Sevgili okurlarım, Türkiye’yi 20 yıldan bu yana yöneten bir iktidar karşımızda bütün heybeti (!) ile duruyor.

Bu süre içerisinde sadece betona yatırım yaptılar. Otoyollar, köprüler yapıldı ama ötesi gelmedi.

Devletin ve milletin bütün varlıklarını eşe dosta, beşli çete diye bilinen yandaş müteahhitlere peşkeş çektiler.

Kamu arazilerini, limanları, barajları, fabrikaları, madenlerimizi bile sattılar çünkü onlar açısından deniz çoktan bitmişti. Onlara yeni para kaynakları gerekiyordu.

Ancak bu kadarı yetmedi.

Sınırlarımızı açtılar, önüne geleni içeriye buyur ettiler.

★★★

Buyur etme süreci 2011 yılında başladı. O sırada adına “Arap baharı” denilen süreç başlamıştı. Olaylar Suriye’ye de yansıdı. Oysa bizimkiler Esad’la kucak kucağa ne güzel oturuyordu.

Esad Türkiye’ye gelip eşiyle birlikte tatil yapıyor, bizimki Suriye gezilerine çıkıyordu.

Esad’a “Kardeşim Esad” diye hitap ediyor, mitinglerinde bile bu ‘kardeşliği’ bol kepçe kullanmaktan çekinmiyordu.

Örneğin Gaziantep mitinginde ahaliye soruyordu:

“Suriye ile vizeleri kaldırdık, sınırlarımızı açtık. Memnun musunuz?”

Ahali haykırıyordu.

“Çok memnunuz, Allah senden razı olsun.”

★★★

Günün birinde bizimkilere ABD’den talimat geldi...

“Biz Esad’ı devirmeye karar verdik. Siz de tavrınızı ona göre ayarlayın.”

Türkiye’ye göç istilası işte bu süreçle birlikle başladı...

Tayyipgiller iktidarının eli mahkumdu, ABD’nin talimatını aynen uygulayacaktı...

Ve bizimkiler bire bir devreye girdi. Suriye’nin iç işlerine el attılar. Suriye karıştı, Esad’a karşı kalkışma başladı.

Rejimini korumaya çalışan Esad direndi ama korkunç bir iç savaş çıktı.

Bizim iktidar artık Esad’a açıkça posta koyuyor, tehdit ediyordu.

“İnşallah en kısa zamanda Şam’daki Emeviye Camii’nde hep birlikte Cuma namazı kılacağız!”

★★★

Milyonlarca Suriyeli en kolay yol olarak Türkiye’ye kaçtı.

Bizim açımızdan rezalet işte böyle başladı.

Onlar için kamplar hazırladık, oteller, okullar ve hastaneler yaptırdık. Gelenler için her türlü kolaylığı sağladık, milyarlarca dolar harcadık.

Okullar, hastaneler ve üniversiteler onlar için ücretsiz oldu.

★★★

Suriyeliler çok memnundu çünkü böylesine bir avantayı onların bile aklı almıyordu...

Bütün bunlar olurken bizim uyanıkların aklına muhteşem bir fikir saplandı:

“Biz bunları Türk vatandaşı yapalım, seçimde bize oy verirler.”

Yıl 2022 oldu...

Akın akın geldiler. Şu anda Türkiye’yi adeta istila etmiş durumdalar!

Çoğu işsiz güçsüz takımından asalaklar... Çok ucuza çalışıyorlar.

O garibanlar açısından bakıldığında tam bir sömürü çarkı kuruldu.

★★★

Bazıları Suriye’den kaçarken paralarını da getirmişti. Onlar ev aldı, arazi aldı, iş yerleri açtı...

Adana, Mersin, Hatay, Kilis, Kahramanmaraş, Şanlıurfa en başta...

Bugüne kadar kaç kişi geldiğini bilen yok.

Rakamlar açıklanmıyor ama toplam sığınmacı sayısının 5 milyon olduğu tahmin ediliyor.

★★★

Gelelim asıl gizemli (!) soruya...

Bunlardan kaç kişiye Türk vatandaşlığı verildi?

İşte bu sorunun yanıtını da bilen yok.

İktidar bunları AKP seçmeni olarak görüyor, her türlü avantayı sağlıyor.

Dolayısıyla kafese giren kuşları elinden kaçırmak istemiyor.

★★★

Ancak iş sadece Suriyelilerle bitmiyor...

Onlara sağlanan kıyakları gören başka ülkelerin sığınmacıları da komşuda pişer bize de düşer anlayışıyla Türkiye’ye doluştu.

En başta Irak, İran, Kırgızistan ve diğer Orta Asya ülkeleri, Pakistan, Afganistan, Bangladeş, Sudan, Nijerya ve başka Afrika ülkeleri...

Onların sayısı da bilinmiyor.

★★★

Yapılan anketler açıkça ortada. Türk toplumu ekonomiden sonra ikinci baş belası olarak bu sığınmacıları görüyor.

Türkiye’nin 81 ilinde, özellikle sınır bölgelerimizdeki illerde bunların sayısı, Türk sayısına çok yaklaştı.

Bazı il ve ilçelerimizde çoğunluk sağlamak üzereler.

Böyle giderse kendi içlerinden milletvekili seçecekler, belediye başkanları seçecekler.

Kim dur diyecek?

İktidar bunları oy makinesi olarak görüyor.

★★★

Rezalete yıllarca göz yumdular, olanları görmezden geldiler, şimdi pişmanlık gösterisi yapıyorlar.

Son iki gün içerisinde gerek Recep Tayyip ve gerekse Devlet Bey bu konuda açıklama yapmak zorunda kaldılar...

“Gidin artık” demeye getirdiler ama kimsenin gideceği yok.

Başımıza bu sığınmacı belasını açan onlardır.

Sığınmacıların artık gitmesi gerektiğini söylüyorlar ama geçmiş olsun bayım...Çünkü geçti Bor’un pazarı!..

Atı alan Üsküdar’ı geçti.

Kendilerini yıllarca uyaranlara hiç kulak vermediler, alay ettiler, hatta suçladılar.

Şimdi ise özellikle Suriyeli sığınmacıları ‘kibarca’ uyarmaya kalkışıyorlar.

Bu rezaletin hesabını vermekle onlar yükümlüdür ama hiçbir zaman veremeyecekler.