GP Teşkilattan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, AKP’nin eski İstanbul İl Başkanı Temurci son gelişmeleri SÖZCÜ'ye değerlendirdi


Selim Temurci, “Muhalefete ve bütün Türkiye’ye verilen mesaj ‘İki kez kazanan başkanı bile görevinden alırım’ mesajıdır. Erdoğan’ın 2022 versiyonu asla 2001’deki Erdoğan değil. Öyle olmadığını AK Parti kitlesi de anlıyor artık” dedi


İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen cezaya ülke çapında verilen tepkiler sürerken “hapis ve siyasetten men etme” kararı aynı zamanda “6’lı Masa’nın cumhurbaşkanı adayı kim olacak” tartışmasını da daha güçlü bir şekilde tekrar başlattı. Bu tartışma ve iktidar ortaklarının ceza kararıyla ve muhalefetle ilgili açıklamalarının yarattığı gerginlik devam ediyor. Bu arada Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Muharrem Akkaya’nın “İki adaydan biri seçim takvimi açıklandıktan sonra ceza alırsa, seçimi kazansa bile mazbatasını alamaz” şeklindeki açıklaması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3’üncü kez aday olma konusu ve erken seçim tartışmaları da gündemdeki yerini koruyor. 103 Amiral Davası’nda uzun süredir haksızca huzursuzluk yaşatılan değerli amirallerimize beraat kararı çıkmasına sevinirken 28 Şubat Davası nedeniyle müebbet hapis cezasına çarptırılan ve demans nedeniyle nerede olduğunu bile bilmeyen 85 yaşındaki emekli Korgeneral Vural Avar’ın cezaevinde vefat etmesinden -Allah rahmet eylesin- büyük üzüntü duyduk. Yargısı bağımsız olmayan bir ülkede yaşanan haksızlıklar her alanda devam ediyor. Bugün diğer haksızlıkları Gelecek Partisi Teşkilattan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, AKP’nin eski İstanbul İl Başkanı Sayın Selim Temurci’yle konuştum.

Dr. Selim Temurci, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdikten sonra Marmara Üniversitesi Bankacılık Bölümü’nde yüksek lisans ve doktora yapmış, daha sonra özel sektörde üst düzey yöneticilik görevlerinde bulunmuştur. Siyasi çalışmalarına gençlik kollarında başlayan, 2006-2009 yıllarında Ak Parti Kağıthane İlçe Yönetim Kurulu üyeliği, 2009-2012 yıllarında İl Yönetim Kurulu Üyeliği yapan Selim Temurci 2015-2018 yıllarında da AK Parti İstanbul İl Başkanlığı yapmıştır. Gelecek Partisi Kurucular Kurulu Üyesi, Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi, Gelecek Partisi Teşkilattan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısıdır.


AYNI ŞEYLERİ BİZ DE YAŞIYORUZ!

Sayın Temurci, aynı zamanda AKP eski İstanbul İl Başkanı olarak Türkiye’deki son siyasi gelişmeleri çoğumuzdan daha farklı değerlendirmeniz mümkün. Örneğin, önce CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na, sonra CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na açılan bu davaları siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu anda ben de siyasi yasak dahil yargılanıyorum, yani benzer şeyleri biz de yaşıyoruz. Biliyorsunuz 15 Temmuz’da silah teslimatı konusundaki açıklamalarım nedeniyle Berat Albayrak tarafından bana dava açılmıştı.

Olayı kısaca anlatır mısınız?

15 Temmuz’dan çok kısa bir süre sonra İstanbul İl Gençlik Kolları Başkan, Başkan Yardımcısı ve gençlere silah dağıtıldığına yönelik Sedat Peker’in “Demir Kilise’nin yanında silah teslimatıyla ilgili” bir açıklaması olmuştu, bizi ilgilendiren kısmı şuydu; O silahların benim İl Başkanı olduğum dönemde benim İl Gençlik Kolları Başkanım ve yardımcıları tarafından teslim alınması konusuydu. Bununla ilgili yapmış olduğumuz açıklamalar neticesinde eski bakan Berat Albayrak tarafından hakkımda şikayette bulunuldu.

“Böyle bir şey yok” mu dediniz?

Hem “öyle bir şey yok” dedim, hem bunun yargı tarafından incelenmesi gerektiğini ifade ettim ve şayet böyle bir şey varsa o dönem İstanbul’da yaşanan siyasi çekişme ve mücadeleden dolayı Gençlik Kolları’na talimat verecek ya da bunu yaptırabilecek kişinin kim olduğunu söyledim ama bunun yargı tarafından incelenmesini birinci şart olarak koydum. Yani, sonuç itibarıyla bugün Türkiye’de siyasi muhalifler öyle ya da böyle yargı bir sopa olarak kullanılarak cezalandırılmaya çalışılıyor. Ben, Ekrem Bey’le ilgili olarak da, Canan Hanım’la ilgili olarak da olayların benzer şekilde geliştiği kanaatindeyim, onlar da muhalefet partisinden oldukları için yargı eliyle cezalandırılıyor. Tayyip Bey Türkiye’yi kendi geçmişiyle asla bağdaşmayan bir tabloyla karşı karşıya bıraktı. Ama dediğim gibi bu iki kişiyle sınırlı değil, bizim partimizde de ben dahil bazı arkadaşlarımız benzer şekilde yargılanıyoruz, Türkiye’de maalesef böyle bir süreci ülke olarak yaşıyoruz.

Yani, eski bir AKP’li olarak siz de Canan Kaftancıoğlu ve Ekrem İmamoğlu davalarının da kasıtlı olduğunu düşünüyorsunuz.

Şöyle bir düşünelim, Ekrem Bey bizim vatandaşlar tarafından seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanımızdır, hani hep sandığa, seçime, demokrasiye vurgu yaparız, AK Parti geleneğinde de bu çok vardır, eski İl Başkanı olduğumu vurgulayarak girdiğiniz için söylüyorum, dolayısıyla Ekrem Bey’in şu anda almış olduğu cezayı alt mahkemede nasıl aldığını hepimiz biliyoruz. Düşünün, mahkeme başkanı değiştiriliyor ve Türkiye’de buna ilk dikkat çeken insanlardan biriydim ben 3-4 ay önce. Mahkeme başkanı değiştirildi, görev süresi dolmadan atama dönemi gelmeden görev yeri değiştirildi ve orada İstanbul’da nelerin yapıldığını, bu kişinin nasıl Samsun’a gönderildiğini hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla, mahkeme başkanı değiştirilerek, yeni mahkeme başkanı atanarak yapılan bir duruşmada Ekrem Bey’e verilen bu ceza gerçekten Türk yargısının yürütme ile olan ilişkisini gözler önüne seriyor ve bence hepimizin durup düşünmesi gereken bir mesele. Bu şahsi bir mesele değil, yarın herhangi bir muhalif siyasetçi de susturulmak istendiğinde mahkeme başkanları değiştirilebilir, başka konular gündeme gelebilir, bunların yaşanabileceğini gösteren tipik bir örnek.

ÖNEMLİ OLAN GİDİŞATI GÖRÜP ONA GÖRE DAVRANMAKTIR!

YSK Başkanı’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan için görüş bildirmezken Ekrem İmamoğlu için “İki adaydan biri seçim takvimi açıklandıktan sonra ceza alırsa, seçim kazansa bile mazbatası verilmez” sözlerine Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu “YSK Başkanı, İmamoğlu’nun aday olacağını nereden duydu da görüş beyan ediyor” dedi. Hukukçular “Bu ihsası rey sayılır” diyorlar, YSK’ya itiraz edilemediği için istediği gibi siyasi görüş bildirmesi devam ederse ne olacak?

Ben kendi kanaatimi söyleyebilirim ama bu kanaat gerçekleşmesini arzu ettiğim bir kanaat değil. Genelde Türkiye’de bir şey gerçekleştikten sonra insanların yorum yapmasına alıştık, önemli olan hepimizin şu andaki gidişatı görüp neler olabileceği konusunda bazı şeyleri paylaşmak gerektiğidir. Mahkeme başkanının görev yeri değiştirilerek daha sonra yapılan duruşmalarda ceza alan bir büyükşehir belediye başkanı var. Bu iş burada kalır mı, İnşallah kalır. Üst mahkeme istinafta ya da Yargıtay’da bu karar bozulur, dolayısıyla benim burada kararın bozulmasını arzu etmem bir tarafa şunu da görmemiz lazım ki önümüzdeki süreçte bu kararın istinafta ya da Yargıtay’da hızlı bir şekilde tamamlanıp Ekrem Beyi siyasi yasaklı hale getirebileceğini daha yüksek bir olasılık olarak görüyorum. Asla ülkemize, demokrasiye yakışır bulmuyorum ama geçmişte yaşananlar ve şu an geldiğimiz süreç bunların olabileceği yönündedir.

HALKIN İRADESİNE ENGEL OLMAYA ÇALIŞTIĞINIZDA SONUCU BELLİDİR!

Kararın yine kısa sürede ama “alt mahkeme kararı bozularak” verilmesi ve -bugün sorun yok gibi görünse de- Ekrem İmamoğlu’nun daha etkili bir cumhurbaşkanı adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına çıkması, CHP içinde veya Millet İttifakı’nda sorun yaratması amaçlanmış olamaz mı? CHP ve İYİ Parti arasında bu konuda karşılıklı “iç işlerine müdahale” açıklamaları şu anda var.

Bu da olabilir ama ben şunu hatırlatmak isterim, Ekrem İmamoğlu meselesi, şu anda karar kesinleşirse ve görevden el çektirilirse İstanbulluya, İstanbul’un iradesine çok büyük bir saygısızlık ve haksızlık olur. Seçim İstanbul’da tekrarlandığında da Türkiye’de ilk mesajı atan insanlardan biri olarak söylüyorum, Tayyip Bey kendi eliyle bir siyasi kahraman yaratıyor, o da çok iyi bilir ki halkın iradesine bu şekilde engel olmaya çalıştığınızda bunun sonucu bellidir, aslında Tayyip Beyin siyasi geçmişi olayın nasıl sonuçlanacağını bize söylüyor. Niçin böyle bir yol izlendi, şunu biliyoruz ki İstanbul seçmenin neredeyse yüzde 20’sini aşan bir kitleyi elinde bulunduran bir şehir, manen ve maddeten İstanbul’da Büyükşehir’i elinde tutan bir iktidar seçimde avantajlıdır, İstanbul seçimi etkileyecek bir şehirdir. Böyle şehirde Büyükşehir belediye başkanının başka bir partinin elinde olarak seçime girilmesini istemeyen bir irade olduğunu, İstanbul belediye başkanlığı muhalefetin elinden alınmaya çalışıldığını görmek lazım.

Bunun tam tersi olabilir mi, ittifakta bir kaos amaçlanmış olabilir mi, olabilir. Tabii ki bir partinin başka bir partinin iç işlerine karışmaması lazım, şu anda Gelecek Partisi olarak Mansur Bey veya Ekrem Bey’le ilgili değerlendirmeyi Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu yapacak ama şöyle bir tablomuz yok mu; örneğin Gelecek Partisi’nin Teşkilat Başkanı olarak ben de “Bu masada başbakanlık yapmış bir lider var, ben de kendi genel başkanımın aday olmasını isterim” diyorum ama 6 liderin birbirine vermiş olduğu bir söz var; cumhurbaşkanı adayı bu masada ortak olarak belirlenecek, hal böyleyken bizim burada isim belirtmeden şunu söyleme hakkımız olduğunu düşünüyorum, ülkenin yaşamış olduğu bu büyük hukuk garabeti, büyük yolsuzluk ekonomisi içerisinde bu seçim köprüden önceki son çıkıştır, burada bizim “pardon” deme şansımız yoktur, ilk turda en yüksek oyu alabilecek adayla seçime girmemiz gerekir. Sadece bu seçime değil, hem cumhurbaşkanlığında en yüksek oyu alacağız, hem parlamentoda mutlaka 300’ün üzerinde -ki 360’ı geçmesi en büyük hedefimiz- bir parlamento aritmetiğiyle bu işi sonuçlandırmamız lazım ki bu ülkeyi tekrar demokrasiye, parlamenter sisteme, hukuk devleti ilkelerine geri dönüştürebilelim. Dolayısıyla, ben de bunu söylüyorum; “en yüksek oyu alabilecek, toplumun her kesimini kucaklayabilecek, kutuplaşmanın bir parçası olmayacak bir adayla yeni bir dönemi başlatalım” demek bir istektir, bu isim belirtmek anlamına gelmez, biz şu anda Gelecek Partisi’nde Sayın Genel Başkanın talimatıyla isim konusunu parti içinde konuşuyoruz ama çıkıp medyada isim belirtmiyoruz.

TAYYİP ERDOĞAN YENİLGİYİ KABUL ETMEZ

“İstanbul seçimi etkileyecek bir şehirdir, Tayyip Bey İstanbul kendisinin elindeyken seçime girmek istedi” dediniz, Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olsa da İstanbul AKP’ye geçmiş olmayacak mı, böyle bir operasyona gerek var mıydı?

İstanbul, Tayyip Erdoğan’ın çok ayrı bir yerde değerlendirdiği bir il olmuştur, hangi makamda olursa olsun o İstanbul’un yönetimini kendi elinde tutmak ister. Ekrem Bey’le ilgili planının birinci kısmı bu ama genel olarak Türkiye’ye verilen mesaj, bütün muhalif kesime, bütün topluma verilen mesaj da “Ben 2 defa seçim kazanmış bir belediye başkanını bile görevden alıyorum” mesajıdır, güç gösterisi ve korku iklimi yaratmaktır ve aynı zamanda Ekrem İmamoğlu’yla bir hesabı kapatmış oluyor. Tayyip Beyle siyaset yapanlar iyi bilir, hiçbir şeyi şansa bırakmaz ve yenilgiyi de kabul etmez. Burada kendi kitlesine “2 defa seçim kaybettirmiş bir kişiyi görevden aldığını” göstermiş oluyor. Onda bir kin ve nefret varsa veya zihninde onu cezalandırmak gibi bir şey varsa onun da hesabını görmüş oluyor.

Davutoğlu “Bir kişi aday olacaksa ve parti mensubiyeti varsa bunu parti lideri açıklamalı” dedi. Sayın Kılıçdaroğlu da “Çoklu aday da tartışılabilir ama doğal olanı 6’lı Masa’dan birinin belirlenmesi ve 6 liderin bunu ifade etmesidir, bana söylenirse aday olurum” dedi. Birçok kişi Sayın İmamoğlu’nun kendisinin bir kez daha “Ben aday değilim” demesinin doğru olacağını söylüyor, siz ne düşünüyorsunuz?

Biliyorsunuz şu anda Ankara ve İstanbul belediyeleri Millet İttifakı ile kazanılmış belediyeler, her ne kadar Cumhuriyet Halk Partisi’nin belediye başkanları da olsa bugün İYİ Parti’nin de, destek olan diğer partilerin de bu seçilmiş belediye başkanları konusunda elbette çabaları olmuştur ama en görünen çabanın Meral Hanım’a ait olduğunu, yani Millet İttifakı’nın önemli partneri olan İYİ Parti’nin gerek Mansur Bey’in, gerek Ekrem Bey’in seçilmesinde etkisini kimse tartışamaz, dolayısıyla bu konuda söz söyleyecek kişiler zaten belli ve onlar da konuşuyorlar. Adayın masadan belirlenmesini bizler de arzu ederiz ama şunu da hatırlatmak isterim, birkaç ay önce Sayın Kılıçdaroğlu’nun kendisi de diğer genel başkanlar da bizler de hep; “Bu masadan olabilmesini elbette arzu ederiz ama eğer ortak bir aday olacaksa bu aday dışardan da belirlenebilir” dedik. Dolayısıyla, burada şu anda bütün siyasi partiler kendi içlerinde bu konuyu değerlendiriyor. Daha önce bahsi geçen iki belediye başkanının Kemal Bey’e destek mesajlarını biliyoruz, tekrar çıkıp aday olmayacağını söylemesi gerekir deniyorsa şunu düşünmek lazım; Türkiye kamuoyu ve 6’lı Masa ortaya hangi isimlerin geleceğini, nelerin tartışılacağını bilmiyor, CHP kendi içinde bir karar aldı mı, yani “Büyükşehir belediye başkanları asla bu süreçte cumhurbaşkanı adayı olamaz” şeklinde bir karar var mı, bunu bilemiyorum ama sonuç itibarıyla bu CHP’nin bir iç meselesidir.

KILIÇDAROĞLU VE AKŞENER ARALARINDA KONUŞMALI

Bu tür tartışmalarla 6’lı Masa’ya verilecek zarar Türk demokrasisine verilecek zarardır, ben burada Meral Hanım’ın iki belediye başkanı hakkında söz söylemesi durumunun Millet İttifakı’nın önemli bir partneri olması dolayısıyla olduğunu ve bunun doğal olduğunu düşünüyorum. Meral Hanım daha önce “Masaya bu iki belediye başkanının ismi gelirse bizim itirazımız olmaz” dedi. Onun yaptığı açıklama masaya yapılmış bir açıklama olarak da değerlendirilebilir. Ama bu iki liderin -Kılıçdaroğlu ve Akşener- son günlerde aralarındaki hukuk bu meseleyi birlikte konuşmalarını gerekli kılar. 6’lı Masa’da bahsi geçen isimleri çok konuştuğumuzda sanki onların dışında kimse aday olamayacak, ismi masaya getirilemeyecek gibi anlaşıldığında bu diğer 4 lidere de büyük haksızlık olur diye düşünüyorum.

18 NİSAN’DAN SONRA YAPILACAK BİR SEÇİME MECLİS’İN ONAY VERMESİNİ KİMSE BEKLEMESİN!

*Cumhur İttifakı’nın erken seçimi Nisan sonunda düşündüğü söylendi, sizce 6’lı Masa buna razı olacak mı?

Biliyorsunuz Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu var ve bu kanunda 60 günlük bir süre var. Yani, şu anda hiçbir değişiklik olmazsa 2023’ün 18 Haziran’ında seçim yapılacak. Seçim takvimini 60 gün önce başlattığınızda ve 18 Nisan’a geldiğinizde, 18 Nisan’la 18 Haziran arası mevcut kanunlarımıza göre seçimin öne alınması söz konusu olmaz. Yani, bu zaman diliminde yapılacak bir seçim zaten yasal olarak erken seçim olarak kabul edilemez, dolayısıyla bir erken seçim söz konusu olacaksa 18 Nisan’dan önce yapılması gerekir ki bu seçim erkene alınmıştır diye kabul edilsin. Bizim de kanaatimiz bu yöndedir, eğer seçime 10 gün, 20 gün, bir ay kala “Ben seçimi erkene alıyorum, gelin oy verin” denirse zaten yasal olarak seçim erkene alınmış kabul edilmeyeceği için bu konuda çok ciddi Anayasal tartışmalar olur, Türkiye’yi bu tartışmaların içine sokmamak lazım. Niye bu tartışmaları yapıyoruz, çünkü Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa 101’e göre 2 defa seçilmiştir ve en son yapılan Anayasa değişikliği neticesinde ancak Meclis 5’te 3 çoğunlukla, yani 360’la seçimin yenilenmesine karar verirse bir kez daha seçilme hakkı doğar. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tekrar aday olabilmesi için Meclis’in 360 vekille ülkeyi seçime götürmesi lazım. Seçimin erkene alınabilmesi için de şu anda mevcut kanunlarımıza göre 18 Nisan’dan önce yapılması lazım. 18 Nisan’dan sonra yapılacak seçime Meclis’in onay vermesini kimse beklemesin. YSK Başkanı’nın seçimin yaklaştığı bu süreçte bu kadar konuşuyor olması ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur.

YSK başkanları seçim süreçleri haricinde çok açıklama yapmazlar, Muharrem Akkaya neden özellikle Sayın Cumhurbaşkanı’nın adaylığı konusunda bu açıklamalara gereksinim duymuştur? Burada Tayyip Bey’in adaylığını tartışmaya açacak bir cümle kurulmasını çok manidar buluyorum, şunu biliyoruz ki Tayyip Bey kesin olarak adaydır, mevcut YSK Başkanı’nın böyle bir açıklama yapması Türkiye’de Anayasal bir tartışmanın çıkmaması için şimdiden ön almaksa elbette bir kendisini kutlarız ama bu işin içinde başka hukuki durumlar yaratılacaksa Türkiye günü geldiğinde yine hukuk içerisinde bunun hesabını mutlaka sorar.

TARTIŞMALI BİR ŞEKİLDE CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNE GİRECEĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM

Anayasa hukukçuları “Seçim tarihinden bir-iki ay önce yapılan seçim erken seçim sayılmaz, hiledir” diyorlar ama sonuçta iktidar bunu yapabilecek.

Ben Tayyip Bey’in böyle tartışmalı bir şekilde cumhurbaşkanlığı seçimine gireceğini düşünmüyorum. Burada bir iki aylık bir süreyi bu kadar kötü kullanarak tartışmalı bir cumhurbaşkanlığı seçimini Türkiye’ye hediye etmez diye ümit ediyorum.

Erdoğan’ın 3’üncü kez aday olması yasal olarak mümkün değil, muhalefet partileri toplu olarak karşı çıkmalı diyen hukukçular var, şimdi tartışmalarda sıkça dile getiriliyor. Sizce de haklı değiller mi?

Tayyip Bey, üçüncü kez aday olabilir ama şartı Meclis’in 360 vekille seçim tarihinden en az 2 ay öncesine seçim kararı almasıdır, seçim 18 Nisan’dan öncesine alınırsa 3’üncü kez aday olması söz konusudur. “Ben Mayıs’ta da aday olurum, 18 Haziran’da da aday olurum” dendiğinde Meclis niçin Tayyip Beye “aday olabilirsin” desin? 400’ün üzerinde bir sayıyla Anayasa değişikliği yapabiliyorlarsa mümkün, Türkiye’nin bütün eksiklerine rağmen hala hukuk devleti olduğuna inanmak istiyoruz.

BU RİSKLERİ GÖZE ALAN İKTİDAR ACABA NASIL BİR SEÇİM SÜRECİ PLANLAMASI İÇİNDE?

Ekrem İmamoğlu’na yapılan ve YSK’nın “Biz şikayetçi değiliz, davaya müdahil de değiliz” dediği suçlama AKP döneminde size İstanbul İl Başkanı olarak veya AKP Belediye Başkanı’na yapılsa Tayyip Bey kabul eder miydi, yoksa “mahkeme kararını yok hükmünde sayıyorum” mu derdi?

Normal siyasi serüveninde asla böyle bir hikayeye evet diyecek bir lider değildir. Biz de burada Pollyannacılık yapmak durumunda değiliz, insanların şu denklemi çözmesi lazım ve çok basit bir denklem; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın yargılandığı bir davada mahkeme başkanının zamanı gelmeden başka bir yere gönderilmesi ve ardından yeni mahkeme başkanı ve yeni bir yapının Belediye Başkanı’na böyle bir ceza vermesini siyasi iradeden bağımsız düşünmek çok büyük bir akılsızlıktır. Biz bu kararı siyasi iradeden bağımsız asla düşünmüyoruz. Önce seçimi 2 defa tekrarlatmamaları, şu anda İstanbulluyu böyle engellemelerle meşgul etmemeleri gerekiyordu, açık ifade etmek lazım, Ekrem Bey’e yapılanlar onu farklı bir yere taşıyor, Tayyip Bey’in bunu görmemesini büyük bir hayretle izliyorum. Henüz “nasıl oldu da dava devam ederken mahkeme başkanının İstanbul’dan sürüldüğünün” açıklamasını kendisi de, Adalet Bakanı da yapmadı. Şunu sormamız gerekir; şu aşamada böyle bir kararın alınması ve Ekrem Bey’in siyasi yasaklı hale getirilmesi de dahil bütün bu riskleri göz önüne alan bir iktidar acaba nasıl bir seçim süreci, nasıl bir planlama içinde, hepimizin buna odaklanması, “birlikte başaracağız” demesi lazım. 6’lı Masa’nın bu tartışmalarla zarar görmesinin Tayyip Bey’in en büyük seçim planlarından biri olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla, bizim derhal kendimize gelip 6’lı Masa’yı bu tartışmaların dışına çıkarmamız, 6 liderin hakkını hukukunu koruma adına onların ortak bir aday konusunda uzlaşmasını beklememiz gerekir ki yeni bir dönemi başlatalım.

Binlerce kişi açılan haksız davayı protesto için Saraçhane’de buluştu.


ERDOĞAN’IN “ESKİ ERDOĞAN OLMADIĞINI” ARTIK KENDİ KİTLESİ DE ANLIYOR

Aynı olay AKP için olsa Tayyip Bey asla kabul etmezdi dediniz, ne yapabilirdi bu durumda?

Şöyle, şu an zaten İstanbul halkı buna çok büyük bir tepki gösterdi ve Saraçhane’de yapılan bir buluşma gerçekleşti. Sonuçta böyle bir kararda ben Tayyip Bey’in de benzer bir süreç takip edeceğini düşünürüm. Zaten İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan Pınarhisar Cezaevi’ne giderken biz onu böyle büyük bir buluşma neticesinde uğurlamıştık. Burada üzücü olan şey şu; kendine yapılan bir başkasına yapıldığında daha çok sesi çıkan özgürlükçü bir cumhurbaşkanı Türkiye’de çok daha fazla itibar bulurdu, görevde kalsa da, gitse de o itibar ona yeterdi ama Tayyip Erdoğan bunu başaramadı.  Şu anda bu kararla ilgili olarak “Milletin vicdanı yara almıştır” şeklinde bir cümle kursa ben inanıyorum ki hala AK Partililik ruhunu taşıyan birçok kişi bundan sadece memnun olurdu, Tayyip Bey bunu söyleyemedi. Adalet diyerek yola çıkan Erdoğan’ın 2022 versiyonu asla 2001’deki Erdoğan değil, yeni bir tipoloji var karşımızda ve o da “Anayasa Mahkemesi’ni kaldıralım” diyen Devlet Bahçeli’yle yol yürüyor ve onun aynı Erdoğan olmadığını artık AK Parti kitlesi de anlıyor, biz bunu sokakta zaten görüyoruz.

Ben bu kararın bu şekilde alınmasından sonra iktidar yetkililerinin yaptığı açıklamaları da dinlediğimde şimdiden sonra seçim sürecinde yaşanacaklar konusunda bizim çok daha birlik ve beraberlik içinde hareket etmemiz gerektiğine inandım. Düşünün, 16 milyon İstanbullunun 2 defa seçtiği bir belediye başkanının siyasi yasaklı hale getirilmesi için bir süreç başlatılmışsa ve seçime de bazılarına göre 4 ay, bazılarına göre 6 ay kalmışsa bu süreç içinde Türkiye’de Tayyip Beyin neler yapabileceğini düşünmek lazım, 6’lı masanın sorumluluğu da artmıştır.

SAMSUN’A SÜRÜLEN MAHKEME BAŞKANINI ERDOĞAN’IN BİLMEMESİ MÜMKÜN DEĞİL

Cumhurbaşkanı’nı iyi tanıyan biri olarak böyle görüyorsanız sadece 6’lı Masa değil, herhalde bütün Türkiye bu ihtimale göre hareket etmelidir.

Tabii, bu karar alındığında AK Parti’deki aklıselim, hala sağduyulu davranan bazı kişiler “AK Parti’nin geçmişine, tarihine yakışmadığına” dair açıklamalar yaptılar, bunlardan sonra biz sahadayız ve daha önce Ak Parti’de siyaset yaptığımız arkadaşlarımız var, onlardan “Ekrem Bey’i büyütmek istediler, Tayyip Bey’e kumpas kurdular” gibi cümleler duydum. Ben de kendilerine size söylediğimi söyledim; siyasette böyle şeyler olabiliyor ama böyle bir oyun varsa Tayyip Beyin bunu tersine çevirmek için “Milletin vicdanını yaralamıştır, ümit ediyorum ki üst mahkemeler bunu düzeltecektir” gibi bir açıklama yapabilir dedim ama bunun çok düşük bir ihtimal olduğunu da söyledim. Çünkü bu mesele yeni bir mesele değil, zamanı gelmeden Samsun’a sürülen bir mahkeme başkanını Erdoğan’ın ve Adalet Bakanı’nın bilmiyor olması mümkün değil, dolayısıyla bu planlı bir hareket, zaten Tayyip Bey de böyle bir söylem içerisine girmedi.