Antik Likya’ya kadar giden, yaklaşık 4 bin yıllık geçmişi olan Muğla’nın Fethiye ilçesinde üzerinde kesintisiz yaşam katmanları oluşmuş Levissi diye bilinen Kayaköy’ün şu andaki hali de geçmişte yaşanan hikayesi de son derece hüzünlü. 1. Dünya Savaşı’nın zor süreçlerinde bile iki ayrı ülke insanı Rumlar ve Türkler, burada kadim kültürün verdiği olgunlukla fazla sürtüşme olmadan yaşamalarına rağmen, komşuları ve doğup büyüdükleri topraklardan ayrılmaları son derece zor olmuş. Gidenlerin yeri dolmayınca bir asra yakındır “Hayalet Köy” olarak anılan Kayaköy’ün acı hikayesini aile kökenleriyle birlikte eski bir Kayaköylü Işık Taban SÖZCÜ HAFTASONU’na anlattı. KAYAKÖY SEVGİSİ GÖSTERMELİK OLAMAZ Aile kökenleriyle birlikte eski bir Kayaköylü Gazeteci Yazar Işık Taban, Kayaköy’de geçen yaşantıyı, insanların birbirlerine olan saygı ve sevgisini bire bir yaşadığını söyledi. Taban, Kayaköy’deki Rum ve Türklerin ailelerle ilgili, “Güneşi penceremde bıraktım” kitabının da yazarı. “Pencerelerinde umutlarını, anılarını, aşklarını, acılarını bırakarak gitmek zorunda kalan herkese…” diye başlayan kitabında bir kentin sadece cadde, sokak ve binalardan oluşmadığını anlatmış. Kayaköy’de aslında insanların küçük, büyük diye ayrılmadığını, ayrılamayacağını yaşanmış öykülerle dile getirmiş. Burada yaşayan bir insanın yedi yaşıyla yetmiş yaş arasındaki farkın, okuduğu kitaplar, tanıdığı insanlar, sevdikleriyle geçirdiği zaman ve biriktirdiği anılar olduğunu dile getirmiş. Köyde bütün yaşanmış gerçeklerin insanın burnunu sızlattığını anlatmış ve demiş ki “Kayaköy sevgisi göstermelik olamaz.” TARİHİ BOYUNCA ÇOK İYİ ANLAŞAN İKİ ULUS Işık Taban, Rum ve Türklerin dostça yaşamayı başarmış iki ayrı ülke insanı olduğunu belirterek “Bağlarım orada. Antik Likya’ya kadar giden, yaklaşık 4 bin yıllık geçmişi olan bir yer. Bu arada üzerinde kesintisiz yaşam katmanları oluşmuş çok değerli Levissi diye bilinen bir yer. Levissi’de genelde Rumların oturduğu yamaçlardaki kesim ile Kayaçukuru diye bilinen Kaya Ova yerleşim alanında da genelde Müslümanların oturduğu, tarımla uğraştıkları biliniyor. Burada kadim kültürünü ortaya koyarak bu kültürün verdiği olgunlukla da aralarında pek fazla bir sürtüşme olmamış. Sadece İzmir’in işgali sırasında tatsız, ‘Şımarıklık’ denilebilecek ölçüde bir hadise yaşanmış. Çok can yakan bir şey değil” dedi. İZMİR’İN İŞGALİ RUMLARI ŞIMARTINCA Işık Taban, İzmir’in işgali sırasında birkaç kendini bilmez Rum’un hava atmaya kalkışmasını o süreçte rahmetli dedesinin babası Hacı Yusuf’un nasıl bastırdığını şöyle anlattı: “Mavri Mira Cemiyeti üyesi gençlerden bir kaçı Barba Dimitri’nin avlulu kahvesinde iyice kafaları çektikten sonra, Kuyubaşı’na doğru nara atarak yürüyüşe geçip havaya silah sıkmışlar. Kayaköy’de dönemin karakol komutanı, dedemin babası olan Hacı Yusuf (Karaören), ‘Mayıs’ isimli atına atlayıp, yanına da Abdullah Çavuş’u da alarak mavzerini havaya ateşleyerek Kuyubaşı Meydanını dolaşması şımarıklığın yatışması için de yetmiş zaten. Bunun dışında bölgede öyle başka bir sürtüşme olmamış.” GÖNÜLSÜZ VE ÇOK ACI BİR MÜBADELE Kurtuluş Savaşı sonunda 11 Ekim 1922’de Nüfus Mübadelesi Anlaşmasının imzalanmasından da önce artık bu gönülsüz göçün gerçekleşeceğini Kayaköy yaşayanlarının anladığını belirten Taban, “Herkes tedirgin ve buralardan ayrılmak istemiyor. Meğri (Fethiye) ve Levissi’nin ileri gelen Rum tüccarları bir araya gelip heyet oluşturarak son bir çabayla Ankara’ya Mustafa Kemal Paşa ile konuşmak için yola çıkmışlar. Yüzyıllardır bu topraklarda derin bir dostluk bağı ile birlikte yaşadıkları insanlarla hiçbir sorunları olmamıştı. Uzun ve zor bir yolculuktan sonra Ankara’ya ulaşılmış ama Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek mümkün olmamış. Gözyaşları içinde Rumlar bölgeden uğurlanmış. Mübadeleden sonra uzunca bir sürede gidenlerin tekrar aynı topraklara dönmeleri yasal engeller nedeniyle mümkün olmadı. 1970’li yıllarda o engeller kalktıkça, gidenler olmasa da bile onların çocukları yavaş yavaş turistik amaçlarla atalarının doğup, büyüyüp gönülsüz olarak terk ettikleri toprakları görmek için gelmeye başladılar. Hatta gelenler atalarına verdikleri sözleri de bir avuç toprağı mendillerine bohçalayarak götürüp onların mezarlarına dökerek yerine getirdiler” diye konuştu. LEVİSSİ KADERİYLE BAŞ BAŞA BIRAKILDI Kayaköyü ve özellikle de Levissi bölgesi, yani mübadelede Rumların terk ettikleri bölge çok uzun yıllar kaderiyle baş başa kaldığını ifade eden Işık Taban duygularını şöyle dile getirdi: “Gidenlerin yerine mübadelede Balkanlar’dan gelenlere burada yer gösterilmiş. Gelenlerin yaşam şekli oradaki yerleşime pek de uygun olmamış. Onlar daha çok hayvancılık ve tarımla uğraşan insanlar oldukları için o yamaçlardaki ev dokusu onların yaşam biçimlerine uymamış. Bulabilenler ovalarda yaşamaya çalışırlarken bulamayanlar yerlerini satıp şehir merkezine gelmişler. Böylece orada da tüten baca sayısı yok denecek kadar azaldı. Adeta Levissi kaderiyle baş başa bırakıldı.” KADERİNE TERK EDİLMEK BÖLGENİN RUHUNU UNUTTURDU Bu kaderine terk edilmişlik her şeyi perişan ettiğini, evlerin yıkıldığını ve şu andaki hayalet şehre dönüştüğünü de belirten Taban, “ Zaman içerisinde buranın ruhu unutuldu. Nereden bakarsanız 98 yıllık bir süreç. Bu süreç içinde Cumhuriyet döneminde, özellikle son 30 yılda, 1980’lerde başlayan rahmetli Oktay Ekinci ve dönemin Fethiye Belediye Başkanı Özer Olgun’un birlikte yürüttüğü, ‘Kayaköy Dünya Dostluk ve Barış Köyü Projesi’ bir girişimleri oldu. Belli bir aşamaya kadar da getirilmişti ama idarede devamlılık diye bir şey olmadığı için her gelen yeni yerel yönetim projelerin çok da takipçisi olmuyor. 80’li yılların ortalarından itibaren de artık kültürel değerlerden daha çok, özellikle de göç alan bölgelerde rantın çok tercih ediliyor olması o bölgeyi kimliksizleştiriyor. Kayaköy’de de var olan kimlik de kayboldu” dedi. İMAR BARIŞI ÜZERİNE TÜY DİKTİ Bunların üzerine 3 yıl önce çıkan imar barışının buradaki kaçak yapılaşmayı hızlandırdığını da söyleyen Işık Taban sözlerini şöyle sürdürdü: “İmar barışı unutulmuşluğun üzerine tüy dikti. Levissi bölgesindeki yapılara pek müdahale edemeseler bile Kayaovası kaçak yapılar nedeniyle tümden kaybedildi. Hala da devam eden kaçak yapılaşma var. Böylece artık Kayaköy, Dünya Dostluk ve Barış Köyü Projesi’nin çok da beklendiği gibi Unesco Dünya Mirası Listesine girmesi artık pek mümkün gibi görünmüyor. Bunun sorumlusu başta yerel yöneticiler olmak üzere hepimiziz. İmar Barışı gibi saçma sapan bir yasayı çıkaranların bu sonuçları düşünememesi bu hale getirdi. Zararın neresinden dönerseniz kardır. Levissi’nin yani Rum yerleşkesinin hala Milli Emlak’ın, Hazinenin mülkiyetinde olması bence bir kazançtır. Yapılar artık her ne kadar kaderine terk edilmiş olmasıyla yıkılıyor olsalar bile bu nedenle çok fazla müdahale edilemedi.” CİDDİ BİR PROJE İLE TEKRAR KAZANILABİLİNİR Hala Kayaköy’de 3 binden fazla yapı olduğunu hatırlatan ve ciddi bir proje ile dünya mirası olarak kısım kısım, sokak sokak tekrar kazanabileceğini belirten Taban, “Rumların yaşadığı dönemde 2 büyük kilise, sokak aralarında onlarca şapel vardı. 2 büyük okulu, doktoru, 2 eczanesi ve çok daha ilginç olanı ise haftalık olarak çıkan rutin bir Karya adında gazetesi bile yayındaydı. Yani dönemin bir kültür merkeziydi. Buradan gidenler çok daha fazla 3 bin evden 4’er kişi gitse çok ciddi bir rakam. Fakat buraya gelenler gidenlerin dörtte biri kadar çok az sayıda olmuş. Evlerin tümünü doldurmaları mümkün olmadığı için sadece yamaçlardaki evlerde iskan edildiler. İnsanlar da orada çok fazla barınamadılar. Buralarda yaşam pek fazla sürmedi. Şimdilerde yeni yeni Levissi eteklerinde yeni yapılaşmalar var. Bunlar da mübadele döneminde iskan hakkı elde edenler buraları satıyor. Restore ediliyor. İyi yapılanlar da var, canına okunanlar da var” diye konuştu. PLANLI PROGRAMLI YAPILMALI Kayaköy’ünde 30 yılı aşkın bir süredir koruma amaçlı bir imar planı beklendiğini de söyleyen Taban sözlerine şöyle devam etti: “Tabii ki göç alan yerler gelişir. Ama bunların planlı ve programlı yapılması gerekir. Böyle dünya mirası olabilecek kültürel yerlerin sorumsuzca yok imar barışıydı, yok bilmem neydi gibi yağmaya konu edilmemeli. Kültür Bakanlığı imar planı yaptı Çevre Bakanlığı beğenmedi, biri yaptı diğeri beğenmedi derken o süreç bir türlü tamamlanamadı. Tabii ki bu kadar uzun süreçte üzerinde yaşam süren bir köyde yeni ev yapılacak. Çocukları evlenecek, yaşamlar büyüyecek. Bu planlamayı yapmadıysanız kaçak yapılaşma kaçınılmaz oluyor. Hiç değilse gerçeği olana kadar buraya asgari imar planına uyabilecek biçimde kaçak yapılar yapılsın. İmar gelince ona uyumlu olsun dedim. Yani kaçak yapıların ruhsat alabilecek bir bir şekilde olmasını istedim ama kimse buna aldırış bile etmedi. 1 dönüm arazi içine 6-7 tane havuzlu villa konduruyorlar. Nasıl ruhsat alacaklar? Olan Kayaköy’e oluyor.”