“Şehirlerin kurtuluş yıldönümleri kutlanıyor. Kesinlikle karşıyım. 2 Mart’ta Rize kurtulmuş, kim diyor? Yok, Erzurum şu Mart’ta... Şehirlerin düşman işgalinden kurtuluşu dolayısıyla kutlama yapılmaz. ‘Ben esirdim, esaretim bitti, ben köleydim’ diye ikrarda bulunulmaz. Bu küçüklük kompleksi verir, bu yanlıştır, böyle şey olmaz.

Fetihler kutlanır. Tarihi zengin ve engin bir milletiz biz. Biz köklü bir devletiz. Zaferlerle dolu bizim tarihimiz. İstanbul’un kurtuluşu 6 Ekim, kim demiş?.. İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül, kim demiş? Ne münasebet. Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki...”

★★★

Size önce bu sözlerin sahibi eski Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ı anlatayım, sonra da müstevlilere (istilacılara) kurşun sıkmış mıyız, sıkmamış mıyız, onu yazayım.

★★★

90’lı yılların ilk yarısı...

Çanakkale Şehitleri Abidesi, 1960 yılındaki haliyle, yani sadece dört betonarme ayak olarak duruyor. Önünde ne sembolik şehitlik ne de buranın Şehitler Abidesi olduğunu gösteren bir tabela bulunuyor! Tavanda görkemli seramik pano yerine, kar suyu sızıntılarının derin çatlakları görünüyor. Ayaklar, granitle kaplanmayı ve üzerlerine zaferi anlatan rölyeflerin yapılmasını bekliyor.

Kısacası o yıl itibarıyla Hisarlık Tepe’de, tarihin akışını değiştiren eşsiz kahramanlık destanını yazan şehitlerimizin aziz hatıralarına büyük saygısızlık olarak yorumladığımız içler acısı bir görüntü yükseliyor!..

Arena’nın ısrarlı yayınları ve adeta feryat edercesine çağrıları sonucunda, Kültür Bakanlığı Müsteşarı, değerli bilim insanı Prof. Dr. Emre Kongar, Abide’nin rölyeflerinin  bakanlıkça yapılacağı müjdesini veriyor. Ardından Güzel Sanatlar Genel Müdürü Mehmet Özel kolları sıvayarak bir yarışma düzenliyor. Jüride Arena’yı kadim dostum Prof. Dr. Haluk Şahin temsil ediyor.

★★★

Sonra ne oluyor biliyor musunuz?

İzmir’in kurtuluşunda tek kurşun atmadık diyen İsmail Kahraman, Refahyol İktidarı’nın Kültür Bakanı oluyor ve bizim bir an önce tamamlanması için çırpındığımız projeyi rafa kaldırıyor!..

(Refahyol sonrası, İstemihan Talay’ın Kültür Bakanlığı döneminde İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Başkanı Osman Birsen, bir fon ayırıyor ve değerli heykeltraş Prof. Dr. Ferit Özşen, bugün ziyaretçilerin hayranlıkla fotoğrafladıkları kabartmaları yapıyor. Zaman içinde diğer eksikliklerin de giderilmesiyle Abide nihayet 2005 yılında bugünkü görünümünü alıyor.)

İsmail Kahraman, benim gözümde Çanakkale Şehitleri Abidesi’nin bitirilmesini engelleyen ve döneminde çivi çaktırmayan biridir!

★★★

Gelelim 9 Eylül’e, ve İzmir’in kurtuluşuna...

Bu kez de sizi Fikri Sağlar’ın Kültür Bakanı ve Prof. Dr. Emre Kongar hocamızın da müsteşar olduğu dönemde inşa edilen Dumlupınar Şehitliği’ne götüreceğim.

Oradaki başarılı eserler arasında, öyküsünü okurken insanın tüylerini ürperten bir baba-oğul anıtı yükseliyor.

Kitabesinde şöyle yazıyor:

“Bu anıt, oğlu Mehmet 8 yaşında iken, 1912 yılında, Balkan Savaşı’na katılıp Galiçya, Hicaz, Yemen, Kafkasya Savaşları’nda cepheden cepheye 11 yıl koşarak çarpışan, Doğu Cephesi’nde Kurtuluş Savaşı’na katılan ve Dumlupınar Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde 19 yaşındaki Alay Sancaktarı oğlu ile karşılaştıktan sonra, 31 Ağustos günü şehit düşen Çetmili Kara Ali Çavuş’un muhteşem destanıdır. Oğlu kahraman Onbaşı Mehmet de 9 Eylül’de İzmir’e giren birliğin başında şehit olmuştur.

Yüce kahramanları minnet ve şükranla anıyoruz.

26 Ağustos 1922...”

★★★

Hani tek kurşun atmamış, düşmanı denize dökmemiştik?

Bu lafları söyleyebilmesi için insanın adının İsmail Kahraman olması gerekiyor.