Futbol Federasyonu eski başkanlarından Mustafa Kemal Ulusu hatırlatıyor; İngiltere Premier Lig şampiyonluğunu ilan eden Liverpool’un Teknik Direktörü Jürgen Kloop’un şu sözünü:

Biz Türkiye’nin Avrupa’nın Brezilya’sı olacağını düşünür ve beklerken, onlar Katar’ı olmayı seçtiler...

Ne anlıyoruz bu yorumdan?

Sporcu yetiştirmekle uğraşmayacaksın bastıracaksın parayı yabancı oyuncu transfer edeceksin...

Türkiye Katar gibi ulusal 500 bin nüfuslu bir ülke değil; bu 1...

2’ncisi yerin altından doğalgaz fışkırmıyor. Dış finansman açığı ile yaşıyoruz.

Ekonomimiz Katar’a hiç benzemez ama Brezilya ile aynı kategoride yer alıyoruz.

★★★

Uzun dönem çokuluslu bir firmada ve ulusal bir grupta üst düzey yöneticilik görevlerinden “emekli” olduktan sonra, Fenerbahçe Kulübü CEO’su olmuştu Hakkı Hasan Yılmaz.

Futbol ekonomisi rasyonel değil” deyip, 21 ay sonra istifa etmişti...

28 Haziran tarihli yazımda Yılmaz’ın “En değerli ve rekabetçi sektörümüz spor olabilir”  sözünü başlığa taşımıştım.

★★★

Ulusu mektubunda hem Yılmaz’ın yorumlarını eleştiriyor hem de öneri getiriyor:

Önce cevabını bildiği bir sorusu var: “TFF kime danışıyor?

Devam ediyor: “Bizim dönemimizde Araştırma Planlama Eğitim ve Denetim Başkanlığı (APED) kuruldu. Başında Köln Spor Akademisi mezunu rahmetli ‘Suarez Yılmaz’ lakaplı futbolcumuz Yılmaz Yücetürk ve akademisyenlerden kurulu ekibi bulunuyordu. O dönemde TFF olarak 20’ye yakın reform kararları alındı.

★★★

APED’i işaret eden Ulusu’nun sözleri bana da ünlü futbol yorumcusu Rıdvan Dilmen’in, FB Başkanı Ali Koç’la polemiğe giren TFF Başkanı Nihat Özdemir’e “Ya Fenerbahçe’den özür dile ya istifa et” sözünü hatırlattı...

Yeşil sahalarda kanıtlanmış bir başarı, en azından ve de bugün için en kıymetlisi “görüşünü söyleme özgürlüğü” veriyor...

★★★

Ulusu, Yılmaz’ın “Futbol endüstrisi rasyonel bir ekonomi değildir. Taraftar her sene şampiyonluk bekler, Avrupa’da başarı ister. Bunlar olmazsa yönetim istifa diye bağırır” görüşüne itirazını bir örnekle dile getiriyor:

BJK’de yönetici olduğum 1979-1980 sezonunda oynadığımız son kümede kalma maçımızda İnönü Stadı seyirci rekoru kırdı. ‘Yönetim istifa’ diye de tek ses çıkmadı. Bu nasıl oluyor? Cevabı basit: Taraftar yönetimin uzun vadeli olarak takımda gençleştirme hareketiyle ekonomik durumunu dengelemeye çalıştığına güvenirse, bekler... Kulüplerin başkanları kısa vadede şampiyonluk elde edip, adı öne çıksın istiyorlar. Maalesef menajerlerle birlikte(!) dünyada ne kadar yabancı futbolcu eskisi varsa getiriyorlar ve bunlara milyon dolar transfer ücretleri ödüyorlar. Sonra da iflas durumuna düşüp UEFA’dan da sürekli ceza alıyorlar.

★★★

Türkiye’de 450 kadar yabancı futbolcu transfer edildiğini belirten bir menajer, aramızda geçen konuşmada, “Bonservis bedelleri yalnızca sporu finanse etmiyor” diyordu.

Öyle ki bu konuyu çalışıp hükümette ilgili yerlere rapor ettiğini de belirtiyor.

Ulusu bu görüşlerini “TFF kanunu tümden değişmeli, spor kulüpleri yasası çıkmalı” diye bitiriyor.

Fenerbahçe bugün FETÖ şike-kumpas davasından 15’inci kez yargı önüne çıkıyor; sporun siyasetin gölgesinde kaldığının daha iyi kanıtı olabilir mi?

Hinginar: “Borsa şirketi ama dernek gibi yönetiliyor”


Türk Ytong Yönetim Kurulu Başkanı ve Beşiktaş Divan Kurulu’nda 2’nci başkanlık görevlerinde de bulunan Fethi Hinginar’dan da bir mektup aldım.

Neredeyse gizli hazine gibi bir potansiyel var” dedikten sonra Yılmaz’a sorduğum soruyu hatırlatıyor:

Ülkemizde futbol potansiyeli bu kadar yüksekken finansal başarı neden gelmiyor?”

Hinginar, “Her fırsatta ve her ortamda bu sorunu dile getirmeye çalışıyoruz” diye yazmış ve büyük harflerle dikkat çekmek istediği sorunları ifade ediyor:

Müthiş potansiyelin ülkemize kazandıramayışımızın temel nedeni, spor kulüplerimizin yönetimindeki altyapı eksikliği.

Türkiye’de milyarlarca dolarlık bir potansiyel oluşturan spor faaliyetlerimizin yönetim sistemi ‘DERNEK YÖNETİMİ’ statüsünde. Kulüplerin SPK (Sermaye Piyasası Kanunu) kapsamında kurdukları ve halka açık görünen ‘SPOR A.Ş.’lerin sahibi ve yöneticileri de DERNEK yöneticileridir.

Asıl kararlar kulüplerin kongrelerinde seçilen ‘DERNEK YÖNETİCİLERİ’ tarafından alınıyor.

Kulüplerimizde başkan ve yönetim kurulu üyelerinin hiçbir ‘CİDDİ’ yasal sorumluluğu yoktur. (Örnek: Milyarlarca borcu hiç hesap vermeden bırakıp giden başkanlar)

Her zaman örnek gösterildiği için ben de yazacağım:

Kanarya Sevenler Derneği Başkanı ile Türkiye’nin en büyük ve milyonlarca taraftarı olan kulüp başkanlarının yönetim sorumluluğu aynıdır.

Bu yüzden de spor kulüplerimizde anormal ve hiçbir hesaba kitaba dayanmayan borçlar oluşuyor.

Yanlış harcamalar, kötü yönetimler (hem finansal, hem sportif açıdan) yüzünden kulüplerimiz bugünkü çıkmaz yolda debeleniyor.

Bu büyük potansiyeli Türkiye’de hayata geçirecek yasal altyapının kurulmasını ve bu vizyonları gerçekleştirecek kapasitede yöneticilerin işbaşına gelebilmesini diliyorum.”