İzmir’de Bornova Küçükpark yakınlarında oturuyoruz o zaman. Bahçe katında. Ev sahibimiz inşaat ustası. Oğlu, evin bahçesinin önünde bakkal işletiyor. Bizim giriş kapısının hemen yanında bir kapı daha var, minik bir evcik. Hiç karşılaşmadığımız iki üniversite öğrencisi oturuyormuş.


Bir pazar günüydü. Evdeyiz, geç kalkmışız, kahvaltı hazırlıyoruz. Şırrak diye asfalyalar attı! Her yer zindan. Merdiveni aldım, kapının üst tarafındaki asfalya kutusunun kapağını açtım. Kontrol kalemi ile baktım, biri atmış! Ivır zıvırın olduğu kutuda ‘yedek’ kablolar var. Birinden iki üç tel çektim, asfalyayı yerinden çıkarıp güzelce sardım. Çok fazla tel sararsan atamaz asfalya, yanar komple! Yerine takıp sıkıştırınca asfalyayı her yer aydınlandı.


Hazırladık kahvaltıyı oturduk masaya, sohbet muhabbet yiyiyoruz. Şırrak diye yine atmasın mı! Kalk merdiveni getir, asfalyayı çıkar, yeniden sar... Uğraşırken ben, kapı çaldı...


Açtım genç bir oğlan, “Buyurun” dedim. Oğlan, “Sigortalar attı herhalde, isterseniz ben yapabilirim” dedi!


Önce saf saf, “Yooo, ben yapıyorum” dedim. “Peki” deyip yan taraftaki kapıdan o minik eve girdi!


Kapıyı kapadım ama bir tuhaflık var. Bizim evde atan asfalyadan onların nasıl haberi oluyor?


Sarıp yeniden taktım yerine asfalyayı. Açtım kapıyı, yandaki kapıyı tıklattım. Saçları ıslak başka bir oğlan açtı, “Efendim” dedi. Şaşırmıştım, “Biraz önce bize gelen arkadaş yok mu” diye sordum. Ardına kadar açıldığı için kapı içerisini gördüm, altı yedi genç. Kimi divanın üzerine, kimi iki duvar arasına gerilen iplere çamaşır asıyor. Ben ağzı açık bakarken adını seslendiği oğlan geldi. “Siz, bizim asfalyanın attığını nereden anladınız” diye sordum. “Asfalya mı” dedi oğlan! “Şey, sigorta, sigorta” deyince anladı, yanıt verdi, “Eee, bizim elektrik saati ortak ki” dedi!


Afallamıştım. İki yıldır aynı yerde oturuyorduk ve aynı saati kullandığımızı şimdi öğreniyordum!


Kahvaltı sofrası orta yerde; ben kira işleriyle ilgilenen ev sahibinin oğlunun işlettiği bakkal dükkanında aldım soluğu. “Nasılsınız” dedi bana. “Valla iyi değilim” dedim ekledim, “Bizim elektrik ortakmış, az önce asfalyalar atınca öğrendim. Siz bana bunu hiç söylemediniz” dedim. Kızarıp bozardı, “Aaa size söylemedik mi” falan dedi. “İki senedir hep yüksek geliyordu faturalar” zaten dedim. “Tamam, ben şimdi öğrenci arkadaşlara söylerim” dedi bakkal!


“Neyi söyleyeceksin. İki yıldır faturayı biz ödüyoruz” diye çıkıştım. “Yücel Bey, iki öğrenci çocuk ne kadar elektrik kullanacaklar ki” dedi pişkin pişkin! “Yahu, iki çocuk diyorsun o minicik ev Ege Üniversitesi’nin hamamı gibi olmuş. İçerde en az sekiz kişi, hepsi yıkanmış ve çamaşır yıkıyorlar. Az sonra ütü yapacaklar” dedim. O yine yanıt verdi: “Tamam söylerim, bundan sonra faturaya her ay katkı yaparlar!”


Zehir olmuş pazar sabahı ev sahibinin bakkal dükkanından çıkarken “Yılllardır kullanmadığımız elektriğin faturasına ortak çıkmışlar, biz de ödemişiz kek gibi” diyerek kendime kızıyorum sonra öfkelenip, “Attırmayın bende asfalyaları” diye bağırıyorum.


***


Bir zamanlar bizim başımıza gelenler ve gösterdiğim tepkinin tıpa tıp aynısı yaşanıyor bugün İzmir’de!


İzmirliler, çarşıda mahallede şöyle bağırıyor: “Attırmayın bizde asfalyaları, fena olur sonra!”


Evet sigortaya da, kan beynimize sıçrayıp sinirlendiğimizde de atan o şeye “asfalya” deriz biz...


Tarihi Kemeraltı esnafında da asfalya atınca, “Sizin yapacağınız zamma da, göndereceğiniz faturaya da...” diyerek komple kepenk kapattı! Çarşının her yanına, “Zamları geri al” yazılı pankartlar asıp durumu haber yapan az sayıda gazetenin muhabirlerine, “Artık dayanacak güç kalmadı. Faturalar son darbeyi vurdu” dedi.


Kemeraltı eylemi bitmeden başka bir yerde, Bayraklı’da halk sosyal medyada örgütlendi bu defa... Astronomik elektrik faturalarını ellerinde sallayıp çoluk çocuk protesto etti, yürüyüş ve konuşmalar yaptı.


Bir İzmirli, “Sarayı ya da elektrik şirketi patronlarını değil, çocuklarımızı doyurmak istiyoruz” derken bir başkası, “Alınan maaşın yarısı ile elektrik faturası ödenenen başka bir ülke var mı” diye sordu. Bir diğeri, “Beslenmelerini koyamadığım için çocuklarımı okula gönderememiştim. Kullanmadığım elektriğe bir dünya fatura ödüyorum. Çocuklarımın rızkını faturaya vermek istemiyorum” dedi.


İzmirliler’in asfalyası fena atmış durumda, söyleyeyim!


Peki asfalyalar neden atar?


Teknik olarak elektrik mühendisi olmaya gerek yok, devreler kısa devre yapınca ister asfalya de ister sigorta, atar! Eski tipse telle sararsın, yeni tipse şarteri kaldırırsın.


Ama şırrak diye yine atar! Niye? Çünkü, kısa devre nerede onu kontrol etmedin!


Ve kısa devreyi kontrol etmek için ‘kontrol kalemi var’ dense de elektriğin icadından bu yana en kesin yol ampuldür, özellikle de 100 mumluk ampul!


Adına ‘seri lamba’ kontrolü denir.


Seri lambayı ‘arıza’ yapan devrenin, aletin enerji girişine bağlayıp düğmesine basarsın. Eğer ampul ‘çok şiddetli, patlayacakmış gibi ışık saçarsa’ arada bir yerde ‘kısa devre’ var demektir. Kapat kaç yani...


***


Yerli ve milli uydularımız var memleketin tepesinde. Mobeseyi dikizlediğiniz gibi uydudan bakın aşağıya görürsünüz mutlaka!


İzmir ve çevresinde ‘patlayacakmış gibi’ gibi ışık saçan ampullerin biri yanıyor, biri sönüyor art arda! Yananlar faturayı görüp ‘yandım Allah’ diye bağırıp sokağa çıkanlar...


Daha dikkatli bakın, yayılıyor memlekette o parlayıp sönmeler!


Patlayacakmış gibi yanan ampuller anladık arızayı gösteriyor da, ya aniden kararan ampul hangisi?


Ne bileyim!


Onu mahallenin elektrikçisine soracaksınız...


Asfalyaları atan yurttaşa not... Kısa devre kontrolüne devam! Baktılar patlayacak hale geldi memleketin ampulü, kotayı 210 kilovata çıkardılar!