Kimi vakit minik kuponlarla yakaladığım ganyan ikramiyelerini paylaşıyorum, maksat gülümsemek!..

Lakin daha profesyonel oyunlara ortak katkım olduğu da vakidir. Bunların tutarını ve kazancını kimseye söylemem... Zira yanlış anlaşılmak, kumarı savunur ya da ego besler pozisyona düşmek istemem!

Bu Pazar günü neden konu ettiğime gelince...

Hakkıma düşen dişe dokunur bir rakam olduğunda, ihtiyaç sahibi birine katkıda bulunmak isterim...

Geçen yıl bu zamanlar, tam da böyle oldu:

★★★

Bodrum’da bir pazarda yol üstü yumurta satan, tezgahı olmayan bir baba-kız bilirim epeydir. Ortaokul çağındaki kızı buz gibi havada tatlı, kibar, son derece sevecen tavırlarla yumurta satar. Babasını göremeyince “Nerede?” diye sorarım, sımsıcak bir ses tonuyla “Yumurta almaya gitti efendim” der. Birazdan gelir baba kucağında beş viyol dolusu yumurtayla...

İnanılmaz düzgün Türkçesiyle bende, masallardan çıkmış bir peri kızı etkisi yaratır...

★★★

Yanlarına her gidişimde “Nasılsınız efendim?” diye başlar konuşmasına. Yumurta alırken ayaküstü sohbet ederiz.

O gün, sattıkları arasında kahverengi yumurta yoktu. Ben isteyince “Babam hemen arabamızdan getirir efendim” dedi. Baba giderken kızın cebinden ona para verdiğini gördüm. Hasılı kelam, sattıkları yumurtaların parasıyla koşup, bir başka yumurtacıdan takviye aldıklarını sezmek zor olmadı!.. Bodrum’da yaşayan herkes, toz pembe hayat sürmüyor elbette!..

★★★

Çok uzatmayayım, anladınız derdimi sanırım. Kızın ihtiyacını satır aralarında belirledim. Babasıyla ona hissettirmeden konuştum. Ve çocuğa tüm eğitim hayatı boyunca yetecek kapasitede bir dizüstü bilgisayar hediye ettim. Babasına “Sen almış ol, beni söyleme” dedim. “Olmaz, inanmaz!” dedi.

Neyse kızımızı rencide etmeden kabul etmesini sağladık. O mutlu, ben daha mutlu...

Adını bile bilmediğim kızın yanına uzun süre yolum düşmedi.

Açıkçası eksik hissetmesin diye de özen gösterdim. Yumurtaların parasını almamaya kalktı çünkü!..

★★★

Tesadüfe bakın ki, geçen sabah sahilde yürürken karşılaştık. Ancak tedirgin oldu ve beni görmemezliğe geldi!

Nedenini merak edip “Evladım...” diye seslendim. Henüz fark etmiş gibi “Aaaa nasılsınız efendim?” diyerek geldi yanıma. Ama konuşurken gözlerime bakamıyordu. Derdi var sandım...

“Gel birlikte yürüyelim” deyince, havadan sudan konuşarak ilerledik.

Biraz sonra “Size karşı mahcubum, kendimi borçlu hissediyorum, ihanet ettim!..” dedi. İrkildim.

“Ne borcu, ne ihaneti?..”

Gözlerinden yaşlar dökülerek anlattı:

Baba bilgisayarı ambalajından çıkarmadan satmış!..

Belki borcu vardı ödedi, belki de bir yaraya merhem etti, bilemem...

★★★

“Peki ben iyilik mi yaptım?” diye düşündüm.

Zira kız, benim aklımca onu mutlu edebilmek için yaptığım ve beceremediğim iyilik hamlesinden önceki halinden daha mutsuz, daha kırılgandı...

★★★

Demem o ki; iyilik yapmak incelik ve derin düşünme gerektiriyor, parayı vermekle olmuyor!..

En azından hissettiği borçluluk duygusunu sahil kahvesinde içtiğimiz çay tabağına bırakıp gitmiş olmasını diliyorum.

Haa orada öğrendim.

Adı Gül imiş, gül yüzlü kızın...

★★★

Adı bende saklı olan okurumun anlattığı bu yaşanmış öyküden sonra gökten bir elma daha düştü.

Bilgisayarı olmayan tüm gül yüzlü kızlarımızın başına...