Birkaç gündür ünlü deniz ressamı Mustafa Günen dostumla, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, toplumumuzun geleceğini tehdit eden ayrışma ve kutuplaşmaya karşı ortaya attığı “helalleşmek” kavramını tartışıyoruz.

Zira “helalleşmek” kavramı “helal etmek” ile karıştırıldığı için, aralarında CHP’lilerin de yer aldığı büyük bir kesim, bu çabaları “Olur mu canım, helalleşme de nereden çıktı? Bunca kötülük, yapanın yanına kar mı kalsın?” diyerek eleştiriyor.

Oysa “helalleşmek” ile “helal etmek” birbirinden çok farklı kavramlar.

Türk Dil Kurumu’na göre “helalleşmek”; alış verişte veya ayrılma sırasında hakkını birbirine bağışlamak anlamına geliyor.

“Helal etmek” ise üzerinde hiçbir hak iddia etmeksizin bağışlamak anlamını taşıyor. Örneğin “Alacağımı sana helal ediyorum” gibi…

★★★

Bir toplumda geniş yığınlar haksızlığa uğrayıp, maddi manevi zulümler yaşamışlar, hatta aralarında hayatlarını kaybedenler olmuşsa, orada vicdanlar sızlar. Zira hakkaniyet duygusu ilkel dönemlerden itibaren yüz binlerce yılda gelişmiş ve insan türünün genlerine işlenerek kodlanmıştır. Bilimsel veriler, insanoğlunun bu duyguyla birlikte dünyaya geldiğini gösteriyor.

Hakkaniyet beklentisi konusunda tüm dünyada uygulanan bir deneyi kısaca aktarmakta yarar görüyorum:

“Ültimatom” adı verilen bu deneyde iki kişiye, bozukluklardan oluşan 100 dolarlık banknotları paylaşmaları öneriliyor.

Eğer parayı bölüştüren kişi kendine daha çok, karşısındakine de az para ayırırsa, doğal olarak ihtilaf çıkıyor ve haksızlığa uğrayan itiraz ederek payını almayı reddediyor. Oysa daha çok parayı cebine indiren kişi, karşı tarafın “Hiç yoktan iyidir” diyerek az da olsa kendisine verilene rıza göstereceğini  umuyor. Deneydeki reddetme eylemi, hakkaniyetsizliğe uğrayanın bunu yapanı cezalandırmak istemesinden kaynaklanıyor. Bu duygunun güdüsüyle az da olsa parayı kaybetmeyi göze alıp, hem kendisini, hem de ötekini de parasız bırakıyor!...

★★★

Deneyleri çoğaltmak mümkün.

Ama hepsinin varacağı sonuç ortak:

Hakkaniyet duygusu insanın genlerinde var!..

Hakkaniyeti sağlamak, toplumlarda bir arada yaşamanın vazgeçilmez koşulu. Adalet sisteminin ortaya çıkmasının ve adalet kavramının yüceltilmesinin nedeni de bu...…

★★★

Başa dönersek; Kemal Kılıçdaroğlu, sözünü ettiği “helalleşmenin” hukuk yoluyla olacağını her konuşmasında tekrarlıyor. Ancak “hellaleşmek” ile “helal etmek” arasındaki fark yeterince net biçimde anlatılamadığı için, vicdanlarda haklı itirazlar yükseliyor.

Oysa Kemal Bey “helalleşmeyi” bir siyasi çözüm olarak sunmuyor. Toplumdaki büyük ayrışmaya dikkatleri çekip, bir hasar tespiti amacıyla dile getiriyor.

Yoksa o da yargının bağımsız görev yaptığı bir devlet yapılanmasında hasarı giderebilmenin tek yolunun hukuk olduğunu her fırsatta söylüyor.

Mustafa Günen ile Kılıçdaroğlu’na ortak önerimiz şu:

“Zihinlerdeki tereddütlerin giderilebilmesi için ‘helalleşmenin’ sadece bağımsız yargı eliyle yapılacağı daha net olarak açıklanmalı.

Çünkü adalet kurumu bağışlamaz, helal etmez, yalnızca yargılar ve yasalar yoluyla tarafları gerçekle yüzleştirir…

Bir toplumda kamu düzenini sağlayan da bu adil yüzleşmedir!..”