Siyasetteki edepsiz demeçler, kahvehane ağızlı debelenmeler yine esas konuşulması gereken çocuk istismarı, taciz ve tecavüz hadiselerini gölgeledi. İktidarın bu hedeften şaşırtma kurnazlığı hep oluyor farkındaysanız. Hesap vermesi gerekenler yine bir şekilde yırtıp, kendilerini mağdur ilan ediverdiler. Bir kereden bir şey olmaz diyen nur yüzlü hanım, hiçbir şeyde sorumluluğu yokmuş gibi davranıp, bir de durumdan vazife çıkararak hukuka sığındı. Üst aklı kimdir acaba? Ahlak, etik, değerler, din, iman maalesef ki yine tecavüz ya da istismar gerçeğine yenildi. Özellikle bu hadiselerde sesini çıkarmayan ya da bilakis destek bile atan iktidar elemanları ve yandaşları bu konuda da eninde sonunda Rabbime hesap verecek. Paralel vs. deyip kaçamayacaklar. Hareketin merkezi, enerjisi ve oy deposu konumundaki vakıflara, derneklere, onlara destek veren ve bir zamanlar Türkiye’nin yüzakı şirketlere dokunulmayacaktır muhakkak. Çağdaşlıktan verilen tavizler dış dünyada ayaklarına dolanıyor zaten ama o kadar rezalete, yalana, dolana, o kadar aldatma ve kepazeliğe karşın, canımın içi Türkiyem’in, güzeller güzeli kimi yurttaşı da ‘yav arkadaş bir durun artık!’ demeyecek midir olana bitene ya da ne zaman dur diyecektir bu ahlak dışı, izansız, ilkel gidişe ? Kafamdaki deli sorular da tastamam budur ey ahali ?


Çocuğa Şiddete DUR de!


...Ve fakat ne olursa olsun umudum çağdaş eğitim alan, düşünen, düşündürtülebilinen, dünyayla haşır neşir, ahlak ve dini değerleri özgürce gelişmiş gençlerimizde. Çocuk çocuktur, genç gençtir, insan insandır. Cinsiyeti yoktur çocuklarımızın. Saf, korumasız bir insan yavrusudur nihayetinde. El birliğiyle insanım diye sokaklarda fink atan sapık virüslere karşı yavrularımız için kalkan olmalı, bu barbar zihniyeti uçkurunda boğmalı, yok etmeliyiz. Bak mesela; Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü son sınıf öğrencileri Doç.Dr. Ayten Zara önderliğine ‘Çocuğa Şiddete Dur De’ kampanyasını başlattılar.



Destek çok büyük. Çığlıkları sosyal medyada bir çığ gibi büyüyor. Kritik bir safhadayız. Zira, ahlaksızlık eşiği iyiden iyiye aşılmadan bu duyarlı kampanyaların herbirine ciddi destek vermeliyiz. Unutma ki, sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa? Çıkmaz, emin ol çıkmaz.


Fransız yapıyor arkadaş


Yılda 84 milyon turist ağırlıyorlar. Değerlerinin kıymetini bilip, memleketlerinin ıcığını cıcığını pazarlıyorlar. Ve tüm bunlara rağmen hâlâ Fransa’yı pazarlamanın derdindeler. Eski başbakan da PR. ın önemini vurgulardı hep ama kötü PR.ın sonuçlarının ne olacağını da kestirememişti. Yaşıyoruz ve de görüyoruz. Buyurunuz işte, Türkiyemiz’in turizmde geldiği nokta apaçık ortada! Geçen yıla kadar milyonlar akarken şimdi yüzlerle ifade ediliyor gelen Rus turist sayısı. Satılmak için sıraya giren 2 binin üzerinde otel ve tesis olduğu ifade ediliyor. Milli ve yerli servet. Ayıptır, günahtır.



‘Biz acaba bu sorunu çözmek için ne yapıyoruz ?’ diye düşünürken buldum kendimi, Fransa’nın güney vilayeti Montpellier’deki Büyük Turizm Fuarında. Adamlar zaten son derece cazip olan Fransa’yı, hâlâ daha pazarlamak için dünya çapında 2 bine yakın acentayı ülkelerine davet edip, ‘bize turist getirin’ in derdinde. Dev AirFrance da arkalarında. Fransız Turizm Ofisi’nin Türkiye ve Ortadoğu Direktörü değerli dostum Karim Mekachera da (fotoğraftaki beyefendi) bu seferberlikte ön saflarda. Daha fazla Türk’ü nasıl Fransa’yla tanıştırırımın telaşında Karim. ‘Fransa yalnızca Paris değildir!’ deyip, başlıyor Normandiya’yı, Fransız Britanya’sını, Korsika’yı, Monaco’yu ballandıra ballandıra anlatmaya. Öyle heyecanlı ki! Tamam yemesi, içmesi, gezmesi tozmasıyla harikulade yerler bu saydığı bölgeler. E ama bizim de var eşsiz yerlerimiz. Peki bizim turizm yetkilileri ‘daha fazla’ ne yapabiliyor? Turizm elçilerimiz, bakanlığımız, tanıtımcılarımız hangi projeleri üretiyor? Anca yaşanan olumsuzlukları paralele bağlayıp, kendimizi kendimize övüyoruz. Ortadoğu bataklığına saplandığımızdan beri daha da yalnızlaşıyoruz. Keşke bir T.C. yetkilisi de en azından şu Montpellier ‘deki harika turizm buluşmasını gidip görseydi de örnek alsaydı da o zaman memleket turizmi için de faydalı olurlardı da falan da filan da... Ama nerdeee!!


Tada gel tada, Toi


Fransız Mutfağı’nın lezzetlerini Türk ve Akdeniz usulü dokunuşlarımla coştururum, ortaya creme de la creme bir tat çıkarırım, gelen de parmaklarını bile yer ben de İstanbul’da özgün bir mekan olarak yoluma devam ederim diyen Toi, ağız tadımızı şenlendiren bir güneş gibi doğdu gurme dünyamıza. Allah razı olsun. Terasından, ambiyansından, dekorasyonundan, müziklerinden bahsetmiyorum bile. Toi ‘yi düşleyen, kuran, geliştiren, yol alan Rıfat, Emir ve efsane şef İsmet Saz kafadarlara bravo! Bu ekibin kendi içindeki enerjisi mutfaklarının, ellerinin lezzetine de bulaşınca gelen bir daha geliyor doğal olarak. Tıpkı benim gibi. Yemeklerinin çoğunu tattım sizler için. Hepsi 10 numara 5 yıldız. Bununla beraber ahtapotu ile dış katmanının mantar ve milföy hamurundan oluşan ‘imza yemekleri’ Süt Dana Beef Wellington ‘ı özellikle tavsiye ederim. Toi Restaurant ve Lounge, Beşiktaş Akaretler’de Şair Nedim Caddesi’nde.


Kolektif İstanbul ile 10 yıl


Sahnede olmalarından çokça keyif aldığım ve tınılarıyla çoştukça çoştuğum bir grup var; Kolektif İstanbul. Gezi Parkı Protestoları’nda da ön planda olmalarından dolayı hem adlarını çok duyduk, hem de müziklerinin oynaklığına tav olduk. Düğünlerin çoşkulu ve neşeli şarkılarını, funk ve caz enerjisiyle harmanlayarak hünerlerini dünyanın birçok festivalinde sergiliyorlar. Bu güzel kardeşlerimiz 13 Nisan Çarşamba akşamı 10. yıllarını kutlayacak. İhtimal o ki ben de yanlarında olacağım. Hem müziklerine, hem duruşlarına destek vermek için. Nice yaşlara dostlar!