Sevgili okurlarım, “Burası Türkiye abicim her şey olur” anlayışından yola çıktığımızda, yine ilginç bir durumla karşılaştık.

AKP’nin ön bahçesi olan Diyanet önceki akşam bir açıklama yaptı.

Biliyorsunuz, ülkemiz çok ciddi bir kuraklık tehlikesiyle yüz yüze.

Yağmur yağmıyor, kar mevsimi ise henüz başlamadı.

Barajların çoğu kurudu.

Bu gerçekleri dikkate alan Diyanet önceki gün çok ciddi (!) bir öneri getirip millete duyurdu:

“Bu hafta cuma namazından sonra hep beraber yağmur duası yapalım, yağmur için Allah’a dua edelim.”

Bu sözler dünkü cuma hutbesinde bütün cemaate duyuruldu...

Ve saf tutan müminler yağmur yağsın diye Allah’a dua ettiler.

★★★

Ancak bunlar olurken ortalıkta küçük bir aksilik (!) vardı...

Meteoroloji Genel Müdürlüğü bir gün önce açıkladığı hava tahminlerinde perşembe akşamından başlayarak yurt genelinin yağışlı geçeceğini bildirmişti.

Nitekim perşembe akşamı yağmur başladı.

Dün sabah da devam ediyordu.

Şimdi bu durumda biz acaba ne demeliydik!..

Bir yanda bilimsel yöntemlerle, elektronik aletlerle yapılan ve yağış olacağını gösteren
tahminler...

Öbür yanda ise Diyanet’in on binlerce camide hutbeler okutup ahaliden yağmur duası istemesi!

★★★

Eğer yağışlar yağmur dualarından sonra olsaydı bunlar Türk Milleti’ne yine hava atacaktı:

“Dualarımız kabul oldu, yağmur başladı!..”

Ve bu memlekette yaşayan milyonlarca müminin büyük bir bölümü de bu propagandaya ister istemez kanacaktı.

Ancak gelin görün ki, Meteoroloji bilimi bu konuda ön almış ve yağmuru önceden bildirmişti.

Başka bir deyişle Diyanet geç kalmıştı!

Yani ‘zamanlama manidar’ durumları oluşmuştu.  

★★★

Cemil Kılıç sözünü sakınmayan bir ilahiyatçı...

Diyanet’in çağrılarından haberdar olunca dün bu konuda şöyle dedi:

“Eğer dua ile yağmur yağsaydı Arabistan çöl olmazdı.”

Sonra sözlerini sürdürdü:

“Dua ile yağmur yağmaz ama yine de siz bilirsiniz. Keşke dua yerine altın madenleri için katledilen ormanlarımız hakkında hutbe okutup katliama engel olsalardı...”

★★★

Bu iktidarın CHP’li belediyelerle sorunları var. Onların elini ayağını bağlamak ve çuvallatmak için ne gerekiyorsa yaptıklarını hepimiz biliyoruz.

Kuraklık sorunu, iktidarın bir süredir elinde sakladığı, ancak açıklamaktan çekindiği en önemli kozlardan biriydi.

Hele de İstanbul, Ankara, İzmir gibi en büyük kentlerimizde beklentileri vardı...

Kuraklık olacak...

Musluklardan su akmayacak...

Bu salgın ortamında yıkanmanız bile mümkün olmayacak, işte size CHP’li belediyeler...

Ahali sokaklara dökülüp protesto edecek, CHP’li belediyelere dümdüz gidecekti!..

★★★

Ama sonra düşünmeye başladılar...

“Arkadaş biz böyle diyoruz ama bizim belediyeler de var. Bursa, Erzurum, Balıkesir, Trabzon, Gaziantep... Kuraklık gelirse bizi de vurur. En iyisi biz bu konuda ağzımızı açmayalım, kimseyi suçlamayalım. Aksi takdirde suçlamalarımız aynen bize döner ve yara alırız.”

O halde ne yapmalı?

“İşi Diyanet’e bırakalım, onlar siyasete hiç bulaşmadan kuraklığı yağmur duası ile halletmeye çalışsın!”

★★★

Açıkça söylemek gerekirse iktidar kesimi bu son yağmurlardan pek hoşlanmadı!

Oysa ellerine hazır bir fırsat gelmişti...

Örneğin barajlarındaki su seviyesi acayip bir biçimde düşen İstanbul gibi CHP’li belediyeler tam zor duruma düşecekken, acaba yağmur onların da kurtarıcısı mı olacaktı!

Yani iktidar günümüz itibarıyla bu konuda birazcık üzgün!..

Diyanet’in yağmur duası boşa gitmiş oldu.

Yağmur duası bir gün önce yapılsa ve yağış gerçekleşseydi, o zaman mutlu olup nutuk atacaklardı:

“Ey benim milletim, işte gördünüz. Diyanet’imiz bir dua ile yağmuru başlattı. Dualarınız daim olsun.”

Zamanlama o takdirde çok daha manidar olacaktı!



Sevgili okurlarım, korona salgını Antalya’da da dayanılmaz boyutlara ulaştı. Bunu Sağlık Bakanı da doğrulamak zorunda kaldı.

Salgın Antalya ve çevresinde neredeyse herkese bulaşmış durumda.

Hasta yatakları, yoğun bakım odaları tıka basa dolu. Ağır vakalar ve ölümler giderek artıyor.

İnsanlar şaşkın ve çaresiz...

★★★

Geçtiğimiz günlerde ve haftalarda burada defalarca yazdım. Yaz aylarında Antalya’ya Rusya ve Ukrayna’dan 1.5 milyon turist getirip ağırladılar. Gelenler için hiçbir denetim mekanizması yoktu.

Salgının en yoğun ve öldürücü olduğu iki ülkeden ellerini kollarını sallayarak geldiler, eğlendiler ve gittiler.

Taşıdıkları virüsü Antalya ve çevresine bulaştırdılar.

Acı sonuç şimdi ortaya çıkıyor.

Şimdi Antalya ve yöresinde can çekişen ve birbiri ardına ölen insanlarımızın günahı vebali, para kazanmak uğruna o turistleri hiçbir denetim yapmadan Türkiye’ye sokanların üzerindedir.

Sağlık Bakanı düşünsün!