ULUSAL BİR BANKA FİKRİ
1856 yılında İngiltere kralının fermanıyla İngiliz sermayeli olarak kurulan Osmanlı Bankası ve daha sonra İngiliz ve Fransız ortaklığıyla kurulan Bank-ı Osmani-i Şahane merkez bankasına ait bazı faaliyetleri yürütüyordu. Osmanlı Bankası’nın sermayesinin yabancılara ait olması ulusal bir merkez bankası kurulması fikrinin temellerini oluşturdu. Genç Türkiye Cumhuriyeti kendisine ait bir Merkez Bankası’nın eksikliğini hissetmişti. Bu amaçla çeşitli ülkelerden yetkililer ve öğretim üyeleri çağrılarak Merkez Bankası’nın kurulması için çalışmalara başlandı. Türkiye’de de para ve kur politikalarını düzenleyerek, banknot dolaşımını sağlamaktan sorumlu Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), faaliyetlerine başladığı 3 Ekim 1931’den bugüne birçok değişim ve dönüşüme sahne oldu.
Cumhuriyet’in yetiştirdiği en önemli iktisatçılardan Prof. Dr. Korkut Boratav, dönemi şöyle anlatıyor: “Büyük Buhran 1929’da ABD’de patlak vererek sonraki on yıl boyunca tüm dünya ekonomisini sarsmasıdır. Etkileri Türkiye’de de çok sert oldu. Tarımsal fiyatlar çöktü ve Türk Lirası’nın sert devalüasyonuna yol açan bir para krizi gerçekleşti. Dış ticarete dönük korumacı önlemlerin para ve döviz piyasalarına da taşınma zorunluluğu algılandı. Merkez Bankası’nın kuruluşu, Hazine ve Merkez Bankası tarafından döviz işlemlerinin denetiminin üstlenilmesi ve Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu kritik adımlar oldu.”
Bağımsızlık vurgusu ismini şekillendirdi
Yasa tasarısında Merkez Bankası’nın, bir Cumhuriyet kurumu olduğunu vurgulamak amacıyla Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkilendirilmesi istenir; ancak Banka’nın merkezi idareden bağımsız bir kurum olduğunu vurgulayabilmek için kamu kurumlarından farklı olarak ismi “Cumhuriyet Merkez Bankası” olarak belirlenir. “Türkiye Cumhuriyeti” ibaresine ve kısaltılmış şekli olan “T.C.” ifadesine özellikle yer verilmediği, uluslararası ilişkiler göz önüne alınarak “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” olarak değiştirilir.