Islak bir yorgan gibi çökmüştü karanlık. Evet elektrik fiyatları bütün dünyada artıyordu ama Türkiye’de iki- üç misli daha yükseğe fırlamıştı.

Niçin?

Birinin çıkması ve gizleneni, saklananı, örtüleni, karanlığa çekilip unutturulanı aydınlatması gerekiyordu.

Kılıçdaroğlu, adımı attı.

Karanlığı ateşe verdi.

Alev alev yaktı.

Alevlerin ışığında 3 ay öncesinin Türkiye’sinde hemen hemen her kentte yaşananlar yeniden hatırlandı: Göreceli olarak zengin şehirlerimizden biri olan Muğla’nın Milas ilçesinde kendini “fatura mahkumu olarak hisseden” kadınlı, erkekli, yaşlı, genç öfkeli insanlar; bölge için dağıtım imtiyazını satın almış AYDEM binası önünde toplandılar. Ellerinde elektrik faturaları vardı. Yüksek zamlı faturaları yaktılar. Sonra ellerinde; “Elektriğimiz Tutmuyor”, “Talana Dur Diyoruz”, Faturalar Bize Karanlık- Size Kâr Demek” yazılmış pankartları aldılar, yürüyüşe başladılar.

Binlerce kişiydiler.

Polis durdurdu.

★★★

Yine 3 ay önce Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde de kendini fatura mahkumu olarak hisseden kalabalık bir vatandaş kitlesi sokağa çıktı. Birlikte hep bir ağızdan; “Bu yapılan zulümdür, bu zulme karşı duracağız” diye bağırarak ve “Hükümet İstifa” diye sloganlar atarak Aras Elektrik Dağıtım A.Ş. binasının önüne yürüdüler. Elektrik Dağıtım A.Ş. görevlileri kapıları kapatıp kaçtılar. Bunun üzerine kalabalık kaymakamlık binasına yürüdü.

Binlerce kişiydiler.

Polis durdurdu.

Ülkemizin varlıklı kentlerinden Eskişehir’de de kendilerini “fatura mahkumu olmuş” duygusu içinde gören vatandaşlar dağıtım şirketi binası önünde toplandılar. Ellerinde “Fatura Değil Soygun Düzeni” yazılı pankartlar taşıyorlardı. Sözcüleri Oytun Gökten, konuşma yaptı ve “Elektrik faturalarındaki artışlar fahiştir, kabul edilemez. Zamlar geri alınmalıdır. Faturasını ödeyemez duruma düşen yoksul ailelerin elektrik, doğalgaz, suları kesilmemelidir” dedi. Ülkemizin turizm markası ve ihracata dayalı tarım ürünleri üreten bereketli toprakların kenti Antalya’da da kendilerini fatura mahkumu olmuş duygusu içinde gören üreticiler toplandılar.

Kızgın.

Öfkeli.

Ve mutsuzdular.

Hep bir ağızdan; “artan yüksek faturalar karşısında sebze üretemez, seralarımızda geçimimizi sürdüremez hale geldik. Bizi yönetenlerin çare bulmasını istiyoruz” diye bağırdılar.

Kalabalıktılar.

Polis durdurdu.

★★★

Sadece 3 ay önceydi: bunlar gibi yüzerce örnek ayrı ayrı kentlerde yaşandı. Bütün Türkiye, “karanlığa çekileni bilmek, anlamak, aydınlanmak, hesap sormak” istiyordu. Evet elektrik dünyada arttı ama Türkiye’de neden iki misli, üç misli...

Sarayın ışıkları açıktı.

Saray, “sabır” önerdi.

Elektrik dağıtım imtiyazını; yüksek faizle dış para (borç) bulup devletten satın almış dağıtım şirketleri de ağızlarına fermuar çekmiş susuyor; şirket binaları kapısına dayanan öfkeli insanları polis çağırarak durdurmaya uğraşıyordu. Devlet tekelinde olan elektrik dağıtımı; “yüksek faizli dış borç- elektriği ucuza kullanacağız yalanı ve yeni şımarık zengin sınıfı yaratma yolsuzluğu” üzerine kurulu bir düzenle özel tekele (21 bölge dağıtım şirketleri) devredilmişti.

★★★

Karanlık işte buydu.

Biri öne çıkmalı.

Karanlığı yakmalıydı.

Kılıçdaroğlu!

Karanlığı ateşe verdi.

Karanlık alev alev yanınca; alevlerin ışığı
“Dış Borç- Yalan- Yolsuzluk düzenini” aydınlattı.

Hesap verin:

Devlet ihaleleri ile peydahladığınız özel şirketlerden aldığınız dolar ve Euro’ları nerede, nasıl harcadınız ve şirketlerin “elektrik dağıtımı özelleşmesi” üzerinden halkı soymasına neden göz yumdunuz?