Bağımsız ekonomi uzmanların uzun süredir söyledikleri gibi Türkiye, Ocak ayında, maalesef üç haneli enflasyonla tanıştı. Yıllık enflasyonu TÜİK yüzde 48.7, Ena Grup ise yüzde 114.9 olarak belirledi. Bu rakamlar ülkemizin enflasyon-devalüasyon sarmalına girdiğini gösteriyor.

Dün açıklanan enflasyon rakamlarını değerli dostum, gazeteci- ekonomist, Doğru Parti’nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Meriç Köyatası değerlendirdi.

Köyatası, açıklanan enflasyon rakamlarının çok yüksek olduğunu, ancak asgari ücretliler, emekliler ve memurlar için gerçek enflasyonu kendi hazırladığı sepete göre iki kat fazla ölçtüğünü belirterek şu açıklamayı yaptı:

★★★

“Artık enflasyonda mızrak çuvala sığmıyor. Ben her ne kadar TÜİK değil, Ena Grup enflasyonunu daha güvenilir bulsam da, ölçümde kullanılan tüketim sepetini gerçekçi görmüyorum. Zaten Ena Grup da, TÜİK’den farklı bir tüketim sepeti kullanmadığını, ama daha hassas ölçüm yaptığını belirtiyor.

Ocak ayı enflasyon oranları da TÜİK için yüzde 10,06, Ena Grup için yüzde 15.52... Bunlar da yüksek oran. Ancak benim hesaplarıma göre, özellikle iki kişinin çalıştığı işçi ya da memur bir ailenin, hele hele iki emekliden oluşan ailenin yaşadığı enflasyon oranı, bunlardan çok daha yüksek.  Ben, aşağıda detaylarını açıklayacağım yeni bir sepet oluşturdum ve dar gelirli bir aile için Ocak ayı enflasyonunu yüzde 29.5 buldum. 

★★★

Herkesin kendine göre farklı enflasyon oranı olur. Ailelerin ve kişilerin tüketim kalıpları farklılıklar gösterir.  Yüksek gelir gruplarının, örneğin aylık geliri 50 bin liranın üstünde olan bir aileye gelen elektrik faturası 250 liradan 750 liraya çıktığında bu artış, o gelir seviyesindeki bir aile için çok da hırpalayıcı olmaz.

Ama şimdi gelin, tek kişi bile değil, iki asgari ücretlinin çalıştığı, aylık geliri 8.500 lira olan bir ailenin tüketim sepetine bir bakalım, enflasyon ne kadar gerçekçi hesaplanıyor bir görelim.

TÜİK’in kullandığı sepette, elektrik fiyatının enflasyon ağırlığı yüzde 2.31... Ocak ayında 220 lira ödeyen bir ailenin elektrik faturası 475 liraya çıktı. TÜİK’e göre sizin harcamalarınızın yüzde 2.31’i elektriğe gidiyor. Bu durumda sizin ödemeniz gereken elektrik faturası 196 lira olmalıydı. Oysa 475 lira!.. Yani 8.500 liralık gelirinizin yüzde 5,5’i elektrik faturasına gitti. 475 liralık elektrik faturası gerçekten toplam giderinizin yüzde 2.31’i olsaydı, gelirinizin de 20 bin 500 lirayı bulması gerekirdi. TÜİK’e göre elektrik fiyatı ocak ayında yüzde 69, Ena gruba göre yüzde 74, oysa 240 kwa ortalama elektrik kullanan bir aile için artış oranı; yüzde 114 ...

★★★

Sadece elektrik mi?.. Başka bir yığın örnek var. Sert iklimli bir kentten söz etmiyorum. İzmir’de 80 metrekarelik bir konutun doğal gaz faturası 135 liradan 420 liraya çıktı. TÜİK’e göre bir ailenin doğal gaz gideri, tüketim sepetinde sadece yüzde 1.55 paya sahip. 8.500 liranın yüzde 1.55’i, yani ödeyeceği doğal gaz parası, 131 lira olmalıydı. Ya da o ailenin aylık geliri 27 bin lira olmalıydı. Kaç aile ayda 27 bin lira kazanıyor? Türkiye’de aylık ortalama hane halkı gelir seviyesi nedir? Sağlıklı bir bilgi var mı?

Otomobili olan bir aileyi düşünün. Eskiden orta gelir grubu daha kolay otomobil sahibi olabiliyordu. Genellikle ortalama bir ailenin aracı, yıllık 15 bin kilometre yol yapıyor. Ben kendimden ölçtüm. Son 7 yılın ortalaması, ayda 900 kilometre...Bu da ayda yaklaşık 120 litre benzin tüketimi anlamını taşıyor. Yani her seferinde 50 liralık benzin almıyorsunuz!.. Araç yakıt fiyatlarındaki artışa bakarsak, şaşıracaksınız ama en yüksek ölçümü TÜİK yapmış. TÜİK’e göre benzin fiyatlarındaki aylık artış yüzde 27, Ena Gruba göre yüzde 18, benim hesabıma göre yüzde 14 arttı. Ama üçünde de etkisi farklı oldu. TÜİK’e göre Türkiye hane halkı, aylık gelirinin yüzde 1.47’sini benzine harcıyor. Bu durumda 8.500 liralık bir tüketim sepetinde 124 liralık benzin alabilirsiniz. Yani yaklaşık 9 litre. Bununla ayda ancak 110 kilometre gidebilirsiniz. İstanbul gibi bir yerde en fazla iki gün, İzmir gibi bir yerde de en fazla 3 gün kısa mesafeli sürüş imkanını bulabilirsiniz. Aylık 900 kilometre standardınızı tutturmak için 1.700 liralık benzin almanız gerekiyor. Başka bir ifade ile aylık gelirinizin yüzde 20’si... En iyisi otomobili satmak galiba!..

★★★

Gıda fiyatları ağırlığına gelirsek... TÜİK, yüzde 25 hesaplamış, ben yüzde 32 buldum. Mesela TÜİK, gıda harcamaları sepetine aylık yüzde 54 fiyat artışı olan patlıcan, dolmalık biber, salatalık gibi mevsim dışı ürünler koymuş. Ben harcama sepetinde hiçbir şekilde yaz sebzesi kullanmadım. Kış aylarında karnabahar, pırasa gibi sebzeleri aldım. Ancak ocak ayındaki peynir, süt, süt ürünleri, yumurta ve tavuk fiyatları çok dehşet arttı. Benim gıda sepetimdeki ürünler tamamen kış sebzeleri ağırlıklı olmasına rağmen yüzde 30 artarken, TÜİK’te yüzde 11, ENA gurupta yüzde 17 olmuş!..

Bütün bu örnekler şunu gösteriyor: Satın aldığınız ürünlerin fiyatı, kentten kente, marketten markete, semtten semte değişir. Ama önemli olan enflasyonu hesaplarken kullanacağımız tüketim sepetidir. TÜİK’in kullandığı tüketim sepeti, bundan 10 sene önceki Türkiye için, hatta 20 sene önceki Türkiye ortalama gelir seviyesi için doğru olabilir. Çünkü halkımız, her sene daha da yoksullaşıyor. Orta sınıf yok edilmiş durumda. Her geçen yıl gelir dağılımı daha da bozuluyor. 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırının 14 bin lirayı bulduğu ülkemizde yoksul insan sayısının 60 milyon civarında olduğu düşünülürse, bu tüketim sepeti ile ölçtüğümüz enflasyon gerçeği yansıtmaz. Kaldı ki, 14 bin liralık aylık gelir kaç aile için geçerlidir, bilemem. Asgari ücretin 4.250 lira, emekli maaşlarının 2.500 lira olduğu bir ülkede bir ailede iki kişi bile çalışsa, 8.500 lira yapar ki, yoksulluk sınırının epey altında kalıyor!..

★★★

Ben bu gelir seviyesine göre yeni bir sepet oluşturup Ocak ayı enflasyonunu ölçtüm ve yüzde 29.5 buldum. Üstelik sepetimde sağlık, ev eşyası, eğitim, giyim harcamalarının ağırlığında TÜİK’ten bile insafsız ve gaddar davrandım. Bu harcamaların toplam ağırlığının yüzde 6’sını aldım. Bu üç gelir grubu için TÜİK’in ayırdığı pay yüzde 18... İnsanlar, gıda, elektrik, ısınmaya para yetiştirmekten, çocuklarının eğitimini, giyim kuşamını ve en önemlisi de sağlıklarını boş vermeye başladılar. Durum bu kadar vahim...

★★★

Türkiye’de enflasyon üç haneli rakamlara geldi. Önümüzdeki aylarda da devam edecek. Üretici fiyatları ile yıllık enflasyon TÜİK’e göre bile yüzde 93.53 oldu. Yani yüzde 48’lik tüketici enflasyonunun iki katı. Üretim cephesinde biriken zamlar, önümüzdeki aylarda fiyatlara yansıyacak. Piyasalarda yıllık yüzde 100’lerle ifade edilen bir enflasyon varken, yüzde 14 faiz de, yüzde 17 faiz de, hatta yüzde 25’lere çıkan Hazine Bonosu faizi de müşteri bulamaz. Dış borç alıp el parasıyla doları istediğiniz kadar frenlemeye kalkın, bu seviyede tutamazsınız. Tutmaya kalktığınızda milletin üstüne binen yük de artıyor. Üstelik döviz kurunu ne kadar baskılarsanız, bir süre sonra o kadar daha fazla patlama yapar.

Üzülerek belirtmeliyim ki, ekonomide çok ciddi yapısal sorunlarımız var. Türkiye, uzun bir süredir, ithalata ve dış borca bağımlı bir ekonomi halinde. Ürettiğinden fazla tüketen bir ülkeyiz. Tarımda kuraklık riski biraz azaldı ama gübre, mazot, elektrik fiyatları nedeniyle tarım üretimimiz düşüyor. Gıda fiyatları bahar ve yaz aylarında da artmaya devam edecek. Hazinenin açıkları ve borçları her geçen gün artıyor. En fazla bağımlı olduğumuz enerji ithalatının maliyeti daha da büyüyecek. Ülkemiz maalesef, uzun bir süre enflasyon-döviz kuru sarmalıyla yaşamak zorunda kalacak...”