CHP’li bütün adaylar mal varlıklarını açıklasın
Önemli bir kamu görevine gelen herkes mal varlığını bildirmek zorundadır.
Bu bildirimler, ilgili kurumlarda gizli tutulur.
Açıklanması zorunluluğu yoktur.
Görev sırasında ya da görev bitiminde ihtiyaç duyulması halinde bu mal varlıkları bildirimleri açılır ve kıyaslama yapılır.
Mal varlığı bildirimi kişileri küçük düşürmek için değil, yapılan görevin hakkıyla yapılmasının sağlanması için başvurulan bir yöntemdir.
Sonuçta açıklama zorunluluğu olmadığı için mal varlığı beyanı da kişinin namusuna bırakılmıştır bir anlamda.
Önümüzde yerel seçim var.
Bu seçimlere katılacak tüm adaylar salı günü itibarıyla belli oldu.
Kesinleşmesi ise 3 Mart’ta gerçekleşecek.
Bütün adaylar mal varlığı beyanlarını dolduracak ve kapalı zarf içinde ilgili birimlere teslim edecek.
Mal varlığı tartışması yıllardır sürer.
Ancak her ne kadar büyük bir iyi niyetle konmuş bir kural olsa da bu asla işlemez.
Bugüne kadar hiçbir kamu görevlisi, beyan ettiği mal varlığı ile mevcut mal varlığı arasında ciddi fark görüldüğü için cezalandırılmamıştır bugüne kadar.
Karşılıklı restleşmeler çok olmuştur.
Ki bu olayı sulandırmaktan öte gitmemiş ve her dönemde malı götüren götürdüğü ile kalmıştır.
Mal varlığı tartışmalarının sonuçlanmamasının önemli bir nedeni de, kimsenin buna cesaret edememesidir.
Muhtemelen hangi partiden olursa olsun, bir makama gelenler hep “açıklamakta zorlanacakları” servetlere ulaşmışlardır ve bu nedenle kendisininki ortaya çıkmasın diye başkasına bulaşmamayı ilke edinmiştir.
Kamu görevlilerinin olağanüstü zenginleştikleri yönündeki kuşku ve eleştiriler son 15 yılda her zamankinden daha fazla olmuştur.
Muhalefetin iktidara yönelik bu tür eleştirileri hep “hodri meydan, hep birlikte yapalım” türü bir savunma duvarı ile karşılanmıştır.
Ne yazık ki muhalefet, muhtemelen bu açıdan pek temiz olmadığını düşündüğünden daha sonra sessiz olmayı tercih etmiştir.
Şimdi seçim geliyor.
Yepyeni bir sayfa açılacak.
CHP’li bazı eski milletvekillerinin çağrısından da esinlenerek diyorum ki; “Beyaz bir sayfa açılsın, CHP’li tüm adaylar zorunlu olarak dolduracakları mal varlığı beyannamelerini bu kez şeffaf hale getirsin. Kendisinin olduğu gibi eş, çocuk ve birinci derece akrabalarının mal varlıklarını da herkese açıklasınlar ve en önemlisi görevleri sona erdiğinde kıyaslamalı bir mal varlığı açıklayacaklarına söz versinler.”
İnanıyorum ki böyle bir atak Türk siyasetine müthiş bir dinamizm ve heyecan getirecektir.
Köşe kapmaca oyunları bir anda bitecek, gerçek anlamda hizmet anlayışı başta CHP olmak üzere her partide en temel ilke haline gelecektir.
CHP tarihsel misyonunu burada da göstermeli, tüm adayların mal varlıklarını şeffaf biçimde açıklamaları “zorunlu bir kural” haline getirilmelidir.
Bu seçimle birlikte yeni bir ahlak anlayışı da yerleştirilmeli ve topluma örnek olunmalıdır.
BUNU YAZMAK GEREKİR
Çağrıyı hepsi saygın isimlerden oluşan eski CHP’liler yaptı
Yukarıdaki yazımın esin kaynağı, bir hafta kadar önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na bir mektup yazan bazı CHP’li eski milletvekilleri oldu.
Geçmişte CHP’de önemli görevler üstlenmiş bu saygın isimler, siyasetin AKP iktidarı ile kirlendiğini, haksız servetler yaratıldığını, bunun önlenmesi için toplumun tutunacak dal olarak CHP’ye sarılması için elden gelenin yapılması gerektiğini belirterek şöyle dediler;
Sayın Genel Başkan,
Partimizin uzun süreden beri üstünde önemle durduğu iki büyük sorun YOLSUZLUK ve YOKSULLUKTUR. Şu anda halkımızın, çarşı pazarda, piyasada en büyük şikayeti işsizlik ve pahalılıktır. Yurttaşlarımızın önemli bir bölümü, yaşamını yoksulluk sınırının altında sürdürmeye çabalamaktadır. Gelir dağılımında, on altı yıllık AKP iktidarına kadar görülmemiş adaletsizlik, görülmemiş yolsuzluklara yol açmakta, haksız servetler yaratmaktadır. Bu olumsuz ortamda yurttaşlarımızın tek güvencesi CHP olmalıdır. Seçmenler tutunacak dal olarak partimizi görmelidir. Çünkü CHP dürüstlüğün, erdemin partisidir. Tarihi işlevini yerine getirmeli ve topluma ışık tutmalıdır.
Takdir edersiniz ki, bir açık rejim olan demokrasinin olmazsa olmaz koşulu “hesap sorulabilirlik”tir. Ancak, yurttaşların hesap sorabildiği ve yöneticilerin hesap verme zorunluğu taşıdığı saydam bir ortamda demokratik düzen esenliğe çıkabilir. Bu nedenle size önerimizi sunuyoruz:
31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’ne giren tüm partilerin belediye başkanı, belediye ve il genel meclisi adaylarına çağrıda bulununuz. Bunların tümü kendilerinin ve birinci derecedeki yakınlarının taşınır ve taşınmaz varlıklarını açıklamalı ve kamuoyuna beyanda bulunmalıdırlar. Başta AKP; diğer parti adaylarından gelecek yanıtı beklemeden CHP adayları, bu onurlu görevi yerine getirmeli, topluma sarsılmaz bir güven vermelidir.
Partimize üstün başarılar diler, saygılar sunarız.
- Kemal ANADOL (15,16’ıncı Dönem Zonguldak, 18, 22, 23’üncü Dönem İzmir Milletvekili)
- Ergün AYDOĞAN (23’üncü Dönem Balıkesir Milletvekili)
- Bülent BARATALI (22 ve 23’üncü Dönem İzmir Milletvekili)
- Mehmet BOZTAŞ (22’inci Dönem Aydın Milletvekili)
- Şahin MENGÜ (23’üncü Dönem Manisa Milletvekili)
- Enis TÜTÜNCÜ (18, 22, 23’üncü Dönem Tekirdağ Milletvekili)
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
MaCron’a tarih bilgisi verdik de o ne dedi?
Hatırlayacaksınız Fransa Cumhurbaşkanı Macron, 24 Nisan’ı Ermeni Soykırımını Anma Günü olarak ilan ettiğini açıkladı.
Macron bu açıklamasını yaparken, “Durumu önce Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a söyledim, ondan sonra açıkladım” demişti.
Aslında o günden bu yana merak ediyorum.
Macron kararını açıklamadan önce Erdoğan’ı arayıp söylediğine göre bu; bir anlamda bir “ön izin” demektir.
Yani Macron, “Böyle bir açıklama yapıyorum, haberiniz olsun, tepkinizi şimdiden söyleyin lütfen” demek istemiştir ki, belki de göreceği tepkiye göre kararını değiştirecektir.
Açıklama yapıldığına ve sonucun da bu olduğuna göre, demek ki Erdoğan bu görüşmede Macron’a “etkili bir şeyler” söylememiş.
Yani Macron, kararını açıklamayı Erdoğan açısından bir sıkıntı yaratmayacağına inanarak yapmış.
Erdoğan bir haftadan fazladır bu konuda hiçbir açıklama yapmadı ama geçen hafta katıldığı bir televizyon programında, Macron’un bu kararını eleştirerek esaslı bir tarih dersi verdi.
Erdoğan programdaki konuşmasında Macron’a, “Sen daha siyasette yenisin, bunları öğrenmen gerek” dediğini belirterek; Fransa’nın tarih boyunca yaptığı katliam ve soykırımları anlattığını söyledi.
Erdoğan’ın Fransa tarihi konusundaki ayrıntılı bilgileri gerçekten hayret uyandıracak kadar mükemmeldi.
İnsan dinlerken, “Bu Fransızlar ne beter bir milletmiş, neler yapmışlar” demekten kendini alamıyordu yani.
Erdoğan’ın çok sonra böyle bir açıklama yapması, Macron’un daha önceki telefonuna ne cevap verdiğinin cevabı olmadı tabii ki.
Ayrıca, böyle meydan boşken tek taraflı konuşmak kolay da acaba Macron veya başka ülkelerin başkanları Türkiye tarihinden de cımbızla olaylar çekip yüzümüze vursa cevabımız ne olur, onu da çok merak ediyorum.
Acaba Erdoğan, bu tür söylemlere tıpkı çok derin Fransa tarihi bilgisinde olduğu kadar detaylı cevaplar bulacak mıdır?
OKURDAN MESAJ
Poşetlerde küçük ama can sıkıcı karar...
Dünyaca ünlü market zincirinin paralı olduktan sonra poşetlerini incelttiğini, bunun da o kuruma yakışmadığını yazmıştım.
Bu konuda pek çok okurumdan mesaj aldım.
Bunlardan biri sanıyorum poşet imalatçısı, ilginç bir bilgi vermiş.
Okurum, “Poşet konusunda yazmışsınız ‘yırtılıyor’ diye. Bu konuda bilen biri olarak sizi bilgilendirmek için yazmak istedim” dedikten sonra şöyle devam etmiş;
“Poşet kilo ile alınır, adet satılırsa inceltilebildiği kadar inceltilir ki kilodaki adet sayısı fazla çıksın.
Şimdi poşetin paralı olmasını zorunlu hale getiren devlet de bu işten para kazanıyor ne yazıktır.
Poşetin kilosu 18 TL civarındadır. Bir kiloda normalde ebada göre desek, marketlerin kullandığı poşetler 100 adettir.
Demek ki bir poşetin maliyeti 18 kuruş.
Ancak iyice inceltilince bir kilodan 200 poşet elde ediliyor.
O zaman poşetin tanesi 9 kuruşa geliyor.
Tüketiciye 25 kuruşa satılıyor. Bunun 15 kuruşu devlete gidiyor. Marketçiye maliyeti çıktıktan sonra 1 kuruş kalıyor.
Kısacası devlet küçücük bir para kazanmak için böyle bir hileye göz yumuyor.”