Önce şunu okuyun lütfen, satır satır :
“Hikayeler  “hayatı nasıl yaşayabiliriz” konusunda, bize ışık tutan yol göstericilerdir. Ben, canlandırdığım karakterlerin, iyiye, doğruya ve güzele hizmet etmesi için, rol aldığım hikayeleri özenle seçmeye çalıştım.
Bazen, hiçbir şey yapmadan, öylece bekledim…
Bir aktör için, intihar sayılabilecek kadar uzun yıllar, beğeneceğim bir hikayede “o rolü” bekledim.
Çok değerli, çok yaratıcı rol arkadaşlarım oldu. Birlikte, Türk halkına mal olan hikayeler anlattık, halkımızın kendinden bir şeyler bulacağı karakterler yarattık.
İyiyi, doğruyu ve güzeli arayan toplumların her zaman barış içinde yaşayacağına inandım.
Aynı şekilde, doğru hikayelerin de toplumda çatışma yerine, sevgi ve saygıyı hakim kılacağına inanıyorum.
75 yaşında, hala, bu inanış doğrultusunda yürüyorum.
Bu inanç, beni ayakta tutuyor.
Bu ödülü, toplumsal barışımıza bir katkısı olması umuduyla kabul ediyorum.
Sevgi ve saygılarımla…. “

* * *

Şener Şen’in Beştepe Külliyesindeki Ödül Töreni’nde yaptığı bu konuşmayı dün gece 5 kez izledim.
Sonra da satır satır yazdım.
Ne yalan söyleyeyim, incinmiştim bu ödülü kabul ettiği için.
Bu karanlık yıllarda, böylesine değerli ve pamuklara sardığımız bir sanatçının farklı bir tavır takınmasını beklemiştim.
Fakat bu konuşma “iyi ki gitmiş o kaçak Saray’a” dedirtti bana.

* * *

Bu ülke, sanatçılarının değerini bilemeyen, onları yaşarken onurlandırmayan bir ülke.
Bu toplum, Tarık Akan’ın, Levent Kırca’nın arkasından küfür kıyamet gitmiş bir toplum.
Bunca rezillik ortasında Şener Şen iyi ki o kürsüye çıktı ve o konuşmayı yaptı.
Özellikle şu cümlesi hepimizin halini anlatmıyor mu :
“İyiyi, doğruyu ve güzeli arayan toplumların her zaman barış içinde yaşayacağına inandım.
Aynı şekilde, doğru hikayelerin de toplumda çatışma yerine, sevgi ve saygıyı hakim kılacağına inanıyorum.
75 yaşında, hala, bu inanış doğrultusunda yürüyorum.
Bu inanç, beni ayakta tutuyor.”
Bizi de bu inanç ayakta tutuyor.
Günün birinde çatışmayı değil; kardeşliği, nefreti ve kibri değil; sevgiyi ve hoşgörüyü güçlendirecek bir siyasi dilin özlemi ve umudu içinde, bekliyoruz.
“Doğru hikayeyi” de ancak bu rüya gerçekleştiğinde hep birlikte yazmaya başlayacağız.
Yaşa sen Şener Şen…
Bize bu umudu yeniden hatırlattığın ve “hikayenin yanlış olduğunu” bizzat başroldeki kahramana açıkça söylediğin için !

Ezel Akay da patladı sonunda  


Harika filmlerin ya yönetmeni, ya yapımcısı Ezel Akay.
“Neredesin Firuze ?”, “Hacivat ve Karagöz Neden Öldürüldü ?”, “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” gibi unutulmaz filmleri onun imzasıyla izledik hep.
Sinemada farklı bir dili aradı her zaman.
Önceki gün, "Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlıklı bildiriye imza atan 433 sinemacıya soruşturma açılmasına şöyle demiş :
“Tutuklasınlar hepimizi de bitsin bu saçmalık !”
Aynen de öyle !
Ezel Akay, bir tarih tutkunu olarak, Osmanlı döneminden bir de örnek vermiş. Diyor ki :
“Osmanlı’da bir isyan başladığında hikaye anlatıcılarını alıp bir bağ evine kapatırlarmış. Olanların hikayesini anlatamasınlar diye. Demek ki bugün de sıra artık hikaye anlatıcılarına geldi.”
Aklım durdu ! Ne kadar korkunç değil mi ?
Demek ki bugünlerde de aynısı yaşanıyor.
Gazeteciler, yazarlar zindanlara atılıyor, bundan 10 yıl sonra bu yaşadıklarımızı anlatamasınlar diye !
Fakat heyhat.
Hepsi saniye saniye aklımızda, yüreğimizde, hafızamızda.
Ve gün gelecek tümü gün gün anlatılacak.
Unutursak, kalbimiz kurusun !

Bak Kızım;


“Kendini, kendin için ara. Bu senin, yalnız senin yolun…”