Ga­ze­te­ler­de za­man za­man dü­zen­le­dik­le­ri et­kin­lik­le­ri, ba­sın top­lan­tı­la­rı­nı, du­yu­ru­la­rı­nı, “Ay­dın­la­r” ta­nı­tı­mıy­la ha­ber­le­ri­ni oku­yup duy­du­ğu­muz kim­se­le­rin anım­sat­tı­ğı “Ay­dın so­ru­nu­” top­lu­mu­mu­zun ir­de­len­me­si ge­re­ken bir ya­nı­dır, hat­ta ya­ra­sı­dır. Bi­lim adam­la­rı­nın, ya­zar ve dü­şü­nür­le­rin bu ko­nu­ya de­ği­nen ko­nuş­ma ve ya­zı­la­rın­da, ki­şi­lik­ten eği­ti­me uza­nan çiz­gi­de, rast­la­nan du­rum­lar ele alın­mak­ta, eleş­ti­ri­ler ve öne­ri­ler sı­ra­lan­mak­ta­dır. Biz bu ya­zı­mız­da da­ha çok gün­cel gö­rü­nüm­le­ri be­lirt­mek is­ti­yo­ruz.

Son yıl­lar­da top­lum­sal do­ku­da­ki olum­suz­luk­la­rın or­ta­ya koy­du­ğu ger­çek, bir­çok ya­pı­nın de­ğiş­ti­ği, bo­zul­du­ğu, ya­pay­la­rı­nın art­tı­ğı­dır. Söz­de de­mok­rat, söz­de ile­ri­ci, söz­de li­be­ral, söz­de Ata­türk­çü, söz­de din­dar, söz­de dost, gi­de­rek ya­şa­mın acı ger­çek­le­ri ol­muş­tur. Söz­de ay­dın da bun­la­rın hep­si­nin için­de bu­lu­nan gel­git­li ki­şi­dir. Tu­tum ve dav­ra­nış­la­rıy­la gü­ven sars­tı­ğı gi­bi dü­şün­ce­le­ri ve gö­rüş­le­riy­le de “ne ol­du­ğu­na, kim ol­du­ğu­na­” bir tür­lü ka­rar ve­ri­le­me­yen, ki­şi­li­ği bir tür­lü an­la­şı­la­ma­yan okur ya­zar ya da gö­rev­li bi­ri­dir.

Ger­çek ay­dın

Ger­çek ay­dın, ah­lak­lı, ada­let­li, an­la­yış­lı, ça­lış­kan, öz­ve­ri­li ve yü­rek­li bi­rey­dir. Top­lu­mu­na kar­şı ödev­le­ri­ni yük­sün­me­den ve bir bek­len­ti­si ol­ma­dan ye­ri­ne ge­ti­rir. Kül­tür, sa­nat, spor, iş dün­ya­sın­da ya da ya­sal bir gö­rev­de ol­sun, ken­din­den baş­ka­sı­nı dü­şü­nen, bi­linç­li ve ça­lış­kan halk ön­de­ri­dir. Bil­gi­siy­le ışık sa­çar, ni­te­lik­le­riy­le ör­nek olur. Ya­şam­da de­ğer ta­şı­yan, say­gın in­san­dır. Ki­ra­lan­maz, kul­la­nıl­maz, kış­kır­tıl­maz, dön­mez ve al­dat­maz.
Oku­ma-yaz­ma bi­len, dip­lo­ma­lı, iş, ma­kam sa­hi­bi, gö­rev ve yet­ki ile do­na­tıl­mış, yö­ne­ten, öğ­re­ten her­kes ay­dın ola­maz. Gü­nü­müz­de düş­kı­rı­cı, ya­nıl­tı­cı, üzün­tü ve tik­sin­ti ve­ri­ci yan­sı­ma­la­rı ya­şam bi­çi­mi ve iliş­ki­le­riy­le kar­şı­laş­tı­ğı­mız ken­di­ni ay­dın sa­nan­lar­la ay­dın sa­nı­lan­la­rın se­si çok çık­mak­ta­dır. Ne ya­zık ki ger­çek ay­dın­lar da­ha çok sus­kun­luk için­de­dir. Kır­gın ol­duk­la­rı da göz­len­mek­te­dir.

Gö­rü­nen - iz­le­nen

Ay­dın­la­rı­mız ala­nı boş bı­ra­kın­ca söz­de ay­dın­lar or­ta­ya çı­kı­yor. Ay­dın­la­rı­mı­zın ko­puk­lu­ğu, da­ğı­nık­lı­ğı, bir­leş­me ve da­ya­nış­ma­dan uzak ka­lış­la­rı so­ru­nun te­me­li­dir. Güç oluş­tur­ma­yı, et­kin du­ru­ma gel­me­yi be­ce­re­mi­yor­lar. Yal­nız bir­bir­le­ri­ne de­ğil, ken­di ken­di­le­ri­ne de kar­şı­lar. Kü­çük ne­den­ler­le tar­tış­ma­la­rı kav­ga­ya, ay­rı­lı­ğa dö­nü­şü­yor. Ben­cil dav­ra­nış­la­rı top­lum­sal ya­pı­mı­zı ka­rar­tı­yor, yı­kı­yor. Se­çim­ler­de an­laş­ma sağ­la­ya­mı­yor, bö­lü­nüp is­ten­me­yen­le­rin ka­zan­ma­sı­na ne­den olu­yor­lar. Çe­kin­den dav­ran­ma­la­rı, ara­la­rın­da kor­kak, tem­bel, iki­yüz­lü kim­se­le­rin gir­me­si “pı­sı­rık, gös­te­riş­çi, ro­zet­çi, pa­lav­ra­cı­” gi­bi suç­la­ma­la­ra yol açı­yor.
Söz­de, sah­te ay­dın­lar ya­sal top­lan­tı­la­ra gel­mez­ler, so­nuç, is­ten­me­yen­le­rin olur. Ge­lir, çi­zel­ge­ye im­za atar, gi­der­ler. Ka­tı­lıp olum­lu so­nuç alın­ma­sı­na yar­dım­cı ol­maz­lar. Gö­rüş açık­la­mak­tan ka­çı­nır, açık­la­yan­la­rı da eleş­ti­rir­ler.
Mes­lek ku­ru­luş­la­rı­na, der­nek­le­ri­ne, va­kıf­la­rı­na öden­ti­le­ri­ni düz­gün öde­mez­ler. Bi­ri­ken is­te­ni­lin­ce de ay­rı­lır­lar. Oy­sa eğ­len­ce­ye, iç­ki­ye, oyu­na, baş­ka gi­der­le­re pa­ra ayı­rır­lar.
Gö­rev­den ka­çar­lar, yük­sel­me, pa­ra, ge­zi ola­na­ğı var­sa he­men ka­tı­lır­lar.
Üs­te­lik “Ya­vuz hır­sız ev sa­hi­bi­ni bas­tı­rı­r” sö­zü­nü anım­sa­tır­ca­sı­na ken­di ku­su­ru­nun öz­rü­nü di­le­ye­cek yer­de kar­şı­sın­da­ki­ni suç­la­ya­rak sıy­rıl­ma­ya ba­kar. Alın­gan­dır, hır­çın­dır, öf­ke­li­dir. Ken­di­ni be­ğe­nir, ça­buk kü­ser. Uz­laş­ma­cı, uyum­lu de­ğil­dir. Her şe­yi da­ha çok baş­ka­la­rın­dan bek­ler. Din­le­mez, söy­le­nir, sü­rek­li ko­nu­şur. Hal­kı al­da­tır, çev­re­si­ni usan­dı­rır, yo­rar, da­ral­tır.
Ce­ma­at, ta­ri­kat, aşi­ret iliş­ki­le­ri için­de olan­lar hiç sor­ma­dan var­lık­la­rı­nı Ok­ya­nus öte­si­ne ak­ta­rır, ne is­te­nir­se ve­rir­ler. On­lar eko­no­mik, si­ya­sal alan­da ağ­la­rı­nı örer­ken söz­de ay­dın­lar ka­çış sa­yı­la­cak tu­tar­sız­lık­lar için­de za­rar­la­rı­nı yo­ğun­laş­tı­rır­lar. Bu ne­den­le, hiç­bir ye­ter­li­ği ol­ma­yan­lar din­le­nir, sa­yı­lır, güç­le­nir, si­ya­se­ti bi­le yön­len­di­rir. Ni­te­lik­le­rin de­ğe­ri bi­lin­mez. Ya­yı­lan ve ya­kı­nı­lan, ay­dın­la­rın ka­ran­lı­ğı­dır. Ata­türk­çü­lük­te bir­le­şe­me­yen ay­dın­lar bu du­ru­mun ka­nı­tı­dır. Söz­de ay­dın­la­rın ya­lan­lar, ya­kış­tır­ma­lar ve ik­ti­da­ra ya­ran­ma ça­ba­sıy­la Ata­tür­k’ e sal­dı­rı­la­rı ay­maz­lık ve nan­kör­lü­ğün ib­ret­lik ör­nek­le­ri­dir. Ta­rih­çi ge­çi­nen ki­mi ka­dın ve er­kek söz­de ay­dın, gün­cel si­ya­se­tin için­de bu çir­kin­lik­ler­le ad yap­ma ça­ba­sın­da­ki za­val­lı­lar­dır.