BUNU YAZMAK GEREK

YSK boyun eğmemeli, ya hukuku uygulamalı ya da istifa edip gitmeli


Eskilerin deyimiyle “Dananın kuyruğu bugün kopacak” gibi görünüyor.
Yüksek Seçim Kurulu, İstanbul için son kararını muhtemelen bugün verecek.
Sonunda “saraydan” da sinyal geldi.
Hatta buna “talimat” bile diyebilirsiniz.
AKP Genel Başkanı Erdoğan, “Bugüne kadar sustuğunu” belirterek İstanbul’da halkın seçim tekrarı istediğini açıkça söyledi.
Aslında “İstanbul’un hangi halkı” seçim istiyor bunu tam çıkaramıyorum.
Çünkü ekranlardaki silahşorların dışında “Seçim tekrarlanmalı” diyen tek AKP’li bile görmedim bugüne kadar.
Şimdi gözler YSK’da.
Bana göre YSK “seçim tekrarı dışında” bir karar veremez.
Çünkü hem iktidardan şiddetli korkuyor, hem de zaten zihnen ve fikren de Erdoğan’ın arkasında duruyor.
Ancak bir de hukuk var.
Demokrasi ve kuralları var.
Daha da ilerisi adalet var, namus var, ahlak var.
Ve en sonunda vicdan var.
Yüksek Seçim Kurulu’nun bugünkü üyeleri, 60 yıllık bir yüksek kurulu kirlettiler.
Bu heyetin iş başında olduğu bütün seçimlere şaibe bulaştı.
Hele referandumda bu kurul kendini Meclis’in de üstünde bir yere koyarak “kanun yapıcılığa” soyundu.
Anayasa ihlali ve tam kanunsuzluk sergilendi.
Ancak hepsinde de iktidar kazançlıydı ve kimse bir şey yapamadı.
Bu iktidar son seçimlerde yenildi.
Bütün büyük şehirleri ve en önemlisi İstanbul’u kaybetti.
Şimdi YSK marifetiyle bu yenilgiyi, galibiyete çevirmeye çalışıyorlar.
YSK üyeleri muhtemelen AKP’nin yenilgisine kahroluyorlardır.
Ama öncelikli görevleri siyasi görüşlerini ve çıkarlarını korumak değildir.
Türkiye’nin her tarafında yapılan itirazları belgelere ve kanıtlara rağmen reddeden YSK, İstanbul’da ise akla hayale sığmayacak biçimde öne sürülen “Bir şeyler oldu” iddiasına dört elle sarılıyor.
Saraya olan bağlılıklarına rağmen hukuken yapacakları her şeyin başlarına dert açacağını ve yarın gerçekten insan içine çıkamayacak hale geleceklerini biliyorlar muhtemelen.
Ancak belli ki korku içindeler ve bugün sarayın emirlerine uyan bir karar çıkarmak için kendilerini feda edecekler.
Oysa bunu yapmamalılar.
Hukukun gereğini yerine getirmeliler.
Saçma sapan iddialara ve “Ben şüpheleniyorsam bunu kanıt sayacaksın” kibrine yenilmemeliler.
Ya hukuka uygun davranmalı ya da istifa etmeliler.
Böyle bir karar vermeleri halinde iktidarın hışmına uğrayacakları, çok ağır biçimde cezalandırılacakları kesindir.
Ama YSK üyeleri şunu da unutmasın;
Bu millet kendini feda eden ama satmayanların arkasında durmuş, onları eninde sonunda yüceltmiştir.
Hiç korkmayın.
Korkunun ecele faydası yok.

ÇOK GÜLDÜM

İlahi CHP alemsin yani


Yüksek Seçimi Kurulu bugün karar vererek. Ya hukuka, adalete, demokrasiye uyduğunu gösterecek ya da iktidarın emir eri olduğunu dünya aleme ilan edecek.
Bakalım “Bir şeyler hissettim” şeklindeki kanıtı YSK kabul edecek mi?
Elbette onlar da böyle bir şeyin kanıt olmadığını biliyorlar ama ne yapsınlar, tepedeki çok fena bakıyor.
Neyse o konu YSK’nın derdi ama benim merak ettiğim bir nokta daha var.
AKP “Bir şeyler hissettiğini” ve seçimlerde CHP’ye yarayan bir takım usulsüzler yapıldığını ileri sürüyor.
Ama garip biçimde bu yapılanlar nedense sadece büyükşehir başkanlığı seçimlerinde yapılmış.
Yani 19 bin sandık başkanı ayarlayan CHP, kısıtlı on binlerce kişiye oy kullandırmış, birleştirme tutanaklarında kaydırmalar yapmış, ancak bunların hepsi sadece büyükşehir için olmuş ve CHP ilçelerde kaybetmiş. Neden?
Bu CHP’nin hiç mi aklı yok?
Neden sadece büyükşehiri kazanmayı düşünmüş?
İlçe belediyeleri de kazanmak akıllarına neden gelmemiş? Hakikaten bu CHP alem yani.

DEDİKODU

Erdoğan YSK’dan net mesaj gelmeyince konuşmuş


Türkiye, normal bir ülke olsa Erdoğan önceki gün MÜSİAD’da yaptığı konuşmayı yapamazdı.
Buna cesaret edemezdi.
Ama yeni Türkiye böyle bir yer artık.
Ne Anayasa, ne hukuk, ne demokrasi v ar artık.
Bu nedenle Cumhurbaşkanı canı ne istiyorsa onu yapabiliyor.
Erdoğan’ın YSK’yı açıkça tehdit eden “Seçim yapılmalı” sözleri, AKP’de bile rahatsızlık yarattı.
Ancak kimsenin sesi çıkmıyor, çünkü herkes korkuyor.
AKP’li kulislerden aldığım bilgiye göre; Erdoğan seçimlerin yenilenmesi konusunu parti yöneticilerine bırakmış.
Hatta öyle ki bazı tetikçi yazarlar aracılığı ile “Aslında Erdoğan sonuçları kabul etti. Şimdi önündeki 4 yılı sorunsuz yaşamak istiyor” algısı bile yaratmaya çalışmış.
Yayılan dedikoduya göre Erdoğan sonucu kabullenmişti ama başta damat olmak üzere bazı şahin AKP’liler “seçim tekrarı” için bastırıyordu.
Bunun doğru olamayacağını defalarca dile getirdim.
İstanbul’u ne pahasına olursa olun geri almak isteyen aslında Erdoğan.
Şimdi kulislerden aldığım bilgiye göre ortaya çıkıyor ki, Erdoğan aracılarla işi halledemeyince işe bizzat el koymuş. YSK Başkanı’nın kıvırtma ihtimaline karşı “Valla sen bilirsin” anlamına gelen konuşmasını yapmış.
Saraya yakın bir kişi ise; “Cumhurbaşkanı başta damat olmak üzere bazı bakanlarla, bazı danışmanlara fena halde fırça attı, ‘Bir işi beceremediniz’ diye bağırdı” dedi bana.

Bİ SORALIM BAKALIM

Soru basit; Hangi ülkeler?


Erdoğan seçim tekrarı isterken, “Aradaki oy farkı çok az. Bu durumda başka ülkelerde seçim tekrarlanıyor” dedi.
O halde çok basit bir soru sormak istiyorum; “Hangi ülkelerde ve ne zaman seçim tekrarı yapıldı?”
Türkiye’de bildiğimiz bir tane var.
2003 yılında Baykal sayesinde kurtarılan Erdoğan’ı Meclis’e sokabilmek için Siirt seçimleri tekrarlanmıştı.

SORDUM ÖĞRENDİM

Ya Şehr-i Ramazan ve Ramazan-ı Şerif


Bugün Ramazan ayının ilk günü.
Herkese kutlu olsun.
Arife günü özellikle oruç tutacağını bildiğim, AKP’li, CHP’li, MHP’li, İYİ Partili tanıdığım birçok kişiye minik bir soru sordum. Bir iki kişi dışında tam cevabını veren olmadı.
Soru şöyleydi; Ramazan’la birlikte her tarafa “Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan” yazılıyor ve herkes birbirine “Ramazan-ı şerifleriniz kutlu olsun” diyor. Bunların anlamı nedir?
Şu anda belki bazı okurlar da “Gerçekten hep kullanıyoruz da ne anlama gediğini bilmiyoruz” diyorlardır. Cevap çok basit; Şehr-i Ramazan “Ramazan ayı” demek.
Şehr kelimesi Arapçada “ay” anlamını taşıyor. Ramazan-ı şerif ise “kutsal Ramazan” demek.
Lütfen bu yazdıklarımı “ukalalık” olarak değerlendirmeyin.
O kadar kişiye sorup da bir iki doğru cevap alınca yazmayı bir görev saydım Ramazan’ın ilk günü. Ramazan ayı tekrar kutlu olsun.

ÜZÜLDÜM

Üç fidanı darağacına gönderenler bugün demokrasiden, hukuktan söz edemez


Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan.
Henüz 20’li yaşlarının başındaydılar.
Yürekleri Türkiye için çarpıyordu.
Demokrasi, hukuk istiyorlar, eşitlik mücadelesi veriyorlardı.
Bugün iktidarda olanların eski ağababaları yine Amerika’nın talimatıyla “Komünizmle mücadele” adı altında, her türlü aydınlık fikre karşı savaş veriyordu.
Üç gencecik insanı asmaktan hiç çekinmediler.
Meclis’teki oylamada iki elini birden kaldırarak “Asın asın” çığlıkları attılar. Astıkları sadece üç genç insan değildi.
Özgürlüğü de astılar.
Demokrasiyi de astılar.
Aydınlığı da astılar.
İnsanlığı astılar sonuçta.
Bugün aynı takım yine iktidar koltuklarında oturuyor.
Yine ağızlarından köpükler saçarak “Asın, kesin” diyorlar.
Ama ne yaparlarsa yapsınlar Türkiye’nin önünü kesemeyecekler.
Demokrasi, hukuk, hak ve özgürlükleri yok edemeyecekler.
47 yıl önce bugün üç fidan asıldı.
Onlar hâlâ yaşıyor.
Ama inanın onları asan zihniyet de bir gün mutlaka yok olup gidecek.