Bir ayda 26 (asker ve polis) şehit verdik. Hayatını kaybeden 11 sivil vatandaş ve 100’ün üzerinde yaralı var. Doğu ve Güney Doğu insanının hizmetine yönelik devletin götürdüğü yatırımlar da zarar görüyor. Yol kesme ve araç yakmadan, sağlık hizmetlerine kadar bölge insanını huzursuz kılacak her türlü şiddet de cabası.
Açılıma destek veren bazı sözde aydınlar PKK’ya hâlâ terör örgütü demekten kaçınıyorlar. HDP yöneticilerinin ve milletvekillerinin söylemleriyse evlere şenlik!
Giydikleri barış güvercini postunun altındaki gerçekleri görmemek olsa olsa kasıtlı bir körlük olur.
Bir taraftan “HDP artık bir Türkiye partisidir“, “Türkiye aleyhinde hiçbir oluşum içinde olmayacağız” açıklamaları yapacaksınız, diğer taraftan, teröre terör demeyeceksiniz! Hatta “biz sırtımızı YPG’ye, YPJ’ye, PYD’ye yaslıyoruz, bunu söylemekten de çekinmiyoruz” diyeceksiniz!
Bağıra çağıra  “o keleşi size çevirmeyi çok iyi biliriz, bu memleketten defolup gideceksiniz“ diyen Türkiye Büyük Millet Meclisinin HDP’li vekili!
“Bu halk Abdullah Öcalan’ın posterini Kürdistan’a asmayacak da nereye asacak, buna alışsanız iyi olur“ sözünün tevili var mıdır bilmiyorum!

KİM KİMİNLE SAVAŞIYOR?

“Sana savaş yaptıramayacağız“ cümlesinin bir algı operasyonu olduğunu unutmayalım.
Demirtaş’ın “Ateşkes ve müzakere“ ifadeleri de aynı bağlamda değerlendirilebilir. Tüm bu beyanlar terör örgütünü Türkiye Cumhuriyeti ile karşılıklı saflarda konumlandırarak, teröre paye verme girişiminden ibarettir.
Terörle savaş olamayacağı gibi barış da olamaz. Zaten terörün varlık sebebi toplumsal barışı yok etmek değil de nedir?
Diğer taraftan “Sana savaş yaptıramayacağız“ sloganı, teröre meşru zemin arama çabasıdır.
T.C. sınırları içinde bir düşman yoktur. Terör vardır.
Savaş ifadesine en başta Kürt kökenli vatandaşlarımız karşı çıkmalıdır.
Türkiye savaşmıyor, terörü yok etmek istiyor.
Böylece nerden güdümlü oldukları belli olmayan sözde aydınların “savaş çığırtkanlığı yapmayın“ uyarıları da boşa çıkıyor.

İKTİDARIN YANLIŞLARI

Yaşananlar AKP’nin yanlış politikaları sonucudur. Farkına varmış olduklarını görüyoruz;  peş peşe itiraflar geliyor.
Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay; “Devletin operasyon yapmadığı dönemde örgüt her tarafa yığınak yapıyor, her tarafa terör estiriyor, insanları kaçırıyor, adam öldürüyor, kaç köy korucusu öldürüldü, biliyor musunuz?“ diye soruyor! “Karakollar kurulmuş, vergi daireleri, haraç daireleri kurulmuş dağların eteklerine“ derken de, aslında De facto olarak bölgede devletsi bir yapılanmanın itirafını yapmış oluyor; bunun sorumlusunun kendileri olduğunu unutarak!

PROBLEMİN ETİK TARAFI

Konunun siyasi, askeri, hukuksal boyutlarının yanı sıra, etik boyutu da oldukça önemlidir. Belki de ısrarla bu noktanın beslenmesi gerekir.
Öncelikle, Selahattin Demirtaş’ın seçim öncesi yaptığı konuşmalardaki kavramları hatırlayalım: İnsan hakları, özgürlükler, demokrasi, barış vb... Ve soralım Demirtaş’a; bu değerler sadece kendi davanız için mi gerekli?
Neyin mücadelesini veriyorsunuz?
Farklılıklar sadece kendi hayatiyetleri üzerinden söylem geliştiremezler.
Kendini ve ötekini aynı söylemin içinde alan, başkalarına bir sorumluluk yükleyecekse eğer, aynı sorumluluğu taşıyan, kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa başkalarına da öyle davranan bakış açısına ihtiyacımız var. Bu bakışı içselleştirmiş siyasetçilere ihtiyacımız var.
Evrensel olan, ancak bu şekilde yakalanabilir.
Ötekilileştirerek,  her hakkı kendine saklayarak, yakarak, yıkarak, kaçırarak, öldürerek bir yere varılmaz. Bu tavır, ne haklarla, ne hukukla, ne insanlıkla, ne dindarlıkla ilişkilendirilebilir.

İSLAMİ TAVIR

Kimse kimseye, kimliğinden, mezhebinden, meşrebinden vazgeç diyemez.
Ancak “ötekinin farkında mıyım“ sorusunu, herkes kendine sormak zorundadır.
Birlikte yaşamayı öğrenmek zorundayız.
Hepimiz eşit varlıklarız, yaratıcımız aynı.
Üstünlüğü belirleyen kriter ise tek: İnsanlığa kattıklarımız. Ahlaki ve hukuki tüm değerler temelde bunun için vardır. Bunun adına ister insani tavır deyin, ister İslamî.
Kucaklayıcı, bütün bir insanlığı içine alan, insanlık adına oluşturulmuş, evrensel bir söyleme ihtiyacımız var.
Politik ya da ekonomik kaygılarla, farklı güçleri arkaya alarak başarı elde etmek isteyenler, büyük vebal içindeler.
Biz, Türk Kürt iç içe geçmiş, aynı hafızaya sahip, yüzyıllarca aynı devlet çatısı altında yaşamış, bir hüviyeti olduğu kadar bir şahsiyeti olan büyük bir milletiz.
HDP Türkiye’nin partisi olma yolunda ise önce bunu kabullenmeli.
El ele verdikten sonra çözülmeyecek problem yoktur.
Yeter ki samimi ve dürüst olalım.