Mahmut Hoca derken, Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfı eserindeki “sevecen, bir o kadar da sert yönetici” Mahmut Hoca’dan söz etmek isterdim.

Ancak ne yazık ki “sert ama pek sevecen olmayan” bir Mahmut Hoca’dan söz etmem gerekiyor:

Prof. Mahmut Ak’tan.

Soyadıyla doğuştan tavassutu hak etmiş ve Cumhurbaşkanı tarafından seçimlerden ikinci çıktığı halde İstanbul Üniversitesi’ne rektör olarak atanmış kişidir kendisi (İkinci kez rektör atandığında, üniversitelerde rektörlerin belirlenme sürecindeki seçimler kaldırılmıştı zaten).

1983’te 40 bin nüfuslu Tokat’tan çıkıp geldiği İstanbul Üniversitesi’nde okumuş. Öğrenciliğinde sohbetlere gittiği Fatih Gençlik Vakfı’nda kurduğu ilişkiler sayesinde AK Parti iktidarı döneminde yolu hep açık olmuş.

★★★

Fatih Gençlik Vakfı Ömer Öztürk Merkezi’nde öğrencilik dönemini anlatırken, Tokat’ta imam hatip lisesinin son iki yılında “pansiyon öğrencisi” olduğunu söylüyor ve İstanbul’a ilk geldiğinde Beyazıt’tan Cağaloğlu’na gitmekte zorlandıklarını “nostaljik bir anı” olarak vurguluyordu.

Mahmut Hoca’nın üniversite yıllarında “Okyanusta kaybolmamak adına” hangi vakıflara takıldığı benim açımdan değersiz bir detay aslında.

Kendisinin nostaljik anılarını, “bunları yaşamışsa, üniversite için taşradan İstanbul’a gelmenin, bir metropolde tutunabilmenin zorluklarını, ucuz yemek bulabilmenin önemini iyi biliyor olması gerekir” düşüncesiyle aktardım.

Zira, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sık sık tekrarladığı gibi, “damdan düşenin halini damdan düşen anlar” misali, İstanbul’a okumaya gelen gençlerin “kahvaltı hakkımızı geri verin, 18 liraya yemek mi olur” haykırışlarını en iyi Mahmut Hoca’nın anlayacağını sanıyor insan.

★★★

Neticede taşradan büyük kentlere gelen her öğrenci Mahmut Hoca kadar şanslı olamıyor, “yol gösteren, burs veren, karnını doyuran” vakıflar bulamıyor. Bulsalar da iradesini teslim etmemek için uzak duruyor.

Misal biz 1980’lerin ikinci yarısında Kars’tan okumaya geldiğimiz Ankara’da, yolunu kendi başına bulmayı seçenler olarak, Mamak’taki Atatürk Öğrenci Yurdu’ndan (namı diğer Site Yurdu) ucuz diye Ankara Hukuk Fakültesi’nin yanındaki Konyalı Lokantası’na yürüyüp, yarım çorbayla bir ekmek yerdik.

Bu durumdan bıkan işletmecinin sonunda cama, bizim grubu kastederek “Karslılara ekmek ücretli” yazısı yapıştırmasının bizde yarattığı travmayı hiç unutamam.

O gece arkadaşların öğrenci evinde simit peynir yiyip, tekrar tekrar Cem Karaca’nın “Yoksulluk kader olamaz” albümündeki “Mor perşembe” şarkısını dinleyip gülmüştük ağlanacak halimize:

“O harman aylarının ekin kokan yerleri
Isıtıp yüreğini umutla doldururken hani
Okumaya geldiğin bu Bizans eskisi şehir
Şimdi bu kasım ikindisi neden böyle hergele?

Ellerin yumruklaşmış bomboş ceplerinde
Umudun son deminde simide hasret midene
Katık et göz yaşlarını bomboş hayallerine
Otur kendi çaresizliğini afiyetle ye

Bir kasım ikindisi günlerden mor perşembe
Düşlerin can çekişip, yalanın başladığı yerde
Cebindeki taşra damgalı o lise diploması
Bir köfte ekmek parası bile etmez ki bu şehirde...”

★★★

Belli ki 1983’te Tokat’tan İstanbul’a gelip, Beyazıt’tan Cağaloğlu’na yürümekte zorlanan Mahmut Hoca, bugün rektörü olduğu üniversitenin ekonomisini çeviremiyor. Yemekhaneleri birleştiriyor, kahvaltıyı kaldırıyor, yemekhane işçilerini kapı önüne koyuyor. Kendisi gibi harman aylarında taşradan Bizans eskisi şehre okumaya gelen, okyanusta yolunu kaybetmemeye çalışan gençlere “Kahvaltıyı kendiniz halledin, öğlen ya da akşam yemeğinden de birini seçin” demek zorunda kalıyor.

Bugünlerde Kanal İstanbul’a 75 milyar TL yatıracağını iddia eden hükümet, keşke önce Mahmut Hoca’ya el atsa da Mahmut Hoca kendi nostaljik geçmişine ihanet etmek zorunda kalmasa.

(Meseleyi bilmeyenlere not: İstanbul Üniversitesi’nde üç öğün indirimli yemek veriliyordu. Kahvaltı öğünü kaldırıldı. İki öğünden de biri indirimli, diğeri 18 TL olacak.

Karşılaştırma yapabilmeniz için ikinci not: Vakıf Üniversitesi Bilkent’te sabit menü 6,75 TL, 4 yemekli seçmeli menü 13,50 TL)