Çöken Ergenekon Davası, tüm kurumlarıyla bu milletin kulağına küpe olmalıdır.
Bir kısım yargı mensubu, ağır ceza hâkimleri, savcılar, Feto denilen iblise biat edip onun talimatlarına uymasalardı, böyle bir yargı faciası yaşanmazdı.
Bu nedenle adalet sistemimiz önemli oranda güven kaybetti.
Dava sırasında facialar yaşandı, intihar edenler, hastalanıp ölenler oldu.
Ergenekon mağdurlarından Tuncay Özkan “Kumpasın çökme kararını gözyaşlarıyla izledim” diyor.
Mağdurlardan Mehmet Ali Çelebi “Atatürkçülük hapsedilmeye çalışıldı” derken, Mustafa Balbay ve Dursun Çiçek, “Kumpası kurgulayanlar ortaya çıkartılmalı, bu hainler adalete hesap vermeli” diye konuşuyor.
Hepsi de haklıdır. Türkiye böyle acı bir dönem yaşamıştır.
FETÖ’nün kirli çamaşırlarını cesaretle ortaya döken, cemaatin orduya kurduğu kumpasları haber yaparak devleti uyaran gazete SÖZCÜ’dür.
Gerçek böyleyken, SÖZCÜ Gazetesi’nin ve sahibi Burak Akbay’ın FETÖ’cü suçlamasıyla hâlâ yargılanması büyük çelişkidir.
İnancımız odur ki, gecikse bile, adalet mutlaka tecelli edecektir.

serit-kalip-tokmak-3-kasim

Çözüm süreci tartışmaları devam ediyor...
Peki, işin esası nedir?
Gerçekten yeni bir açılım için altyapı mı hazırlanıyor?
Bu konuda iktidar partisinden tık yok...
“Doğru” da demiyorlar, “yanlış” da...
Bir açıklama beklemek hakkımız...
Dileriz kapalı kapılar ardında gizli pazarlıklar yapılmıyordur.

★★★

Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan, çözüm sürecinde Amerika’nın baskısı olduğunu belirterek: “ABD, İngiltere ve İsrail, iç içe yaşamış toplumları (Türk ve Kürt toplumlarını) ayrıştırmada oldukça önemli mesafe aldı” diyor. Sadettin Tantan, çözüm süreci konusunda iktidara yönelik ağır bir baskı olduğunu, bunu da ABD’nin “Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey”nin açıkça dile getirdiğini belirterek:
Türkiye’nin beka sorunu var!’ diyenler sebebini de mutlaka açıklamak zorunda... Neden bunu ortaya koymuyorlar?
 diye soruyor.
Bu arada “Beka” sorunundan bahsedenler için “Ülkenin beka sorunu filan yok, kendilerinin beka sorunu var!” diyenler de çoğunlukta...

★★★

Eski dönemin Sağlık Bakanı Rifat Serdaroğlu’nun da “İhanet süreci”ne itirazı var. Onun sert tepkisi (özetle) şöyle:
“Allah ve sizler şahit olun ki, Türk milletine ihanet edenlerden, PKK ile görüşmeler yapıp, örgütü yeniden canlandıran, yolsuzluk yapıp Türk milletinin kaynaklarını zimmetlerine geçirenlerden, FETÖ denilen aşağılık örgütü ve IŞİD denilen katiller sürüsünü Türk devletinin başına bela edenlerden, Türkiye’nin itibarını zedeleyenlerden demokratik ve yasal yollarla hesap sormazsak, bu canlar bizlere haram olsun.
Ne mutlu Türk’üm diyene.”

★★★

Norveç’in başkenti Oslo’da “Kürt açılımı” diye başlatılan yeni PKK açılımına okurlarımdan da büyük tepki var. Nazif Güngör adındaki bir okurum, özetle, şöyle yazıyor:
“Çok rahatsız, çok huzursuzum. Ne yapacağımı şaşırdım. Bu zilletten nasıl kurtuluruz diye acı acı düşünüyorum.
Kendimi sömürülmüş, aldatılmış, istismar edilmiş gibi hissediyorum.
Nedir bu oyunlar, nedir bu dönen dolaplar, nedir bu kepazelik?”

İki gazeteci ve iki ödül


Gazetecilik büyük bir çaba, sabır ve emek isteyen bir iştir. Yorucu ve yıpratıcıdır ama zevkli oluğu da kesindir.
Bu meslekte zaman zaman bazı arkadaşlarımız ödüller kazanır. Biz buna çok memnun oluruz.
Kısa bir süre önce iki meslektaşımız, iki değerli ödül aldı.
SÖZCÜ yazarlarından Çiğdem Toker ve SÖZCÜ’nün eski yazarlarından Coşkun Bel, gazetecilik başarı ödülleri kazandılar.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, bu yılki Sedat Simavi gazetecilik ödülünü “Kamu ihalelerinde davet yönetimi” başlıklı yazıları nedeniyle Çiğdem Toker’e verdi.
Türk Böbrek Vakfı da, sağlık alanında uzun yıllardır yaptığı çalışmalar nedeniyle Coşkun Bel’i ödüle lâyık gördü.
Coşkun Bel ödülünü, Türk Böbrek Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Candan Toktürk’ün elinden aldı.
30 yılı aşkın süredir sağlık yazarı olarak gazetecilik yapan Coşkun Bel ülkemizin sağlık sorunlarını ve çözüm yollarını “Sağlıkta Kırmızı Alarm” adlı kitabında mercek altına alarak toplum sağlığının iyileştirilmesine katkıda bulunmuştu.
İki meslektaşımızı da içtenlikle kutluyorum.

TEBESSÜM

Hayatının hatası!


Fadime şen şakrak bir şekilde kocası Temel’e seslenir:
“Ula Temel... Orada öyle kazık gibi durma... Şu kuzuyu kes de akşama sana nefis yemekler yapayım.”
Temel, okuduğu gazeteden başını kaldırıp “Niçun?” diye merakla sorar karısına...
Fadime kıkırdar:
“Sen unutsan da ben unutmadım Temel’im.. Bugün evliliğimizin onuncu yıldönümü...”
Temel canı sıkılmış halde başını iki yana sallar:
“Yahu Fadime... Niye keseyum hayvanı? Benum hatamı zavallı kuzu niye çeksun?”

GÜNÜN SÖZÜ


Sevgi, fazla açlıktan ölmez. Tam tersine fazla tokluktan ölür!

11rahmibeyicin20cm