Bedrettin Dalan... İstanbul’un unutulamayan Büyükşehir Belediye Başkanı...
Şimdi ilk, orta, lise, üniversite düzeyindeki okulları ve hastaneleriyle ülkeye hizmet ediyor.
İstek Vakfı Okulları, Yeditepe Üniversitesi ve Yeditepe Hastanesi onun eserleri...
Yeni ve çok modern bir hastane daha kurdu, açılışı henüz yapılmadı.
Şimdi elimde bir kitap var. Adı:
“Türkiye’de İrtica ve Cemaat Kuşatılmasında Eğitim”
İlginç bir isim değil mi?
Bundan tam 20 yıl önce 1998 yılında basılan bu kitap “Cemaat kuşatmasını ve FETO tehlikesini” anlatıyor.
O tarihlerde Kent TV’de yapılan söyleşilerin toplanarak basıldığı kitap okununca, Dalan’ın gelen tehlikeyi uzun yıllar önce gördüğü, görmekle kalmayıp devleti, siyasi partileri, herkesi uyardığı anlaşılıyor.
Buna rağmen göz göre göre 15 Temmuz hain darbe teşebbüsüne kadar kimse, özellikle iktidar, tehlikeyi anlayamamış... Acayip bir şekilde herkesin basireti bağlanmış!

* * *

Bedrettin Dalan kitapta anlatıyor:
“1983’ten sonra Türkiye’de tarikatçılar, kapatılan Refah Partisi’nde olduğu gibi, hatta ondan daha güçlü bir şekilde devletin içinde oldular.
Milli Eğitim, İçişleri, Adalet... Hepsinde güçlüydüler!
Korkunç bir sermaye birikimi oldu. ‘Faiz haram’ dediler ama ‘Marabaha’ denilen bir olay var. Faizin çok olduğu dönemde en büyük parayı ‘Marabaha’ vasıtasıyla, yani gizli faizle, onlar kazandılar.
Kazanılan paraların bir kısmı zekât olarak şeriatçı çocuk yetiştirmek üzere kendi okullarına aktarıldı. Bu arada mükemmel takiyye, yani kamuflaj yapılmak suretiyle ‘Atatürkçü okullar (!) açıyor, devletin yapamadığının yapıyorlar’ imajı vererek kamuoyunda prim yaptılar. Devleti, yönetenler de bunlara prim vere vere bugünlere kadar gelindi.
Devletin yasaları ortadayken, devleti yönetenler ‘İyi tarikat-kötü tarikat’ tanımlaması yaptılar.
Ayıp olan, yanlış olan, devleti yıpratan bu...
Doğru olan şudur:
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet laik, sosyal bir hukuk devleti... Laikliğin kavramı da devletin veya kişi haklarının din kurallarına göre idare edilmemesidir.
İnanç boyutunda da isteyenin istediği inanca, istediği şekilde sahip çıkması, inanmayana da inanmama hürriyetinin verilmesidir.
Şimdi bazı dinci gruplar bu kuralı değiştirmeye çalışıyor. Yani yaşamı anayasa ve yasalara göre değil, din esasına göre tanzim etmek istiyor. Bu amaçla devleti ele geçirmeye çalışıyorlar. Tehlike de burada! Yoksa, kimsenin inancı kimse için tehlike değildir. Olmamalıdır, olmaz da...”

* * *

Sevgili okurlar... Başlangıçta da belirttiğim gibi, bu satırları Bedrettin Dalan’ın 1998 yılında basılan kitabından naklettim.
Gelen tehlikeyi yıllar öncesinden görüp net ve açık bir şekilde haber vermek her babayiğidin harcı değil.
Birçok uyarıda bulunan Dalan aynı kitapta şunları da söylüyor:
“Benim okullarımda ‘Dalan’cı cemaat’ yetişmez. Benim okullarımda sadece Atatürkçü yetişir. Dalan’ın kendisi de Atatürkçü’dür.”

Aylin Hanım’a alkış


Atatürk karşıtı söylemleriyle tepki toplayan Meclis Başkanı İsmail Kahraman veda edip ayrıldı, artık siyaset sahnesinde görülmeyecek... Çok iyi olacak tabii...
İsmail Kahraman veda ederken milletvekillerine “Hakkınızı helâl edin” demişti...
Ankara Bağımsız Milletvekili Aylin Nazlıaka, İsmail Kahraman’a (özetle) şöyle bir mektup yazdı:
“Meclis’te Atatürk’ün adını anmadığınız için hakkımı helâl etmiyorum. ‘Kadınlar sahneye çıkmasın’ diyecek kadar çağ dışı olduğunuz ve Meclis’i gerici kuşatmayla teslim almak istediğiniz için size hakkımı helâl etmiyor ve affetmiyorum!”
Aylin Hanım bir alkışı hak ediyor.

TEBESSÜM

İşçinin vasiyetnamesi!


Rahmetli Levent Kırca’dan bir fıkra...  Güney Amerika ülkelerinden birinde psikolojik dengesizlik nedeniyle intihar ettiği anlaşılan bir elektrik işçisinin üzerinden “Vasiyetnamemdir” diye bir mektup çıkmış...
Açıp okumuşlar. Şunlar yazılıymış:
- Cebimdeki birkaç doları, benim kahrımı çeken zavallı yoksul anneme...
- Vücudumu tıp fakültesi öğrencilerine...
- Kalbimi, sevmiş olduğum bütün kadınlara...
- Beynimi de devlet başkanımıza bırakıyorum!”

GÜNÜN SÖZÜ


Tanrı’nın insana verdiği en büyük sermaye akıldır ama bazı toplumlarda bu yoktur!

basliksiz-1

sozcu-banner-1