ANALİZ

Ucu kendilerine çok dokununca geri vitese taktılar; “at izi it izine” karışmış

İlk günlerdeki gibi değiliz. Yandaş medya cemaate yönelik operasyonları büyük bir iştahla manşetlerine taşıyor, ekranlarda “o da alındı, bu da alındı” haberlerinden geçilmiyordu. Ancak şimdi durum farklı.
Kamuoyunun da adını bildiği birkaç tane “iri” ismin dışında on binlerce kişi “cemaatle bağlantısı olduğu” gerekçesiyle ya hapiste, ya hâlâ polis sorgusunda ya da işlerinden atıldılar.
Yüzlerce işadamının toplam değeri 50 milyara yaklaşan malvarlığına ve paralarına tedbir kondu.
Ama ön önemlisi 120 bin kamu çalışanı işinden atıldı.
Hem de ne atılmak.
İtiraz hakları yok.
Geri dönüş hakları yok.
Mahkemeye başvurma hakları yok.
Maaşları kesildi.
Sosyal güvenlik hakları ellerinden alındı.
Emeklilik hakları yandı.
Elbette aralarında laik, cumhuriyetçi Atatürkçü kişiler de vardır.
Ancak bu 120 bin kişinin büyük çoğunluğu cemaatçi olsa da olmasa da oylarını yıllardır AKP’ye veriyor.
Bu da şu demektir. En az yüz bin AKP’li eve adeta bomba atıldı.
Yakın akrabaları, çok yakın dostları, arkadaşları ve mahalle tanıdıklarıyla birlikte bakarsanız en azından bir milyon kişi bu işten atmalar nedeniyle etkilendi.
En az bir milyon kişi sadece bu konuyu konuşuyor kendi arasında.
Ve tabii milyonlarca kişide de hep aynı kuşku var; “Tamam darbeye kalkışan, halkına kurşun sıkan, tanklarla ezen, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bile bombalamaya kalkan bu çete mutlaka temizlenmeli, ama bu yapılırken onlara yol veren, yardım ve destekte bulunan, arkalarını sıvazlayanlara neden dokunulmuyor?”
Yandaşlar da artık ilk günkü gibi değiller.
“Ne oluyor yahu?” diyorlar. “Her aklınıza geleni FETÖ’cü diye içeri alırsanız biz kimle kalacağız?” diye soruyorlar.
Bizzat Saray’ın sözcüsü bile Erdoğan’a rağmen “Bu operasyon bize mi döndü?” diye soracak kadar cesaret kazanmış.
AKP’li evlerde artık bu konuşuluyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor.
Cemaate yakın olmayı bizzat iktidar politikası olduğu için benimseyen, laiklik, cumhuriyet , Atatürk düşmanlığını cemaat sayesinde öğrenip sağa sola saldıran, bu sayede daha çok kazanan, terfi alan hatta zenginleşen insanlar şimdi başlarına geleni anlamıyorlar.
Belli ki AKP içindeki bu korku ve endişe sonunda Saray’a kadar ulaşmış ki, Erdoğan Çin dönüşü “At izi it izine karıştı” deme aşamasına geldi.
Bu keskin dönüş cemaate yönelik operasyonlarda frene basılmasına neden olur mu?
Erdoğan kendisini deli gibi seven bir kesimin “Olmadı ama reis” sızlanmalarına gerçekten ses verir mi yoksa “Çıkar bir konuşurum, nasıl olsa hepsi inanır” diye mi düşünür yine?
Bunları kısa bir zamanda anlayacağız.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Mağdurların “Gezi olayı” yaratmasından korkuyorlar

Beylerbeyi’nde oturuyordum. AKP’li olduğunu bildiğim esnaftan biri “Can Bey, öfkeden çıldıracağım. Benim oğlumu da atmışlar cemaatçi diye. İki çocukla ortada kaldılar, ne yapacağız?” dedi.
İçimden “Yıllardır beni gördüğünde hep alay eder gibi bakıyordun, burnunuzdan kıl aldırmıyordunuz, şimdi bana mı yakınıyorsun?” demek geldi.
Demedim, diyemem de zaten.
Sadece “Hukuk bir gün herkese lazım olacak dediğimde hainlere ne hukuku diyordun, bak şimdi senin oğluna hain diyorlar” dedim.
Aldırmadı bu sözlerime, çünkü canı yanmıştı. İki torunla ne yapacağını düşünüyordu.
Daha önce de yazdım, böyle çok örnek var.
Sayının artması ilk günlerin şımarıklığı ile herkese hain damgası yapıştırmaktan haz duyan yandaş çevrelerde de korku yaratıyor gördüğüm kadarıyla.
Önceki gün yandaş yazarlardan biriyle karşılaştım. Aynı tedirginliği onda da gördüm.
O daha da ilginç bir şey söyledi; “Bu cemaatçiler çok sinsice çalışıyorlar. Mağdurları toplayıp büyük bir gösteri yapacaklarmış. Tıpkı Gezi gibi” dedi.
Anlattığı şu; “Operasyonlar yapılıyor ama içerdeki temizlenemeyen FETÖ’cüler kasıtlı olarak darbeci olmayan hatta solcu CHP’li olanları da listelere ekleyip tutuklattırıyor, işten attırıyor. Bununla öfkeliler cephesini genişletmek istiyorlar. Yarın öbür gün kalabalık içinde intihar olayı bile organize edebilirler, böylelikle fitili ateşleyip halkı sokağa dökebilirler.”
Yandaşları bu tür korkular sardıysa içerde demek ki çok ciddi bir kriz yaşanıyor.

ÜZÜLDÜM

Şehit haberleri böyle gelmeye başlar, önce tepki gösteririz sonra alışırız

En büyük korkum gerçekleşmeye başladı.
Suriye’ye girdiğimizde “Gecikmiş bir karar olduğunu” yazmıştım. Türkiye’nin vahşi dinci terör örgütlerini sınırlarımıza hiç yaklaştırmaması gerektiğini 4 yıldır yazan bir kişi olarak “neredeyse içimize işledikten sonra alınacak önlemler yetersiz kalabilir” demiştim. Ancak geç de olsa önlem almamız gerekiyordu, aldık da.
Oysa işin rengi daha sonra değişti.
Amerika’nın “size bu kadarı izin vermiştik” dediği operasyon sözde PYD’yi durdurmak için uzatıldı.
İktidar şimdi daha ziyade iç kamuoyuna yönelik bir kahramanlık propagandası yapmak için Suriye kozunu kullanıyor.
Ve ne acıdır ki şehit haberleri gelmeye başladı.
Önce iki tankımız vuruldu bir şehit haberi ile sarsıldık.
Sonra iki tankımız daha vuruldu, üç şehit daha verdik.
Umarım ve dilerim başka şehit gelmez.
Ama şunu da biliyoruz. Önceleri her şehit yüreğimize ateş gibi düşer.
Sonra alışmaya başlarız. Medyada haber bile olmaz şehit haberleri.
Örnek mi? Geçen hafta bir günde 25 şehit vermiştik. Sabah, Akşam, Güneş, Star, Takvim gibi yandaş gazetelerin birinci sayfasında tek satır bile yoktu.

Bİ SORALIM BAKALIM

Ordudan atılmayan veya atıldıktan sonra geri dönen kaç subay tutuklu?

Dinci/faşist/darbeci örgütlerin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızma çalışmaları yeni değil.
Çok uzun yıllardır hep bu hayali gerçekleştirmeye çalışırlardı.
Ancak ordu iyi kötü her yıl kendi içinde bir tasfiye hareketi yapar ve dincilik yapan personeli saptayarak sessizce kapının önüne koyardı.
İlk Refah Partisi ile “karşı koyma” başladı. Tasfiyelere engel olamadılar ama hem kendi zihniyetinde olanlar hem de eski komünistlerden devşirilme liberal maskeli faşistlerin “demokratik haklar” yaygarasına malzeme yaptılar.
AKP ise iktidara geldiği andan itibaren ordudaki bu tasfiyelerin önünü kesti. İyice palazlandıktan sonra da daha önce ordudan çıkarılan personelin bazılarını geri aldı. Alamadıklarını da kamuda, AKP’li belediyelerde istihdam etti.
Şimdi sormak istiyorum; şu anda yüzlerce subay/astsubay tutuklu, bunlar arasında ordudan çıkarılması AKP tarafından engellenmiş veya daha önce atıldığı halde bu iktidar tarafından geri döndürülen kaç kişi var?
Genelkurmay bu konuda bir açıklama yapar mı acaba?

YENİ ÖĞRENDİM

“Darbeye karşı gerekli hassasiyeti göstermediniz, sizi güle güle”

İsimleri bende saklı okurumdan bir mesaj aldım.
Bir kamu bankasına bağlı yan kuruluşlardan birinde çalışıyormuş ve cemaat soruşturması nedeniyle önce açığa alınmış sonra da işten çıkarılmış.
Okurum çok iyi bir Atatürkçü ve cumhuriyetçi olduğunu belirterek “benimle birlikte kapı önüne konan arkadaşlarım da aynı durumda” diyor.
Okurum ve işten atılan arkadaşları “bunun nedenini öğrenmek için” kuruma gitmişler, içeri alınmamışlar, sadece biri girebilmiş ve sormayı başarmış.
İktidarın bu kuruma müdür diye koyduğu kişilerden biri gerekçe olarak ne göstermiş biliyor musunuz?
“Sizler” demiş “Erdoğan’ı öldürmek isteyen darbecilere karşı sosyal medyada yeteri kadar tepki göstermediniz. Facebook sayfalarınıza baktık, üstünkörü yazılar yazmışsınız.”
At izi, it izi, cadı avı falan derken bakın nerelere gelmişiz.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Röportaj ver, sonra söylediklerinden pişman ol, yabancı gazetecinin bantlarına el koy

Gençlik ve Spor Bakanı
Çağatay Kılıç akıl almaz bir skandala imza attı.
Deutche Welle adlı Alman kanalında Conflict Zone adlı programı yapan Michel Friedman’a röportaj veren Kılıç daha sora “söylediklerinden pişman olarak” kayıtlara el koydu.
Skandalın ortaya çıkmasından sonra, herhalde bunun duyulmayacağını sanıyorlardı, yapılan açıklama daha da vahim.
Çünkü bakanlık açıklamasında güya yalanlama yapıyorlar ama o da evlere şenlik.
Açıklamada röportajın yapıldığı doğrulanıyor ama “Daha sonra yayınlanmasını istemediğimizi bildirdik, mesele bundan ibaret” deniliyor.
“Bantları alıkoyduk” demiyorlar da “Nasıl olsa yayınlanmayacağı için kopyaları istedik” diyorlar.
Kılıç bu röportajda ne söylemiş olabilir?
Açıkçası hiç merak etmiyorum bile.
Ama belli ki söylediklerine pişman olmuş. Saray’ın hoşuna gitmeyeceğini düşünmüş ve paniğe kapılmış.
Karşısındakini “mümtaz Türk basınından” biri olduğunu sanarak da bantlara el koymasının bir sakınca yaratmayacağını düşünmüş.
İnanın yayınlanmayan röportaj, yayınlanmasından daha büyük ses getirecek.
Alman gazeteci döndüğü ülkesinde başından geçenleri anlatmaya başladı bile zaten. Yandaş koro şimdi “Zaten bizi sevmiyorlar” yalellisini söylemeye başlar.