Kamuoyu çeşitli açılımlarla oyalanırken ülkenin sıkıntıları artıyor.

Kâğıt üzerinde hesaplar yapılıp küçültülmeye çalışılan işsizlik gerçekte ateşten gömlek! Başka bir ifadeyle “Canavar!”

Bu işsizlik canavarını bir başka canavar, koronavirüs tetikledi.

İşini kaybeden insanlar, enflasyon ve pahalılığın boğduğu aileler, dert küpüne dönen esnaf, emekli, çiftçi... Lokantalar, oteller, müzisyenler, tiyatrocular... Hep beraber ağlaşıyoruz!

Çare ne? Aşı! O da bizde yeterince yok!

★★★

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca “Geldi, geliyor, gelecek” diye masal anlatmaya devam ediyor. Bir de ne diyor? “Salgının yayılmasından 84 milyon hepimiz sorumluyuz!” diyor.

Yok yaa! Sen AKP kongrelerinde salonların “lebalep” dolmasına göz yum, kalabalık cenaze törenlerine bizzat katıl, millete yeterli miktarda aşı temin edeme, sonra da kalk suçu 84 milyona yükle! Ayıptır!

Elbette 84 milyon arasında sorumsuz, düşüncesiz, cahil vatandaşlar vardır. Fakat bunlar sizlerden örnek alıp tedbirlere boş vermiştir. Balık baştan kokar misali!

Vatandaşa örnek olacak yönetim kademesi lebalep dolan kongrelerle iftihar ederse sonuç böyle olur!

“Ölenler ölür, kalan sağlar bizimdir” diye düşünüyorlar anlaşılan...

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde vatandaşlarını çaresiz ve umutsuz bırakan ilk ve tek Sağlık Bakanı’dır Koca Bey...

Ülkemizde aşı işlemi tüm vatandaşlara uygulanana kadar aylar geçecek, ilk aşı olanların süreleri dolacağı için onların yeniden aşı olmaları gerekecek! Ee, aşı nerede?

Bir de “Dünyada korona ile en iyi biz mücadele ediyoruz” demezler mi?

Gülmek mi lâzım, ağlamak mı? Bilemiyorum!

★★★

Korona salgını ile birlikte işsizlik de tavan yaptı.

TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) “İşsizlik azaldı” diye raporlar yayınlayınca sinir sistemim bozuluyor, saçımı başımı yolmak istiyorum.

İşsiz kalıp “Açız” diye bağıran milyonlarca insan yalandan mı ağlıyor? Bizi işletiyorlar mı? Çalışıyorlar da “çalışmıyoruz” mu diyorlar?

İş bulmaktan umudunu kesenler artık iş bile aramıyor, istatistiklerde onlar da çalışıyormuş gibi görünüyor!

“Korona canavarı”, “Enflasyon canavarı” derken şimdi üçüncü bir canavar milletin boğazını sıkıyor: İşsizlik canavarı!

Eskiden “Terör canavarı” da vardı, şimdi kolu-kanadı kırılmış gibi... Dileriz son çırpınışları olur, tamamen yok olur!

Can yakan mevcut canavarlarımız:

1) Koronavirüs, 2) İşsizlik, 3) Enflasyon ve pahalılık!

Bunlar insanlarımızı yiyor, bitiriyorlar!

Siyasilerimiz bu hengâmede bile “İlle de Kanal İstanbul” diyor, başka bir şey demiyor!

Dünyaca ünlü ekonomi gazeteleri Amerikan Wall Street Journal ile İngiliz Financial Times bile zaman zaman Türkiye’deki işsizlik canavarını haber yapıyor, bu konuda acıklı yorumlar yayınlıyor!

Bizimkilerin “Ekonomide şahlanacağız, kanatlanacağız” sözlerine ne oldu?

İşsiz insan sonunda ruh haastası oluyor!


Koronavirüs salgınının tetiklediği işsizlik insanları hem aç bırakıyor, hem de ruh sağlıklarını bozuyor.

Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) Sağlık Bakanlığı’nı bu konuda önlem almaya çağırıyor.

Psikiyatri uzmanları, işsizliğe bağlı ruhsal sorunların ikiye katlandığını belirterek şu görüşleri ileri sürüyor:

“Depresyon, sinir bozuklukları, bireylerin alkol ve madde kullanımına yönelmeleri, öfke çoğalacak ve sorunlarla başa çıkmak için şiddete başvurma gibi davranışlar artacaktır.

Eşleri işsiz olan kadınlarda da depresyon gelişme riski artmaktadır. Yaşanan bu süreç, aile ilişkilerini, ana, baba, çocuk ilişkisini bozarak, çocukların ruhsal gelişimleri üzerinde iz bırakma riskini içermektedir.”

Doktorların bu sözlerinden de anlıyoruz ki ekonomik kriz ve işsizlik sürdükçe ülkemizdeki ruh hastalarının sayısı da artacak!

Her gün gazetelerin üçüncü sayfalarında okuduğumuz akıl almaz cinayetlerde de işsizliğin yarattığı depresyon ve sinir bozukluklarının izlerini bulmak mümkün değil mi?

★★★

Almanya’nın önde gelen gazetelerinden “Frankfurter Allgemeine”nin muhabiri Rainer Hermann uzun yıllar Türkiye’de yaşadı.

Alman gazeteci, Türkiye izlenimlerini “Wohin geht die Türkische Gesellschaft” (Türk Toplumu Nereye Gidiyor?) adlı bir kitapta topladı.

Türklerin yaşam tarzları nedeniyle iki ayrı kampa bölündüğünü anlatan Rainer Hermann’a göre Türk halkının asıl sorunu, insanlar arasındaki kültür çatışmasıdır.

Alman gazeteci kitabında, 29 Ekim 1923 tarihinden sonraki Türk toplumunda meydana gelen gelişmeleri inceliyor ve “Atatürk, Osmanlı ümmetinden bir millet yaratmaya çalışmıştır. Cumhuriyet tarihi, bazı olumsuzluklara rağmen, bir başarı öyküsüdür” diyor.

Hermann, Türkiye ve Türkler’in son yıllarda Atatürk ilkelerinden sapıp bağnaz ve tutucu bir karaktere büründüğünü belirterek, Türkiye’nin Batı toplumlarından, her geçen gün biraz daha uzaklaştığını iddia ediyor.

İster sevelim, ister sevmeyelim. Beğenelim ya da beğenmeyelim...

Uzun yıllar yurdumuzda yaşayan bir Alman gazetecinin izlenimleri böyle...

Yabancılar bile, maalesef, ülkemizdeki gidişatın iyi olmadığı görüşünde...

Mangalda kül bırakmayan iktidar mensupları bu yayınları izlerlerse, bilerek ya da bilmeyerek, Türkiye’yi nereye götürdüklerini görürüler!

Ülkenin bugünkü durumuna gelmesinde vatandaşların da sorumlulukları büyük. Umarın bundan sonra daha dikkatli seçim yaparlar, yoksulluğu kader olmaktan çıkartırlar!   

TEBESSÜM

“Bu da geçer yahu!”


Ülkede açlık ve yoksulluk dörtnala gidiyor, millet kan ağlıyormuş... Bilge kişiye sormuşlar...

“Üzülmeyin, bu da geçer” demiş...

Salgın başlamış, insanlar perişan olmuş adamın cevabı yine aynı:

“Bu da geçer!”

İşleri bozulmuş, borçlarını ödemek için malını mülkünü satmış, yoksulluğun kucağına düşmüş, fukaralık girdabında çırpınırken:

 “Bu da geçer yahu” demiş.

Çalışmış, tekrar zengin olmuş ama düşüncesi aynı: “Bu da geçer! Zenginlik de iktidarlar da her şey geçicidir.”

Adam, günü gelmiş hakkın rahmetine kavuşmuş... Vasiyeti gereği mezar taşına “Bu da geçer” diye yazmışlar ama bir yandan da:

“Ölümden ötesi var mı yahu? Neresi geçecek bunun?” diye konuşulurken, fırtına çıkmış, yağmur suları her yanı basmış, seller adamın mezarını alıp götürmüş... O zaman:

“Haklıymış yahu. Gerçekten her şey geçiyor!” demişler!

GÜNÜN SÖZÜ

Doktorun yaptığı hataları toprak örter!