Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bazı kesimler şükretmesini bilmiyorlar” sözünü değerlendiren Altuğ, “Varlıklının istakoz yediğinde şükretmesiyle yoksulun su içerken veya kuru fasulye yerken şükretmesi aynı mı” dedi.

Artık herkes biliyor ki gelecek seçimde seçmeni etkileyecek en önemli iki konudan biri ekonomi, diğeri sığınmacı-göçmen konusu. İktidarın sığınmacı politikasının ne olduğu belli değil çünkü her hafta fikir değiştiriyorlar ama görünen o ki bir “kalacaklar”, bir “gidecekler” diyen Cumhurbaşkanı’nın son kararı yıllardır bitmek bilmeyen misafirliğin devam etmesi. Bu arada, yabancılara Türk vatandaşlığı satışı devam ediyor, hatta üstüne “ücretsiz eğitim, emeklilik hakkı” gibi haklar teklif ediliyor. Ekonomide ise iktidar partisi pembe tablolar çizmeyi sürdürürken dolar ve enflasyon hızla yükseliyor, insanımız hayat pahalılığı karşısında giderek daha da çok eziliyor ve sadece bugünkü vatandaşları değil, gelecek kuşakları da büyük borçların altına sokacak yeni harcamalar çıkarılıyor. Bu olaylardaki çelişkiyi yılların deneyimine sahip bir ekonomistle, benim televizyon ve YouTube programlarımda da sık sık görüşüne başvurduğum Prof. Dr. Sayın Osman Altuğ’la konuştum. Her ne kadar artık gülecek halimiz kalmamış olsa da onun esprili ifadeleriyle yaptığı açıklamaları ilgiyle okuyacağınıza eminim.

Prof. Dr. Osman Altuğ 1983-1996 yılları arasında çeşitli bakanlıklarda bakan ve başbakan danışmanlığı, 1996-97 döneminde Ekonomiden Sorumlu Başbakanlık Başdanışmanlığı görevlerinde bulunmuştur. 1991-2012 yıllarında Marmara Üniversitesi Muhasebe-Finansman Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yapmıştır. Prof. Altuğ, 2002’de Eko Vitrin Dergisi tarafından “Yılın İktisatçısı” seçilmiştir.


■ “Enflasyonda Arjantin’i de geçtik” diyorlar ama galiba Zimbabwe’yi de geçmiş durumdayız, bu enflasyon nereye kadar varacak ve şu anda zaten büyük sıkıntıda olan halk nasıl dayanacak?

Anarşiyle yönetilen ülkelerde enflasyon kaçınılmazdır, senin de ekonomin anarşiyle yönetiliyor. Yeniden yapılanacağız, yepyeni bir Türkiye. Muhalefet partileri kendi ekonomik modellerini de net şekilde açıklamalıdır, kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alacak mı, AB’ye olan bu taahhüdümüzü yerine getirecek mi, bunu yapmadıkça ne enflasyonu ne de başka bir sorunu çözemezsiniz. Borcunu bilmeyen bir devlet, hatta bir ticari kuruluş yönetilebilir mi?

ARTİST DEĞİŞİR, OYUN DEĞİŞMEZ

■ AKP’nin daha bir senesi var, bu bir senede ekonomiyi kayıt altına alamaz mı?

Hayır alamaz. “Herkesi vergi mükellefi yapması” gerekir, bu aslında herkesten vergi almak değildir, bir sistemdir. Ama biz sistemsizliği seviyoruz, anarşi, trafik kurallarına uymayız, anarşi, imar kurallarına uymayız, anarşi, eğitim kurallarına uymayız. İktidar ekonomiyi kayıt altına alırsa gayri memnun bir seçmen kitlesi oluşur, bu bir devrimdir, iktidarın işine gelmez. Devlet şu anda sadece vatandaşın gelirini görüyor, giderini görmüyor, ekonomi kayıt altına alınırsa gideri de görecek. Senin gelirin 100 bin liraysa, masrafın da 90 bin liraysa o 10 bin liranın vergisini alacak, oysa şimdi 100 bin liranın vergisini alıyor. Hangi muhalefet bundan söz ediyor? Mevcut düzeni değiştirecek misin, değiştirmeyecek misin? Değiştirmedikçe sahnedeki artist değişir, oyun değişmez.

■ Dolar yine artışa geçti ve bir iki gün içinde 15.50’ye çıktı, sonra 15.30’lara indi. Bu yükseliş durur mu?

Durmaz, doların artmasını önleyemeyeceklerini yıllar öncesinden söyledim, söylediklerimin birinin bile aksi çıktı mı? Çareyi halk kendisi bulacak, daha çok üretip daha az tüketeceğiz. Daha çok tüketen ülke sorununa çare bulamaz. Dolaylı vergilerin hepsi kaldırılacak, böylece vergi oranları aşağı çekilecek, sosyal sigorta primi oranları aşağı çekilecek, müteşebbisin önündeki engellerin en önemlisi vergi ve sigortadır, bunları aşağı çekeceğiz, döviz cinsinden borçlanma talebi düşürülecek. Borcumuzu, alacağımızı bileceğiz, borç yönetimine geçeceğiz.

Öyle bir yorgan ki ayaklarımız hiç yorganın içinde kalmıyor


■ Önce “Kur Korumalı Mevduat” çıkarıldı, dövizi olan ve bunu TL’ye çevirerek bankaya yatıran zenginlerin döviz artışı ile çıkacak zararları milletin vergilerinden ödeniyordu, şimdi bunun üzerine bir de Maliye Bakanı Nebati “Enflasyon Korumalı Hazine Tahvili” çıkaracaklarını açıkladı. “Ağustos’ta enflasyon düşecek” demişlerdi, düşecekse neden -farkı yine halkın ödeyeceği-  enflasyon korumalı tahvil çıkıyor?

Borçları ödeyecek durumda değilseniz daha cazip “yeni borçlanma araçlarına” başvurursunuz. Bunlardan biri de tahvildir. Siz borcu aldınız, ne yaptınız, yediniz, tüketim harcamalarında kullandınız, demek ki borcun oluşması yanlış, oluşması yanlış bir borcun ödenmesi de zordur. Atalarımız ‘Ayağını yorganına göre uzat’ demiş. Bizim yorgan öyle bir yorgan ki ayak hiç yorganın içinde kalmıyor. Borçlanma iktidarlar için önemlidir, borçlanırsınız millete dağıtırsınız bir şekilde. Bu dağıtımı adil yaparsınız veya adil olmayan şekilde yaparsınız. Merkez Bankası’nın bastığı para da halktan alınan borçtur, tahvil de borçtur. Merkez Bankası matbaası zaten 24 saat çalışıyor. Emisyon hacmi rekor kırıyor.

■ Ne demek 24 saat çalışıyor, para mı basıyor?

Para basıyor tabii, geçenlerde 5 liralık demir paralar çıkacak diye haber çıktı, 500 liralık nakit para çıkacak. Enflasyon piyasadaki para hacminin artması demek, tahvil çıkartırsan enflasyon yine artacak.

Kıvılcımı söndüremeyen yangını hiç söndüremez


■ Bu “enflasyon korumalı tahvil” için de halkın vergilerinin arttırılacağı demek midir?

Tabii, milletin vergisi arttırılır, fiyatlara zam yapılır, kamu mallarına zam yapılır, devlet sürekli benzine zam yapar. Ama devlet çaktırmadan dolaylı vergi aldığı için milletimiz vergi verdiğinin farkında değil.

■ TÜİK’in enflasyon oranı yüzde 70 ama bağımsız kuruluşlar bunun iki katını açıklıyorlar, böyle bir durumda enflasyon korumalı tahvil çıkarmak nasıl bir cesaret?

Cesaret filan değil, bunlar kuralsızlıkların sonuçları. Çünkü Türkiye’de ne kadar üretim yapılır belli değil, ne kadar masraf yapılır belli değil, alış da kayıt dışı, satış da kayıt dışı. Ekonomisi kayıt dışı olan bir ülkede yapılan enflasyon hesaplarının hiçbiri gerçeği yansıtmaz, hepsi sanaldır. 600 küsur malın fiyatını enflasyon sepetine koyuyorlar, geçen ay şu kadardı, bu ay bu kadar, demek ki enflasyon bu kadar arttı diyorlar. Bir malın değeri neye eşittir; fiyat çarpı miktar. Bu denklikte sadece fiyatı esas alarak yaptığınız hesaplar kesinlikle yalandır, çünkü miktar yok. Enflasyon yüzde 5-6 iken önlem alınsaydı bugünlere gelinmeyecekti,  yangın büyüdü, kısacası kıvılcımı söndürmeyi beceremeyenler yangını söndüremez.

Ekonomide sabret ve şükret dönemi yaşanıyor


Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bazı kesimlerde şükürsüzlük, karamsarlık var, şükretmesini bilmiyorlar” dedi. Birkaç maaş alanlar, ihalelerle her gün kat kat zenginleşmeye devam eden müteahhitler varken geriye kalanlar karamsar olmakta haklı değil mi?
Herkesin enflasyonu kendine, parası olanlarla işsizlerin enflasyonu aynı mı? Varlıklı adamın istakoz yediğinde şükretmesiyle, yoksulun su içerken veya kuru fasulyeye şükretmesi aynı mı? Türkiye’de negatif “şükür enflasyonu” var. Yoksullar daha çok şükrederse çok güzel olur, onlar hem şükredecek, hem oy verecek. Ekonomimiz inşallah modeline dayanıyor, götürene maşallah, götüremeyene inşallah. Yani “İnşallah bir gün sen de götürebilirsin, şimdilik sabret ve şükret” modeli. Müteahhitler kazanmaya devam ediyor çünkü Türkiye’de azınlığın çoğunluğa tahakküm etmesi söz konusudur. Düşük oranda oy alırsınız iktidar olursunuz. Verilen oyların yüzde 40’ını alan parti tüm yetkiyi alıyor, icraatı yapıyor. Yani azınlık çoğunluğu yönetmeye başlıyor, o zaman da çoğunluğun söyleyeceği bir şey yok.