İsmailağa cemaatinde yaşananlar beni yüz yıl öncesine götürdü:

Distolcular Davası tarihimizde pek bilinmez.

Macar patentli “Distol” ilacı koyunlarda kelebek hastalığı için kullanılıyordu.

Yıl, 1920...

Kurtuluşun ana karargâhı Büyük Millet Meclisi 23 Nisan’da Ankara’da açıldı.

Anadolu’da sadece işgalci emperyalistler yoktu; bir de iç düşmanlar/ hainler vardı!

Ankara’da 7 Haziran’da kurulan Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürlüğü’ne Konya’dan gizli bilgi geldi:

-“Distol” ilacı satan, emekli Kıdemli Yüzbaşı Osman Daver isimli gezici satıcı Ankara Hükümeti aleyhine propaganda yapıyor...

Osman Daver tek değildi, orta Anadolu’da “Distol” ilacı satan gezici satıcılar vardı ve hepsi Müslüman halkı Ankara’ya karşı kışkırtıyordu.

Gezici ilaç satıcıların çoğu yakalandı. Üzerlerindeki mektuplar soruşturmayı derinleştirdi.

Gezici ilaç satıcıların arkasından illegal örgüt çıktı: Tarikat-ı Salâhiyye ya da Tarik-i Salâh...

Saltanat taraftarı bu örgüt, (liberal-dinci ittifakın partisi) Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na bağlıydı ve itibariyle Ankara Hükümeti’ne düşmandı.

Örgüt merkezi Beyazıt’ta Kemaliyeli İbrahim’in kahvesi idi.

Mondros Mütarekesi’nin Müslüman halk tarafından kabulü gibi propagandalar yapmaktaydı. Aslında, İngiliz emperyalizminin kontrolündeydiler... 

★★★

Örgüt üyeleri genellikle ilmiye sınıfından ve askerler olan Tarikat-ı Salâhiyye’nin padişah Vahdettin ve Şehzade Selim ile ilişkisi vardı. Padişah yaveri Kiraz Hamdi Paşa aracıydı...

Sonuçta Ankara Hükümetinin yaptığı operasyonlar sonucu Distol Şirketi Müdürü sabık Yüzbaşı Nihat, İhtiyat Zabiti Mehmet Nuri, Belediye Reisi Kemal, Levazım Reisi Asım, zahire tüccarı Hristaki Zemba, Mülkiye memuru Ertuğrul Şakir, İstihbarat memuru Halil, emekli muhafaza memuru Ali Nahil gibi isimler yakalandı...

Ankara İstiklal Mahkemesi’nde bu davadan yargılanan üç isim dikkat çekiciydi:

Tarihçi Ahmet Refik (Altınay), Müderris Aksekili Ahmet Hamdi, İstanbul Barosu Başkanı Lütfi Fikri...

Ayrıntılara boğmayayım, bu üç isim beraat etti. Ki İskilipli Atıf’ın idamına karar veren sert mahkemeydi bu...

Mahkeme Reisi “Kel” Ali (Çetinkaya) Bey duruşmanın son günü 19 Temmuz 1925 tarihinde İlahiyatçı Aksekili Ahmet Hamdi’ye nasihat etti:

- “Mahkeme kurulu, memleketin sizden yararlanacağına inanıyor. Durumunuz ve gençliğiniz bakımında, bilhassa tevhidi tedrisat (öğretim birliği) kanununun kabulü ile vatani hizmetlerde bulunabilirsiniz. Bu bakımdan beraatınıza karar verildi.”

★★★

Ahmet Hamdi Aksekili, 1927 ve 1928’de Diyanet tarafından iki defa basılan “Türkçe Hutbe” kitabını yazdı. Dini yayınlar üretmekte çok verimli hayat sürdü, 27 eser yazdı ve 1947’de Diyanet İşleri Başkanlığı’na kadar yükseldi.

O dönem Babanzade Ahmet Naim’den Elmalılı Hamdi Yazır’a kadar çok alim Türkçe tefsir ve tercüme yaptı...

Süheyl Ünver’den Osman Nuri Ergin’e kadar aydınların Cumhuriyet ve Atatürk ile hiçbir problemi olmadı...

Abdülhakim Arsavi’den Abdülaziz Bekkine’ye kadar çok alim camilerde okullarda görev yaptı. Her ikisi de tekkelerin kapatılmasını onayladı!

İslamcı yapılarda anti-Kemalist tavır 12 Eylül 1980 darbesiyle artmaya başladı. Niye?

Geleyim ana konuma:

İsmailağa cemaatinde neler oluyor? FETÖ bu işin neresinde?

FETÖ’nün ülkeye bağlı “halkçı” bu cemaatin “yönünü” değiştirmek için (Cübbeli Ahmet’e yapıldığı gibi) kumpaslar kurduğunu biliyoruz.

FETÖ, İsmailağa’dan elini çekti mi? Yoksa İsmailağa’yı, (Dinler Arası Diyalog gibi) “ideolojik” etkiler altına mı sokmak istiyor?

MİT olanı biteni seyrediyor mu?

Emperyalizm kavramını bilmeyenler dünden bugüne oyuna gelmeye devam eder!