Geçen hafta İYİ Parti’nin önemli isimlerinden biriyle İstanbul’da oturuyordum ve şu cümleyi kurdu:

“Bakarsın Trabzon’da ya da Rize’de Yeniden Refah ile ittifak yaparız! Belki de başka bir ilde o ilin kazanacak adayı üzerinden çalışma olabilir. Neden olmasın?”

Arka arkaya geldi açıklamalar.

İYİ Parti Eskişehir Milletvekili Nebi Hatipoğlu, şu paylaşımı yaptı: “CHP, zıt kutbu Saadet Partisi ile, AKP’den kopan DEVA Partisi, Gelecek Partisi ile seçim ittifakı yaptı. CHP’ye gönül vermiş milyonlarca seçmeninin muhalefetine rağmen, 37 vekilini kendisine zıt görüşlü partilere hediye etti. Peki soruyorum; İYİ Parti aynı tabandan milliyetçi-muhafazakar vatandaşlarımızın oy verdiği sağ partilerle ittifak neden yapmasın?”

Bu açıklamanın daha sıcaklığı devam ederken İYİ Parti lideri Meral Akşener konuştu:

“ (...) Biz seçimi kaybettik. Sayın Erdoğan ve arkadaşları kazandı. Mevlana diyor ki ‘Dün dünde kaldı cancağızım, yeni şeyler söylemek lazım.’ Geçmişten ders alıp hatalardan, eksiklerden yanlıştan ders çıkarıp geleceği yeniden tanzim etmek mecburiyetimiz var.”

Altını çizeceğimiz cümle: “Yeni şeyler söylemek lazım.” Evet! Akşener’in de yeni “ittifaklara” göz kırptığını söylemek mümkün ama... İYİ Parti de şu hava var:

“14/28 Mayıs süreci bitti. Yeni şeyler söylemek gerekiyor. Tamam İstanbul’da Ekrem İmamoğlu olabilir ancak başka illerde de Cumhur ya da Millet İttifakı neden olmasın? Genel Başkan da bunu anlatmaya çalıştı. CHP’deki süreci görmek gerekiyor bunun için de beklemek şart!”

Sırada CHP var...

Gökhan Günaydın pusuya yattı!


CHP’de bazı konular “tartışmalı”, bazı konularsa net! Net olanı hemen söylemekte fayda var: “Değişim”in üç adayı var.

Açalım:

Grup Başkanı Özgür Özel’in kurduğu “İstanbul Büyükşehir Belediyesi için partimiz adına en fazla oyu alabilecek siyasinin de kendisi olduğu açıktır” cümlesi, adaylarının İmamoğlu olduğunun altını çizdi. Özel’in şu tespitleri önemli:

“Değişim taleplerini bir kişiye ya da kişilere indirgemek doğru değildir. Bunu mümkün kılabilmek, partimizi yeniden 86 milyonun umudu haline getirebilmek bizim elimizde. Değişimden kastedilen asla bir başkalaşım değildir. (...) İki güne sıkıştırılmış bir kurultay yerine 3-4 güne yayılan bir kurultayın yapılması düşünülebilir. Kurultay tarihi olarak önerim Cumhuriyetin 100’üncü yılının kutlanacağı haftadır. 29 Ekim’le sonlanan hafta, 3-4 güne yayılan bir büyük kurultayı fırsat olarak görüyorum.”

Özgür Özel’in adaylığı konusunda çok net ancak bir engel var. O da Gökhan Günaydın. Çünkü; uzun zamandır adaylık konusunda alt yapı çalışmalarını yapıyor ve uygun zamanı bekliyor. Bazı toplantılar da “Aday ben olmalıyım” dediği konuşulanlar arasında. Ağırlıklı olarak; İmamoğlu genel başkan adayı olmayacak ama “değişim”in adayını destekleyecek.

Yılmaz Ateş’ten “kamucu” öneri


CHP’den ihraç edilen ve 2010 öncesinde parlamentoda olan Yılmaz Ateş aradı önceki gün. Dedi ki:

(...) ABD, 1971 petrol krizini avantaja çevirdi. “Enerjideki dışa bağımlılık beraberinde ekonomi ve dış politikada da bizi bağımlı kılar” diyen Nixon, 10 yıl içinde bu bağımlılığa son verme hedefini koydu. On yılda başaramadılar ama arkasından gelen başkanların değişmez ilkesi oldu. Dünyanın en büyük petrol ithalatçısı ABD, 2007 yılında dünyanın en büyük petrol ve gaz üreticisi, ihracatçısı olmuştu (Daniel Yergin, Yeni Harita).

(...) Mao yönetimindeki Çin, 1952’den 1976 yılına kadar düzenli olarak her yıl yüzde 7 büyüdü. Mao’nun ölümünden sonra iş başına gelen yönetim bunu yeterli görmedi. Çünkü bu süre içinde komşularından Japonya ve Güney Kore yüzde10 ve üzerinde büyümüşlerdi. Çin yönetimi bu açığı kapatmak için 1978 yılında piyasa ekonomisine geçti; ilk 10 yılda milli gelirini 2,5 kat artırdı ve bugün de dünyanın ikici büyük ekonomisi oldu (Fatih Oktay, Çin ve Dünyanın Geleceği). Hedefleri önümüzdeki 10 yılda dünyanın bir numaralı ekonomisi olmak.

(...) İspanya 1975 yılına kadar bir asır, Avrupa’nın en kanlı iç savaşını yaşadı, tam 40 yıl Franco faşizmi altında inim inim inledi, ezildi. 1982 yılında Gonzalez liderliğindeki Sosyalist Parti, ortaya koyduğu vizyon ve programla, İspanya’yı bugün dünyanın önde gelen demokratik ve kalkınmış ülkeleri arasına soktu.

(...) Peki biz başaramaz mıyız? Bilimi, aklı öne alarak, tıpkı 1923-1938 döneminde olduğu gibi kamucu-halkçı kalkınma modeline döner, anayasamızda yer alan hak ve özgürlükleri yaşama geçirirsek elbette biz de başarırız. Yeni bir anayasa havucuna gerek yok. Mevcut anayasa ve yasalar uygulanırsa devlet kurumları, devleti yöneten, siyasi parti liderleri hesap verebilir hale gelir, işleyen demokrasiyle kalkınma, refah ve toplumsal barış sağlanır.

SONUÇ: İYİ Parti, CHP ve “eski CHP”den şimdilik bu kadar ama önümüzdeki saatlerde, günlerde, haftalarda yaşanacakları anbenan bu köşede okuyacaksınız.