Sevgili okurlarım, 21. yüzyıl dünyası hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir felaketle sarsılıyor.

Gözle görülmeyen, elle tutulmayan bir virüs!..

Nereden çıktı, nasıl çıktı, nasıl böyle yayıldı bilinmiyor.

Kesin tedavisi var mı yok mu, o da belli değil.

Bazıları kurtuluyor...

Ama bazılarını ölüme sürüklüyor.

Bugüne kadar bir milyondan fazla insan can verdi.

En az bir o kadarı beş kıtada hastanelerde yatıyor.

Bu virüs öyle bir şey ki, ülkenin veya insanın kimliğine baktığı yok!

Zengin fakir, okumuş okumamış, hiçbir şey fark etmiyor.

Vücuda girdiğinde ya büyük hasar bırakıyor, ya da öldürüyor.

★★★

İnsanlık alemi böylesine öldürücü belalarla geçmiş yıllarda da karşılaşmıştı.

Veba, İspanyol nezlesi, özellikle savaş dönemlerinde kolera ve tifüs...

O zamanlar bilim gelişmiş değildi.

Adına mikrop denilen kavram henüz bilinmiyordu. Örneğin vebanın insandan insana nasıl bulaştığının anlaşılması bir türlü mümkün olmuyordu.

Aradan yıllar geçti, bilim gelişti, aşılar ve ilaçlar bulundu, sağlık önlemleri alındı ve bu gibi salgın hastalıkların kökü böylece kazınmış oldu.

★★★

Gelelim Türkiye’deki durumlara!..

Bugüne kadar on bin’i aşkın insanımız bu virüs nedeniyle can verdi.

Bu salgından korunmanın yolları artık az veya çok biliniyor.

Klasik deyimiyle maske, mesafe, temizlik...

Ama bulaştıysa vaziyet iyi değil, tehlikeli.

★★★

Ne yazık ki bizi yönetmekte olanlar bu salgını hafife almakta ısrar ediyorlar.

Mayıs ayında falan vakalar epeyce azalmıştı çünkü sokağa çıkma yasağı gibi ciddi önlemler alınmıştı.

Durum biraz iyiye gidince önlemler hemen gevşetildi.

Şu anda bile son derece gevşek.

Önce, “Para gelsin de nereden gelirse gelsin” anlayışıyla kapıları yabanca turistlere açtılar.

Örnek vereyim...

Salgın ilk günden bu yana Rusya, Ukrayna, İngiltere gibi ülkelerde son derece yaygın.

Son birkaç ay içerisinde bu ülkelerden bir milyonu aşkın turist deniz ve güneşten yararlanmak için Türkiye’ye akın etti.

Hava limanlarında alınmış hiçbir somut ve önleyici önlem yoktu.

Bunlar da virüsü hızla Türkiye’ye taşıdı...

Ve üstelik (onların medyasında çıkan haberlere göre) bazıları da virüsü Türkiye’den kapıp kendi ülkelerine götürdü.

★★★

İkincisi...

Yasaklar ve kısıtlamalar sonrasında durumun biraz olsun düzeldiğini gören bizim iktidar, bunları alabildiğine gevşetti.

Şimdi birkaç göstermelik yasak ve kısıtlama dışında her şey serbest!

Oysa bütün dünya bir süredir olayın ciddiyetini kavradı ve sert önlemler alıyor...

Örnek mi istiyorsunuz, başka ülkeleri bırakın bir yana...

Almanya, İngiltere, Fransa, Belçika, İspanya, İsveç, Norveç, İtalya gibi her türlü yasaklara karşı olan Batı dünyası ülkeleri bile bu konuda önlemler getiriyor.

Sert yasaklar ve kısıtlamalar uygulanıyor çünkü salgın zirvede...

Ve belli bir entel kesim dışında hiç kimse önlemlere karşı çıkmıyor.

Barlar, restoranlar, kafeler, belli saatler dışında bütün iş yerleri ve marketler kapatılıyor.

Toplu taşım kısıtlanıyor.

Asker ve polis denetim için sokaklarda devriye geziyor.

★★★

Durum oralarda böyle iken biz ne yapıyoruz!..

Sokaklar maskeli ve maskesiz insanlarda dolu.

Güvenli mesafe kavramı derseniz, çoğumuzda zaten yok.

Hemen ve yanılmak dileği ile belirteyim, bu gidişimiz iyi değil.

Bu kadar “Özgürlük (!)” biraz fazla oldu gibime geliyor.

★★★

O halde ne yapmalı?..

Emekçilerin, çalışanların haklarına zarar vermemek koşuluyla, bence yeni önlemler alınmalı. 

Nedir onlar?

Ben bilemem...

Bilmediğim konuları da açıkça itiraf etmekten çekinmeyen bir gazeteci olduğum için bu kadarını söyleyebiliyorum.

★★★

Ötesi bizi yönetmekte olanların işidir.

Onların da çeşitli nedenlerle, özellikle oy kaybı endişesiyle bu konuda adımlar atmaktan çekindiğini görüyor ve üzülüyorum.

Bu işin şakası yok...

Binlerce, gelecekte belki on binlerce insanımızın canı söz konusu.

Böyle konularda Türkiye’yi “Bekleyelim görelim, durumu şimdilik günlük açıklamalarla idare edelim” anlayışıyla yönetmek ayıptır, günahtır, maddi ve manevi sorumluluk getirir.

Biraz daha ciddi olsunlar, ne yapacaklarsa ona göre yapsınlar.