İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji Dükkânı Kulübü, yüz yıllardır farklı dillerde acıların ve yasların en etkileyici şekilde anlatıldığı ağıdın kültürümüzdeki yerini anlatmak amacıyla Ağıt Sempozyumu düzenledi. Etkinlikte farklı dillerdeki ağıtlar, bu ağıtların hikayeleri ve günümüze kadar geçirdikleri değişimler, canlı performanslar eşliğinde paylaşıldı.

Üniversitenin Sosyoloji Dükkanı Kulübü, 6 farklı dildeki ağıtları ve bu ağıtların hikayelerini üniversitede düzenlenen ‘Ağıt Sempozyumu’yla ele aldı.


İstanbul Şehir Üniversitesi Batı Kampüsü’nde gerçekleştirilen Ağıt Sempozyumu'nda Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Zazaca, Çerkesçe ve Rumca ağıt örnekleri, söz konusu dillere hakim kişiler tarafından seslendirildi ve bu ağıtların hikayeleri anlatıldı.

Ağıt Sempozyumu’nun ilk oturumunda Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mahmut Karaman ‘Ağıtın Sosyolojik Önemi’ konulu bir konuşma yaptı. İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Nurettin Albayrak “Sefil Baykuş” isimli ağıtın açıklamasını yaparken; Halk Müziği Araştırmacısı ve Derlemeci Fuad Fidan, Kürtçe ağıt “Hüseyin Lawo- Oğlum Hüseyin” isimli ağıtın neden yazıldığını ve ne anlama geldiğini aktardı. Şahin Arıkan ise “Yistanbulako” isimli Çerkesçe ağıtı canlı seslendirerek, ağıdın çıkış hikayesini dinleyicilerle paylaştı. Sempozyumun ikinci oturumunda ise Gazeteci Mihail Vasiliadis, Rumca bir ağıtı seslendirerek ağıt hakkında bilgi verirken; Türk Halk Müziği Sanatçısı ve Akademisyen Erol Parlak ise Çanakkale Savaşı’ndan sonra yazılan ve nadir olarak duyulan bir ağıt başta olmak üzere birçok ağıt örneğini canlı seslendirerek hikayelerini aktardı.



“GEÇMİŞTEKİ ACILARIMIZI AĞITLARLA SARIYORUZ”

Sempozyumun moderatörlüğünü üstlenen Gazeteci Kelemet Çiğdem Türk, “Bu topraklardan çıkan o kadar çok ağıt var ki sadece bu ağıtlara bakarak ne kadar çok acı yaşandığını anlayabiliyoruz. Biz geçmiş acılarımızı henüz tam olarak bilmiyor olsak da o acılardan çıkan ağıtlarla yaralarımızı sararken şimdi yeni acılara dayanmaya çalışıyoruz. Sempozyumu düzenlemekteki amacımız bu ağıtların ne anlama geldiğini, yeni nesilde ne kadar karşılık bulabildiğini görmek” diye konuştu.

"AĞITLAR ZAMANLA EVRİM GEÇİRİYOR"

Türk Halk Müziği Sanatçısı ve Akademisyen Erol Parlak ise ağıtların yıllar içinde anlam ve içerik olarak farklı algılanmaya başlandığını belirtti. Parlak, “Anadolu sürekli yeni ağıtların üretildiği topraklar oldu. Bebek ağıtları, asker ağıtları ve trajik genç ölümlere ağıtlar var bizim kültürümüzde. Yaşlılarda ise bölgenin değer verilen bir ismiyse ağıtlar yakılıyor. Zamanla bazı ağıtların evrim geçirdiğini ve oyun havası olarak çalındığını da biliyoruz” bilgisini verdi.

“BAŞKALARININ AĞITLARINI DİNLEYEREK ACILARINA ORTAK OLABİLİRİZ”

Sonbahar filminin ödüllü yönetmeni Özcan Alper de ağıdın sanatsal ve insani yönünü değerlendirdiği konuşmasında, travmalar ve felaketler üzerine söylenen çok farklı dillerde ve çok sayıda ağıtlar olduğunu belirterek, “Başkalarının ağıtlarını dinleyerek, başkalarının acılarına ortak olabiliriz. Bu şekilde pek çok sorunu çözebiliriz. Bunun için folklorik değerlerimizi, kullandığımız dilleri korumamız ve sahip çıkmamız çok önemli” diye konuştu.