? Çatışmanın büyümemesi için geri adım atıp, özür dileyerek Arınç’ın gönlünü alacak mıdır? Bekleyelim, göreceğiz!

Te­bes­süm

Kadının fendi...

Biri kadın, diğeri erkek sürücü yol kavşağında kafa kafaya çarpışırlar.
İkisinin de arabası parçalanır ama şans eseri ikisi de hiç yara almadan kurtulur.
Arabalarından sürünerek çıkarlar. Genç ve güzel olan kadın, erkeğe bakıp:
“Çok ilginç. Arabalarımız mahvoldu ama ikimize de hiçbir şey olmadı. Bu, belki de tanışarak dost olup, huzur içinde birlikte yaşamamız için bir işarettir.” der.
Müthiş heyecanlanan adam:
“Evet, galiba haklısın” diye cevap verir.
Kadın “Bak” der, “Arabam hurdaya döndü ama bir şişe şarap sapasağlam duruyor. Bu şarabı içip dostluğumuzu kutlamalıyız.”
Adam, kadının uzattığı şarap şişesini alır, açar ve yarısını içip, diğer yarısını kadına uzatır. Kadın hemen şişenin mantarını kapatıp adama geri verir.
Şaşıran adam “Sen içmeyecek misin?” diye sorar.
Kadın “Hayır” der “Ben polisi bekleyeceğim!”

Gü­nün Sö­zü

Her insan kendine yakışanı yapar. Çünkü kalite tesadüf değildir.